30 Aralık 2013 Pazartesi

CNM YA, 2013 NE GÜSELDİ, KIPS KIPS!




Ne ara geldik bu yıllara bilmiyorum. Ali Kırca 2000’e altı kala mı ne saymaya başlamıştı. Milenyum ile birlikte hayatımız değişecekti. Nerede Ali Kırca sahi, en son asansör boşluğuna düşmüş sonra da göbeğiyle seks yapmıştı sanırım. Neyse. Ben kendime bakayım. 2013 de bitti sayılır. Son gün hayatımı değiştirecek tek şey ölmem olabilir. Yani yarın ölmezsem, 2014’e aynı boka batmış hayatımla gireceğim. Yılsonu listeleri yapılacak, her şey baştan sayılmaya başlanacak. Yeni yılın ilk filmi, yeni yılın ilk dizisi, ilk seyahati, ilk seksi, ilk metrobüs yolculuğu vs. Öncekilerden farkı olmayacak tabi. Zaten işler kolaylaşsın diye takvim diye bir şey uydurulmuş. Yani düşünsenize, 1743. filmi değil, yılın ilk filmini izleyeceğim. Saymak kolay, istatistik tutmak kolay. Aferin bulana. Amma boş yazdım bu arada.

2013’ü nasıl harcadığımı düşündüm biraz. İlk iki ay acil serviste çalışma belasından kurtulmakla geçti. Çuvalla parayı bırakma endişesi ama bir nöbet daha tutmamak için kırk takla atmaca. Parayı değil mutluluğu seçtim ve reddedilemeyecek bir teklifi reddettim. Gittim doğru düzgün tanımadığım insanlarla ortak oldum. Hazır paramı da onlara verdim. Sonra üç kuruşa sürünmece. İyi mi oldu, evet. Acil servise başvuran 1 milyon geri zekâlı bulmuştum, iade ettim. Gidin kimi delirtiyorsanız delirtin. Çocuklarınızı hastane koridorlarında büyütün. Götünüze iğne saplatıp tatmin olun. Sizi eğitmeye çalışan doktorları da dinlemeyin, cahilliğe sıkı sıkı tutunun, aman bırakmayın. O sizin tek kozunuz. Bu kadar cahil olmazsanız bu ülkede mutlu olamazsınız. Beyefendi de sizi sevmez.




Elbette acil servisi bırakarak sadece beyinsiz Türk hastasından kurtulmadım. (Burada Pazarcık menşeli Avrupa insanlarını özel olarak anmak lazım. Onlar olmasa sığır Türkler Almanya Belçika Fransa ve İsviçre’de temsil edilemezdi, var olsunlar.) Aynı zamanda sırtımdaki salya miktarı da azaldı. Doktorları yalayarak ilaç yazdıran şerefli dürüst mümessillerin çok büyük bir kısmından istifa mektubumu verdiğim saniyede kurtuldum. Kendi yağlarından kayıp en yakın doktora kene-lendiler.



Sonra bir tür pazarlama elemanı oldum. Sabah alıyorum elime çantamı, kapı kapı gezip doktor satıyorum. Çok saçma. Ben bu hükümetin! Resmen uydurdular. İşçinin ayağına tahta çubukla gidip, boğazlarına bakıyoruz. İşyeri hekimiyiz. “Hmm, bakayım, hastasın, hastaneye git.” Modern tıbba karşı ben ne yapabilirim tahta dil basacağıyla. Adam MRI çektirmeden öksürük şurubu içmiyor! Bir de maaşlarımızı ciğeri beş para etmez sonradan görme fabrika işletmecileri verdiğinden, onlarla sohbet etme zorunluluğumuz var. Konsomasyon bir nevi. Neyse aralarında bir iki tane düzgünü var, (şimdi her okuyan o düzgün benim diye düşünecek, zaten o yüzden yazdım) ama genel olarak saçma sapan bir iş. Az kaldı bunu da bırakmama. Ne halt edeceksem.




Yılın en büyük kararı ev almamdı. Artık sağır sultan duydu. Taşı toprağı insan İstanbul’da benim de 80 metrekarelik bir bölmem var artık. Şu ana kadar seks yapmak için kullandım sadece ama iyi bir amaca da hizmet eder sanırsam ilerde. 1000 asgari ücreti boşa bağlamadım herhalde oraya.



2013 boyunca âşık olmadım. Hayır ya valla, gözüm bile kaymadı. Etkilenmedim bile. Bir gece bile düşünmedim. İçim iki dakika kıpır kıpır etmedi. Yok, ııh, hiç. İyiymiş, benim olsa demedim. Varsa yoksa cinsellik. Vücudunu geliştir, gelsin güzel vücutlar. Sığ, evet ama böyle geçti işte. Sekiz yıl aşkım aşkım diye ağladığıma sayın. (Ama çocuk çok çekti ya, olur öyle, açılsın accık.)



