30 Eylül 2011 Cuma

MIDNIGHT IN PARIS (2011) by WOODY ALLEN ***-


Günümüzde yaşamaktan bir türlü memnun olmayıp geçmişi özlemle ananlara ya da hep eskide kalanlara takılıp yeniliğe açık olmayanlara güzel bir ders veriyor Allen. Çok konuşmaktan, sanatı konu edinmekten ve eğlendirmekten vazgeçmeden. Filmlerim.com için yazdım. Okumak için buraya tıklayın.

EYLÜL (2011) by CEMİL AĞACIKOĞLU ***-


18.Adana Altın Koza Film Festivali'nde "En İyi Yönetmen Ödülü" alan "Eylül" filmini Filmlerim.com için yazdım. İzlediğim en iyi Türk filmlerinden biri olan "Eylül" hakkındaki eleştirimi okumak için buraya tıklayın.

2011 EYLÜL TÜRKİYE VİZYON FİLMLERİ – 5.HAFTA

Eylül ayının son cuması 8 yeni film gösterime girdi. "Eylül" ve "Midnight In Paris/Paris'te Gece Yarısı" favorilerim ancak "Red State/Şeytanın İni" ve hala görmediyseniz "The Lion King/Aslan Kral" da önemli. "Kars Öyküleri"nden ümitli olmasam da proje olarak değerli. "Dream House/Korku Evi" ise yönetmeni nedeniyle ilgi çekici. Hafta bereketli. Filmlerim.com için yazdım. Okumak için buraya tıklayın.


EYLÜL – cemil ağacıkoğlu 30.09
RED STATE – kevin smith 30.09
MIDNIGHT IN PARIS – woody allen 30.09
MÜHÜRLÜ KÖŞK – serkant yaşar kutlubay 30.09
THE LION KING 3D – roger allers-rob minkoff 30.09
DREAM HOUSE – jim sheridan 30.09
ORLA FROSNAPPER – peter dodd 30.09
KARS ÖYKÜLERİ – özcan alper-zehra derya koç-ülkü oktay-ahu öztürk-emre akay 30.09

27 Eylül 2011 Salı

18.ADANA ALTIN KOZA FİLM FESTİVALİ - 7.GÜN

Altın Koza heyecanı yedinci gününde dört yarışma filmiyle sürdü. "Celal Tan ve Ailesinin Aşırı Acıklı Hikâyesi", "Saklı Hayatlar", "Eylül" ile "Aşk ve Devrim" cuma günü ilk gösterimini yapan Türk filmleriydi. Kaçıran sinemaseverlere "Yurt", "Vücut", "Gelecek Uzun Sürer", "Mar" ve "Simurg" için ek gösterimler yapıldı. Nuri Bilge Ceylan'ın yeni filmi 60 kopyayla ticari gösterime girmesine rağmen festival kapsamında yeniden ücretsiz gösterildi.

Belediye Tiyatro Salonu'nda Derviş Zaim sineması konuşuldu. Yapımcı Baran Seyhan, akademisyen Prof.Dr.Zeynep Tül Akbal, akademisyen Prof.Dr.Serpil Kırel ve oyuncu Mehmet Ali Nuroğlu katılımcılar arasındaydı.


Yarışma filmlerinde "Eylül" sürpriz yaptı. Katılımın en az olduğu gösterimlerden biri olmasına rağmen festivalin en iyi üç filminden biri olduğunu gördük. Fotoğraf sanatçısı Cemil Ağacıkoğlu'nun dünya prömiyerini 35.Montreal Film Festivali'nde yapan ilk uzun metrajı "Eylül" tartışmasız çok iyi bir filmdi. Gösterimden sonra gerçekleştirilen söyleşiye yönetmen Cemil Ağacıkoğlu ve oyuncular katıldı. İlk sorular filmin kasveti üzerine olsa da beğeni cümleleri gecikmedi ve tüm salon filmi övgüye boğdu. Filmin 30 Eylül 2011'de yaygın gösterime gireceği duyuruldu.

1.Uluslararası Altın Koza Sinema Kongresi üçüncü oturumunu gerçekleştirdi. Çiçek Kahraman “Altın Koza Sinema Atölyeleri” kapsamında kurgu ve montaj atölyesi düzenledi. Büyükşehir Belediyesi Adana Sinema Müzesi açıldı. Sinema sanatçıları kent turu yaparak halkı selamladı.

