30 Nisan 2017 Pazar

Bir Cinemaximum Hikayesi (daha)


29 Nisan 2017 Cumartesi günü 19:00 seansında bir arkadaşımla birlikte Zorlu Center VIP 2 salonunuza, İstanbul Film Festivali’nde programıma sığdıramadığım Dalida filmini görmek için gittim.



1.Bilet satılırken reklam gösterilmeyeceği söylenmesine rağmen bir standart ve uzun, bir de gizli Maximum Kart reklamı oynatıldı. Firma ana sponsorunuz olunca reklamı reklam sayılmıyor mu yoksa normalde 30dk.’yı bulan reklam sürenizin yanında 2-3 dk. reklam göstermek “reklamsız göstermek” kategorisine mi giriyor?

2.VIP fuayenizin tasarımı malum, parlak renkli ışıklarla dolu. Fragmanlar ve reklamlar boyunca salonun kapısı ardına kadar açıktı ve pembe-mor led(ya da neon, bilemiyorum) ışıklar içeriyi en uç köşesine kadar aydınlattı. Film başladı, kapıda görevli olmadığı için ilk 3-4 dakikayı aynı şekilde izledik. Kalkıp kapatmaya yeltendiğimde biri geldi derken konsantrasyonumuz en baştan bozuldu. Görevli perdeyi çekmedi, sadece kapıyı kapattı.


3.Yaklaşık 8-10 dk. sonra kapı açıldı, bütün o parlak ışıklar yeniden içeri doldu, herkes filmi bırakıp kapıya döndü. Bir çalışanınız eşliğinde geç kalmış müşteri içeri alınıyordu. Müşteri tam eşikte durdu, çalışana döndü, uzun uzun bir şey konuştular, perde açıktı, ışıklar içerdeydi, film akıyordu… Çalışan çıkarken perdeyi yine kapatmadı böylece her ihtiyaç molası veren izleyici salonu maksimum rahatsız etmeyi sürdürdü.

4. Filmin son yarım saatinde beyaz gömlekli, kumral uzun saçlı bir kadın çalışanınız 4 kez kapıyı ardına kadar açıp beyaz perdeye baktı. Kapıdaki ışığı engelleme amaçlı koyu perde elbette sonuna kadar açıktı, yine göz alıcı fuaye ışıklarınız ufacık salonumuzu tamamen aydınlatmayı başardı. Her seferinde filmden koptuk, girişe baktık, Fransızca bilmeyenlerimiz altyazıyı bile kaçırdı…



5.Film bittikten sonra fuayede ilk gördüğüm çalışana yetkili biriyle görüşmek istediğimi söyledim. Beni kapısında “Personel Harici Giremez” yazan bir odaya götürdü. İçerde oturan üç erkek çalışan şaşkınlıkla bana baktı, ben de özür dileyerek bir konuda bilgi isteyeceğimi söyledim. Oraya girmem uygunsuzdu sanırım. Durumu kısaca anlattım, üçü de dinledi ve “ben yardımcı olayım” diyerek sözcü olmayı tercih eden beyaz gömlekli bey şöyle bir yanıt verdi: “Bu standart prosedür. 30 dakikada bir kapıyı açıp ısı ve perde kontrolü yapıyoruz. Böylece olacakların önüne geçmiş oluyoruz. Amacımız sorun olmadan sorunu tespit etmek, her zaman yaptığımız şey, ilk defa siz rahatsız oldunuz.” Ben de olabildiğim kadar kibarca ve kullandığım kelime için özür dileyerek söylediklerini şu anda mı uydurduğunu yoksa gerçekten böyle mi düşündüğünü sordum. Yine de “uydurma” kelimesi canını sıkmış olmalı ki göz teması kurmayı kesti ve devamında daha düşmanca davrandı.

Kelimem için özür diliyorum ancak yapılan açıklama için “uydurma” dışında sıfat bulamıyorum. Müşterinin zekasına hakaret eden ve çözüm üretmek yerine geçiştirme amaçlı bir açıklama bu. Öncelikle personelin kapıyı ve perdeyi kapalı tutma konusunda eğitilmediği (ve kendi kendilerine de bunu yapmaları gerektiği sonucuna varamadığı) ortada. Kapının önünden geçen ve kapıyı bizzat açıp içeri bakan birden fazla personel “o an bir hata yapmış” olamaz. Belli ki seyircinin filmle kurduğu ilişkinin sekteye uğratılmaması gerektiğinden bihaberler.