Bu yıl tanıştığım için en çok heyecanlandığım insan Kerem Sanatel oldu. Ama görüşemedik pek. Sonra Fatih Özgüven ile öğle yemeği yedim ve 90’lı yıllarda Tarkan görmüş liseli kız gibi davrandım, o da olmadı. Antrakt diye bir gazetede yazmaya başladım. Kendimden, editörümden, eleştiri müessesesinden, Türk sinemasından, zengin orospulardan, koca parası yiyen boş beleş tayfasından, taraflardan, tarafsızlardan nefret ettim. Kendime gelmem üç ay sürdü. Medya dünyası is a bitch dedim ve kendi yoluma döndüm. Davetiye listelerine girmek için çırpındığım basın gösterimlerinin hepsinin gedikli davetlisi oldum, sonra hemen sıkıldım. Vizyon yazarlığından DVD yazarlığına geçtim. Şimdi çalıyor kapı, geliyor kargo, içinde yeni çıkmış DVD’ler, ooooh! Dünyanın en güzel işi. Sinemaya gidip sinir stres yaşamak yok. Yanında tespih çeken, ahah ahah gördün mü ne dedi diyen, mısır öğüten, dünya barışı için konferans mesajlaşmalar yapan kimse yok. Evim evim güzel evim, filmlerim ve annem var. Tamam, tamam bu yazıyı da annemden bahsetmeden tamamlayacağım.



Neşeli bir yazı oldu, farkındayım. Ama 2013 bok gibi bir yıldı, bitti ama hayatımızdan gitti.

29 Aralık 2013 Pazar

2013 YILINDA EN ÇOK…





Dalga geçtiğim: Hiç kimse, sanırım mizah gücümü kaybettim.
Sinirlendiğim: Uçakla seyahat etmeyi bilmeyen görgüsüzler
Tiksindiğim: Fabrika patronlarının politikaları
Müptelası olduğum: Her boşlukta İstanbul’a gitmek
Elde patlayan teknoloji: iOS 7 ve tüm yeni(!) Apple cihazları
Bezdiğim: Düşük gelir
Sıkılarak izlediğim: Yalan Dünya
Arabada günlerce dinlediğim: Feridun Düzağaç
Mutlu olduğum yer: İstanbul
Daraldığım yer: Kahramanmaraş
Beni üzen: Duygularımı yitirmek
Yapmam diye diye yaptığım: Annemle seyahat etmek
Beni gururlandıran: Hiçbir şey
Köşe yazılarını beğendiğim: Hiç kimse
Özlediğim dizi: Prison Break
Ayrılırken üzüldüğüm: İstanbul
Severken soğuduğum: Hemşireler
İmrendiğim: K.D. Yılmaz
Büyülendiğim manzara: Hıdiv Kasrı ve Fethi Paşa Korusu
Gitmek istediğim ve gidemediğim: Altın Portakal
Her gün yediğim: Supplementler
En çok içtiğim: Tchibo Cafissimo kahveleri
Ruhumu sakinleştiren: Hala vaktimin olduğunu düşünmek
Hiç özlemediğim: Megapark
Aldığım en büyük karar: Kredi çekip ev almak
En büyük pişmanlığım: Borç vermek ve Megapark'dan ev almak


2012
2011
2010
2009

24 Aralık 2013 Salı

Ev Sineması: Benim Çocuğum, Ölümcül Oyuncaklar: Kemikler Şehri, Geceyarısından Önce




Ters Ninja’nın Ev Sineması köşesinin bu haftaki filmleri Can Candan imzalı Benim Çocuğum, Harry Potter ve Alacakaranlık serilerini sevenleri memnun edecek çoksatar uyarlaması Ölümcül Oyuncaklar : Kemikler Şehri ve Richard Linklater’ın devam filmi Geceyarısından Önce.

22 Aralık 2013 Pazar

ZERRE - ERDEM TEPEGÖZ (2013) ***-



Son dönem Türk sinemasının genel izleyici(!) tarafından mizah malzemesi yapılan durağanlığı, sıradan insan öyküleri anlatmak için tek yolmuş gibi sunulurken; bunu yönetmenlerin kolaya kaçması şeklinde yorumlayanlar da mevcut. Kamerayı sabitleyip seyirciyi gözlemci olarak konumlamak gerçek hayatı müdahalesiz izliyor illüzyonu yaratsa da, 90 dakikayı yirmi çerçeveye sığdırmaya çalışan yönetmenler, hele de ellerindeki senaryo buna uygun değilse; çaresiz görünmekten öteye gidemiyorlar. Oyuncunun, kameranın gördüğü alana hapsolup rol yapması, en lüzumlu anda bile kesme yapılmaması, sabit planların gerçekten tercih mi yoksa mecburiyet mi olduğunu sorgulatmaya başlıyor. Yoksa başka türlü film çekmeyi bilmiyorlar mı?

Zerre filminin DVD'sini Ters Ninja için değerlendirdim. Buradan ulaşabilirsiniz.

13 Aralık 2013 Cuma

JAMES WAN SİNEMASI VE RUHLAR BÖLGESİ BÖLÜM 2




Malezya doğumlu James Wan; Stygian adlı bir ortak çalışmanın ardından yönetmen koltuğuna tek başına oturmuş ve Avustralya’da okurken tanıştığı Leigh Whannell’in senaryosuna dayanan kısa filmi Testere’yi (Saw) uzun metraj olarak yeniden çekmişti. Aradan geçen on yılda korku sinemasının yeni ustası olarak tanımlanmaya başlanan Wan’ın filmografisi Ters Ninja’da.
 
Yazıya ulaşmak için buraya tıklayın.

2023 - Kalan 6 Ay

Temmuz, on beş ay sonra spor salonlarına döndüğüm ve eğer bir kaza bela olmazsa, nasıl öleceğimi de öğrendiğim ay oldu. Bunun getirdiği duyg...