Günün en güzel anlarından biri de yeni Woody Allen filmi "Midnight in Paris/Paris'te Gece Yarısı"nın ülkemizdeki ilk gösterimiydi. Salonun büyük kısmını dolduran Adana halkı ustanın son eserini kahkahalarla izledi. Allen'ın "Match Point/Maç Sayısı" ile birlikte son 10 yılda çektiği en iyi film diyebileceğimiz "Midnight in Paris/Paris'te Gece Yarısı"nın ayrıntılı eleştirisini yakında filmlerim.com üzerinden okuyabilirsiniz.

25 Eylül 2011 Pazar

BİR ZAMANLAR ANADOLU'DA (2011) by NURİ BİLGE CEYLAN ***


Nuri Bilge Ceylan'ın 18.Adana Altın Koza Film Festivali'nde Türkiye prömiyeri yapılan son filmi "Bir Zamanlar Anadolu'da"yı Filmlerim.com için izledim. Film hakkında Türk medyasında yazılan ilk ayrıntılı eleştirilerden biri olan yazımı okumak için buraya tıklayın.

2011 EYLÜL TÜRKİYE VİZYON FİLMLERİ – 4.HAFTA

Eylül ayının dördüncü cuması beş yeni film gösterime girdi. Nuri Bilge Ceylan'ın "Bir Zamanlar Anadolu'da"sının tartışmasız en iyi seçenek olduğu haftanın filmlerini Filmlerim.com için yazdım. Okumak için buraya tıklayın.


BİR ZAMANLAR ANADOLU’DA – nuri bilge ceylan 23.09
KILLER ELITE – gary mckendry 23.09
I DON’T KNOW HOW SHE DOES IT – douglas mcgrath 23.09
FRIGHT NIGHT – craig gillespie 23.09
FRIENDS WITH BENEFITS – will gluck 23.09

CELAL TAN VE AİLESİNİN AŞIRI ACIKLI HİKÂYESİ’NE BÜYÜK İLGİ!


"Celal Tan ve Ailesinin Aşırı Acıklı Hikayesi" filmini Filmlerim.com için ilk gösteriminde izledim. Filmle ilgili yazdığım habere ulaşmak için buraya tıklayın.

18.ADANA ALTIN KOZA FİLM FESTİVALİ - 6.GÜN


18.Adana Altın Koza Film Festivali'ndeydim. İzlenimlerimi Filmlerim.com için yazdım. Altıncı günün detayları için buraya tıklayın.

18.ADANA ALTIN KOZA FİLM FESTİVALİ - 5.GÜN


18.Adana Altın Koza Film Festivali'ndeydim. İzlenimlerimi Filmlerim.com için yazdım. Beşinci günün detayları için buraya tıklayın.

18.ADANA ALTIN KOZA FİLM FESTİVALİ - 4.GÜN


18.Adana Altın Koza Film Festivali'ndeydim. İzlenimlerimi Filmlerim.com için yazdım. Dördüncü günün detayları için buraya tıklayın.

Fotoğraf: Hasan Fehmi Vuranay

18.ADANA ALTIN KOZA FİLM FESTİVALİ - 3.GÜN


18.Adana Altın Koza Film Festivali'ndeydim. İzlenimlerimi Filmlerim.com için yazdım. Üçününcü günün detayları için buraya tıklayın.

17 Eylül 2011 Cumartesi

2011 EYLÜL TÜRKİYE VİZYON FİLMLERİ – 3.HAFTA

KARADEDELER OLAYI – erdoğan bağbakan-erkan bağbakan 16.09

Yıllar önce “The Blair Witch Project/Blair Cadısı” ile başlayan, olaya ilişkin gerçek görüntülerin derlenmesiyle perdeye getirildiği iddia edilen, sallanan kameralı filmler kervanına bir kardeş de Türkiye’den geldi. Yapımcı firma PRA Films’in belgesel olarak lanse ettiği filmin konusu olan ve 1989 senesinde bir köyde yaşandığı iddia edilen olaylar şöyle: Gizemli yaratıklar gördüğünü söyleyen köylülerin haberini yapmak için olay yerine giden gazeteci on bir gün boyunca ilginç bir şeye rastlamaz. Kamerasını köyden 14 yaşında bir çocuğa bırakıp İstanbul’a döner. Bir süre sonra çocuk dâhil yedi köylü öldürülür ve jandarma gazeteciyi sorgular. Çocuğun kamerasıyla ve jandarmanın sorguda kaydettiği kasetler ile gazetecinin köyde kaldığı sürede çektiği görüntülerden “Karadedeler Olayı” adlı belgesel(!) kurgulanır. 87 dk.