Kapıyı açıp içeri girmek, olacakların önüne olmadan geçmek içinmiş. Minority Report filminde miyiz, yoksa çalışanlar medyum mu? Bir sorun varsa kapıyı açıp baktıklarında görebilirler fakat bunu olmadan öngöremezler! Bu açıklama uydurmadır. Ellerindeki portatif termometre ile salonun ısısını ölçüyorlarmış. Giren kadının elinde hiçbir şey yoktu, olsa bile termostat icat edileli çok oldu, bir odaya girmeden içerinin ısısı rahatlıkla dışardan ölçülebilir. Ayrıca portatif termostat kapı aralığından mı salonun ısısını ölçüyor? Arka köşenin ısısı, sağ duvar tarafı vs. ne olacak? Kapı aralığından o büyüklükte bir mekanın ısısının ölçüldüğünü söylemek iyi ihtimalle cahillik, kötü ihtimalle karşındakini salak yerine koymaktır. Yönteminiz buysa bile, ben karışamam, yapmanız gereken perdeyi kapalı tutup, elinizi içeri uzatmaktır.

Girip çıkan çalışan belli ki film bitti mi diye bakıyordu. Salonu mu temizleyecekti, başka işi mi vardı bilemem. Müdürünüzün açıkladığı gibi yarım saatte bir değil, son yarım saatte 4 kez girdi çünkü. Oynatılan filmin bitip bitmediğini kapı açıp bakarak görmeye çalışmak da ayrıca inanılmaz bir durum. Dijital oynatılan filmin “timecode” vb. bir takip sistemi yok mu? Müdürünüz “o salonun tek kapısı var, başka da kontrol edebileceğimiz bir yer yok” dedi bu soruma da. Peki.

Kontrolsüzce büyüyen, eğitimsiz personel çalıştıran ve sinema kültürünü geliştirme amacı gütmeden eğlence merkezi mantığıyla işletilen bir şirket olduğunuz için mümkün olduğunca salonlarınızı tercih etmiyorum zaten ancak “Premium” etiketiyle pazarladığınız, Zorlu Center gibi bir lokasyonda, o işletmenin de kendi fuayesi ve kendi mısır satıcısı olan VIP bölümünde, Türkiye’deki en pahalı bileti keserek izlettiğiniz filmde de mi kaliteye erişemeyeceğiz müşteri olarak? Hiçbir basamakta çalıştırdığınız elemanları eğitmekle ilgilenmiyor musunuz gerçekten?

Elinizden geldiğince yanıtlarsanız sevinirim.

15 Nisan 2017 Cumartesi

36. Uluslararası İstanbul Film Festivali


36. Uluslararası İstanbul Film Festivali 5-15 Nisan 2017 tarihleri arasında gerçekleştirildi. Festivalde izlediğim 11 film hakkında yazdığım eleştirilere aşağıdaki linklerden ulaşabilirsiniz.

#istfilmfest17 Mahalle (2016)
#istfilmfest17 Duvarlar Arasında, Cinsler

Ev Sineması: Kabakçığın Hayatı ve Elveda Berlin


2016 En İyi Animasyon Oscar ve Altın Küre adayı, Cannes’da yarışmış ve César kazanmış Kabakçığın Hayatı (Ma Vie De Courgette-My Life As A Zucchini) geçtiğimiz yılın en kayda değer animasyon filmiydi. Gilles Paris’in Autobiographie d’une courgette adlı romanından uyarlanan 63 dakikalık yürek burkan öykünün, karşısına oturan her yaştan seyirciyi etkileme gücüne sahip olduğunu iddia edebiliriz.

Okumak için tıklayın.

Ev Sineması: Muhteşem Yedili (The Magnificent Seven)


Akira Kurosawa’nın 1954 tarihli başyapıtı Yedi Samuray’ın  (Scichinin no samurai) serbest uyarlaması 1960 tarihli John Sturges filmi Yedi Silahşörler’in (The Magnificent Seven) aynı adlı yeniden çevrimi Muhteşem Yedili (The Magnificent Seven) vizyonun ardından DVD’de keşfedilmeyi bekliyor.

Okumak için tıklayın.

Ferzan Özpetek’in En Kötü Rengi: İstanbul Kırmızısı


Ferzan Özpetek’in uzun zamandır çektiği ilk Türkçe film olan İstanbul Kırmızısı'nı Ters Ninja için yazdım.

Okumak için tıklayın.

2023 - Kalan 6 Ay

Temmuz, on beş ay sonra spor salonlarına döndüğüm ve eğer bir kaza bela olmazsa, nasıl öleceğimi de öğrendiğim ay oldu. Bunun getirdiği duyg...