SPY KIDS: ALL THE TIME IN THE WORLD IN 4D – robert rodrıguez 16.09
Robert Rodriguez’in on yılda dört filme ulaştığı “Spy Kids/Çılgın Çocuklar” serisinin son halkası “Spy Kids: All The Time In The World in 4D/Çılgın Çocuklar 4D” bu hafta gösterimde. Üç boyutlu olarak gösterilecek filmin söz konusu dördüncü boyutu “aromascope” denen koku kartları. Filmin belli noktalarında verilen uyarılarla izleyiciler ellerindeki kartları kazıyıp sahneyle ilgili kokuları duyabilecekler. Mutfakta pişen güzel bir yemekten bebek kakasına kadar geniş bir yelpaze mevcut. İlk üç filmdeki Antonio Banderas ve Carla Gugino’nun yokluğunu doldurmaya çalışacak isim Jessica Alba. Alba; ünlü bir televizyoncuyla evli, çocuklu, sakin bir hayat süren eski ajanı oynuyor. 89 dk.

GOETHE! – philipp stölzl 16.09
“Die Leiden des jungen Werthers/Genç Werther’in Acıları” romanının çıkış öyküsüne odaklanan ve ünlü Alman şair-yazar Goethe’nin gerçek yaşamını anlatmaya soyunan Philipp Stölzl imzalı “Goethe!/Goethe’nin İlk Aşkı” bu hafta gösterime giriyor. 2008 tarihli “Nordwand/Kuzey Yamacı” ile tanıdığımız Stölzl, bu yeni filminde 1700’lerin ikinci yarısında geçen bir aşk öyküsü anlatmayı tercih etmiş. 100 dk.


COWBOYS & ALIENS – jon favreau 16.09
Aktörlüğü bir kenara bırakıp kamera arkasına geçen ve iki “Iron Man/Demir Adam” filminin ardından yıldızlarla süslü “Cowboys & Aliens/Kovboylar ve Uzaylılar” projesine başlayan Jon Favreau merakla beklenen filmini tamamladı. Western türünü bilim kurguyla harmanlayan ve isminden de anlaşılacağı üzere kovboy kasabasına uzaylı getiren gizemli senaryodaki başrollere hayat veren isimler Daniel Craig, Harrison Ford ve Olivia Wilde. Yeni Bond seçildikten sonra popülaritesi iyice artan Craig hayranı olduğu Harrison Ford karşısında neler yapmış bu hafta göreceğiz. “House” dizisinin 13’ü olarak tanındıktan sonra diziden ayrılıp ardı ardına film projelerinde yer alan Olivia Wilde’ı da yeniden görmek güzel olacak. Haftanın yüksek bütçeli Hollywood aksiyonu “Cowboys & Aliens/Kovboylar ve Uzaylılar”ın süresi 118 dk.

13 Eylül 2011 Salı

PİPO


DÜN GECE RÜYAMDA SENİ GÖRDÜM
Sanayide çalışıyordun
BEN KÖRDÜM
Yine dönmüştün şehrine
SENDE BİR PİPO
Arayı kapattık cümlelerle
PİPOYU İÇEN BİR KADIN GÖRDÜM
Sevincimden ölecektim
AMA KÖRDÜM
Bulmuştuk sonunda birbirimizi ve anlıyorduk
BU MU LİBİDO
Karşımda bacaklarını uzatmış oturuyordun işte
AMA SONRA BİR YAZI GÖRDÜM
Seni hala rüyamda gördüğüme inanamıyorum
FREUD DEMİŞ Kİ BAZEN PİPO, SADECE PİPO

(büyük harflerle yazılı cümleler: nil karaibrahimgil)

12 Eylül 2011 Pazartesi

BAD TEACHER (2011) by JAKE KASDAN **-


“Bad Teacher/Kötü Öğretmen” hafif, eğlenceli bir film. Gücünü senaristlerinin de belirttiği gibi kadın komedyenler için yazılmış metninden alıyor. Erkeği ne aşağılıyor, ne de ona fazla kredi veriyor. Aptal erkekler de var, daha akıllıları da. Ama Prens Büyüleyici yok. Prenses de. Herkes makul sınırlarda. Komik olsunlar diye belki sınıra biraz daha yakınlar, o kadar.

Filmlerim.com için yazdım. Devamını okumak için buraya tıklayın.

10 Eylül 2011 Cumartesi

THOR (2011) by KENNETH BRANAGH **


Yirmi sene önce yazdığı, yönettiği ve başrolünde oynadığı “Henry V”in başarısı sayesinde hala Shakespeare uyarlamalarının gözde ismi olarak anılan Kenneth Branagh’ın “Sleuth/Ölümcül Oyun”dan dört sene sonra çektiği “Thor” bir çizgi roman uyarlaması. Marvel evreninden kopup gelen Şimşek Tanrısı’nın beyazperde macerasını neden yönetmek istediği sorusuna içinde bolca Shakespeare geçen bir yanıt veren Branagh’ın süper kahraman evreninde İngiliz edebiyatındaki kadar başarılı olamadığı ortada.

“Thor”un yarısından fazlası dünyamızın dışında geçiyor. Bu da filmin birinci sınıf özel efektlere ve yaratıcı arka planlara sahip olması gerektiğinin işareti. Oysa “Thor” bu iki konuda da sınıfı geçemiyor. Farklı evrenler, bu evrenlerin kendine has renkleri, dokusu ve canlıları var. Fizik kuralları bile farklı işliyor. Ancak yapım tasarımının ve animatörlerin 150 milyon dolarlık bütçeye rağmen işin altından kalkabildikleri söylenemez. “Avatar” beklemiyorduk belki ama çıta bir kere yükselmeye görsün işte.

Chris Hemsworth’ün ilk önemli rolünde başarılı olduğu söylenebilir. Avustralyalı aktörün rolü almasında vücut yapısının büyük yardımı olsa da Branagh sırtını buna dayamıyor ve oyuncusundan doğru düzgün bir performans alıyor. Natalie Portman’ın ise Oscar aldığı “Black Swan/Siyah Kuğu”dan sonraki her performansı malum filmle kıyaslanmaya mahkûm. Oyun gücünden çok sevimli mimikleriyle götürdüğü Jane Foster karakterinde hatırlanmayacak olsa da onu görmek her daim güzel. Anthony Hopkins de filmde üzerine düşeni yapanlardan.


“Thor”, Branagh’ın dokunuşuyla bomboş bir film olmaktan kurtuluyor. Kral baba, kardeş ihaneti, saray entrikaları ve ufak dozda bir aşk hikâyesi var. Çok şey anlatmaya çalışıyor. Hem “The Avengers”ın öncülü olup ona yol açmaya uğraşıyor, hem de ne gücü olduğunu bile çoğumuzun bilmediği –filmden sonra da tam anlamıyla anlaşıldığı söylenemez- Thor’u tanıtıp ondan sevilen bir film kahramanı yaratmayı deniyor. Filmin en büyük düğümünün sırf “Thor” yakışıklı diye çözülmüş olması gibi basitlikler senaryodan soğuturken, görsel atmosferin özensizliği heyecanı baskılıyor. Arada iyi öğeler olsa da, bütün vasatı geçemiyor.

Kapanış jeneriğinin ardından gelen Joss Whedon imzalı ek sahne 2012’de sinemalarımıza gelecek “The Avengers” projesinden. “Toy Story/Oyuncak Hikâyesi” filminin senaryosu ile Oscar adayı olan; “Firefly”, "Buffy The Vampire Slayer”, “Angel” ve “Dollhouse” hayranlarının yakından tanıdığı Whedon’un muhteşem bir kadroyla hazırladığı filme giriş niyetine de izleyebilirsiniz “Thor”u.

9 Eylül 2011 Cuma

2011 EYLÜL TÜRKİYE VİZYON FİLMLERİ – 2.HAFTA

9 Eylül 2011 Cuma günü ülkemizde gösterime giren beş yeni filmi Filmlerim.com için özetledim. Buraya tıklayın.


BAD TEACHER – jake kasdan 09.09
A LITTLE BIT OF HEAVEN – nicole kassell 09.09
FINAL DESTINATION 5 – steven quale 09.09
SAÇ – tayfun pirselimoğlu 09.09
MERDİVEN ALTI – nur akalın 09.09

8 Eylül 2011 Perşembe

FAST FIVE (2011) by JUSTIN LIN *-


Suçluların güvenini kazanıp şebekeyi içten çökertmeyi planlayan bir polis memurunun yaşadıklarını anlatan bininci filmdi “The Fast and the Furious” ama Rob Cohen’in heyecanlı rejisi ile Vin Diesel ve Paul Walker’ın popülaritesi sayesinde izletmişti kendini. Fiyakalı arabalar, güzel kızlar ve tempolu müziği vardı. Hemen devam filmi gündeme geldi. Diesel gözü yükseklerde olduğundan kabul etmedi ama işler istediği gibi gitmeyince ve marifetin kendinden çok arabalarda olduğu anlaşılınca üçüncü filmin finalinde seriye döndü. John Singleton’dan bayrağı alan Justin Lin kendini seriye adadı ve sonraki –birbirinin aynı- üç filmi yönetti. Dördüncüsü de yolda.

Beşinci Hızlı ve Öfkeli’de değişen bir şey yok. Serinin hamurunu oluşturan bileşenler yerli yerinde. Ne izleyeceğinizi tam olarak biliyorsunuz. Bir öncekinden daha görkemli olma çabası da sonuca ulaşmış.

Peki, ne gerek var derseniz, birkaç tahminim var:

Justin Lin: Son beş yıldır bu adamlarla beraberim. Aksiyon yönetmeni olarak anılmak istiyorum. Başka proje gelmediğine göre çekmeyeceğim de ne olacak. Evde parasız otururken bensiz yapmalarını mı izleyeceğim. Hollywood’da kalmalıyım.

Vin Diesel: Yeni neslin aksiyon yıldızı olacaktım. Disney bile benimle film çekmişti. Üzerime bir şeyler giyip ciddi roller oynamaya da başlamıştım. “Babylon A.D.” battığından beri, beş senedir alabildiğim tek rol bu. Evde boş oturmak mı, üç beş kuruş alıp ismimin unutulmamasını sağlamak mı.

Paul Walker: Çok yakışıklıydım ama tutmadı. Son beş yıldır izlenen tek filmim bu. Neden olmasın.

Jordana Brewster: Son beş yıldır sinema dünyasından gelen tek teklif. Hayır diyemem.

Tyrese Gibson: Olup olacağım bu. Varım.

Debra Zane(casting): Eski ekip tamam. Şimdi de kolları Vin Diesel’den daha büyük birini bulmalıyım. Buldum.

Dwayne Johnson: Vin Diesel ile birbirimize girdiğimiz sahne klasikleşecek. Sonra da Aranofsky beni keşfeder.

Eva Mendes: Mümkün olduğunca çok yerde görünmeliyim. Gelecek iki yıl boşta gibiyim. Geliyorum!

Michelle Rodriguez: Dönüşüm muhteşem olacak. Seyirci beni bekliyor. Hem girişimi de afili planlamışlar. Seriyi kurtaracak yıldız benim.

7 Eylül 2011 Çarşamba

BİR BLOG YAZDIM, BAŞIMA BELA OLDU, İYİ DE OLDU

“Tohumlar Fidana, Fidanlar Ağaca, Ağaçlar Ormana” diye bir yazı yazdım. Her kelimesi yaşanmış şeylerdendi. Aman bir tepkiler, bir küsmeler. Nevrozlara doyamamalar. Ben dostluktan ne anlarmışımlar, sevgiden bahsetmemeliymişimler. Üstelik sadece yazının öznesi bilmem kaç yıllık arkadaşım da değil. O sırada evde olmasını ev sahibinin bile şaşkınlıkla izlediği istenmeyen bacaklı da bir güzel döşenmiş yazının altına. Belli ki ağlak sesler ona da haber vermiş. Bak ama bak o gece bizim el üstünde tuttuğumuz pastalara böreklere boğduğumuz sevgi kusmuğunda yüzdürdüğümüz insan olmayasıca öküz bizim hakkımızda nasıl geri ileri konuşmuş denmiş. O da eline mendilini ve sopasını alıp ekran başına oturmuş. Belki hayatında okuduğu en uzun yazıya sabretmiş ve daha yarısında ağzından tükmükler fışkırtarak cevap vermeye kalkışmış. Ha olmuş mu, olmamış. Ne bir cümlenin sonunu getirebilmiş, ne Türkçe 101 dersini dinlediğini ispat edebilmiş.

Tabi olayın bu kadar büyümesinin sebebi başka. Yıllardır başka biri sandığım ve en çok da bu yüzden sevdiğim ortak arkadaşımıza açmıştım konuyu. Başka olmaktan vazgeçip evlenmeye karar verdiğini bildirmeye, beni de 650 kilometre yol gelip düğününde görünmeye davet etmek için aramıştı. Ortak arkideşimizdir anlar hesabı dert yandım ve yol göstersin istedim ve beş bin kez ev sahibesine bundan bahsetmemesini söyledim. Elbette ortak arkadaşımızdı ama onların ortaklığı daha büyükmüş. Benim isteğimi hiçe sayması 10 saniye sürdü diye tahmin ediyorum. Ev sahibesi nete girip bloğumu bulmuş, yazıyı okumuş ve cep telefonunu alıp beni sms ile hayatından çıkarmaya karar vermiş. Gerekçesi de yazdıklarım falan değilmiş. O gece olanlarla ilgili açıklaması da yok. Ne var? Ben niye doğrudan ona söylememişim de küçük ortağı olduğum arkadaşımıza söylemişim, niye blogdan dünya elaleme duyurmuşum. Her gün 10 milyon Lady Gaga hayranının girdiği ve yine aynı saatler arasında 20 milyon Justin Bieber fanının resimlerine baktığı hiper popüler bloğuma neden yazmışım bunları. Sanki açık adres verdim. Kim tanıyor sizi be!

Neyse, küçük ortağı olduğum büyük arkadaşımız bana kırılsa da doğum günü kutlama mesajı attı birkaç gün sonra. Düğüne de hala davetliydim. Ama yakın tarihte başka bir şehirde onlardan en kötü tahminle beş milyar kat daha fazla sevdiğim bir başka çiftin izdivacı olduğundan gidemedim. Ertesi sabah beni facebook listesinden silmeler mi istersiniz! Hani zaten asker arkadaşımı ben zannedip konuştuğu bir yerdi facebook onun için, yani serverlar falan boşluğa düşmedi ama işte insana koyuyor.

Birkaç gün sonra da onun doğum günüydü. Ortak arkadaşın. Öküzlük olmasın diye sms attım. Aman bir cevaplar bir cevaplar. “sadece d.gunu kutlama arkadasinmisim ama düğüne gelmek yada bahaneler yaratmadan düğüne gelememek de benim için önemli bir kriterdi bu yüzden bana yasattigin 13 yillik samimiyetin ve 3haftalik samimiyetsizliğin için cok teşekkür ederim hersey gönlünce olsun artik d.Gununu 99 kisi kutlar hoscakal..” Beni hala seviyor gibi, ne dersiniz? Buraya bakarsak beni hayatından çıkarma sebebi sms ile doğum gününü kutlamam ama 650 km. yol gidip düğününde bilezik takmamam gibi duruyor. Çok haklı. Yapmak zorundaydım. Son beş yılda sadece 1 kez, o da mağdur ev sahibesinin düğününde karşılaşmıştık ama olsun. Görev bekler. Ayrıca doğum günüme bu kadar önem vermeme de iyi geçirmiş. Her daim eğlenceli kızdı zaten.

Bu kişiler ve olaylar dışında yine bloğumdan okuduklarına tutunup bana küsen iki arkadaşım olmuş. Benim bildiğim sayı iki. Biriyle yanlış anlaşmayı düzelttik. Tamamen yanlış anlaşıldığına emin olduk. Diğeri de yüksek kaliteden haşladı beni. Şimdi suçsuz olduğumu anlamasını bekliyorum. Bitecek ilişki değil çünkü bunlar üsttekiler gibi. Değerli.

Uzun lafın kısası bir blog yazdım, şaşırdım. Okuduklarını ciddiye alanlara sevindim. Değer veriyorlarmış ki satır aralarını bile düşünmüşler. Günlük köşe yazısı yazanlardan falan ne çok nefret eden vardır diye düşündüm sonra. Ne yazsalar biri küsecek. Zor hayat.

İnsan kaybetmek de zor. Bir köşede unutulmuş da olsalar, hiç olmamalarından iyiymiş.

2 Eylül 2011 Cuma

2023 - Kalan 6 Ay

Temmuz, on beş ay sonra spor salonlarına döndüğüm ve eğer bir kaza bela olmazsa, nasıl öleceğimi de öğrendiğim ay oldu. Bunun getirdiği duyg...