12 Nisan 2016 Salı

#istfilmfest16 Galalar: Yüce Sezar, Genç Ustalar: Yolculuk


Coen Kardeşler sinemanın tabiri caizse “aşmış” yönetmenleri artık. Düşünsenize, siz her gün gittiğiniz işte aynı performansı gösterebiliyor musunuz? Üstelik bu iş yaratıcılık gerektirmese bile. Coenler de neredeyse iki-üç yılda bir yeni film yapıyor ve doğaldır ki her biri aynı standartta değil. Dikkat edilmesi gereken husus en zayıf duran işlerinin bile standartların üstünde oluşu ve çoğu yönetmenin kariyeri boyunca ulaşabildiği en üst noktanın onlar için dip ile aynı seviyede olması. Cannes Film Festivali‘nin açılışını yapan, vizyona girmeyeceği duyurulunca 35. Uluslararası İstanbul Film Festivali‘nde gördüğümüz Yüce Sezar (Hail, Caesar!) filmografilerinin “eğlenmek için yaptık” bölümünden. 1950’lerin Hollywood sisteminde günümüz yıldızlarını görmek ister, gülmek ister, Coenlerin izlemediğim filmi kalmasın derseniz buyurun. Sıradaki Barton Fink ya da A Serious Man‘e kadar biraz eğlenmek onların da hakkı.

Okumak için tıklayın.

#istfilmfest16 Yeni Türkiye Sineması: Dolanma, Yemekteydik ve Karar Verdim

Günün birinde Dolanma’nın okuması yapılacak olursa tutunulacak ilk dal filmdeki köpek olacaktır. Senarist yönetmen Tunç Davut filmini izleyenlere hissettirmek istediği duyguların tamamını bu köpek üzerinden metaforlarla geçirmeyi denemiş ancak ne yazık ki dileğine tam anlamıyla ulaşamamış.

Okumak için tıklayın.

#istfilmfest16 Geceyarısı Çılgınlığı: Paris 05:59


Before Sunrise korku filmi, katil yeryüzündeki en kötülerden biri olsa ne olurdu” sorusuna cevap veren Théo et Hugo dans le même bateau (Théo ve Hugo aynı gemide) ya da kısa adıyla Paris 05:59, 35. İstanbul Film Festivali’nin iki Geceyarısı Çılgınlığı filminden biri.

Okumak için tıklayın.

6 Nisan 2016 Çarşamba

#istfilmfest16 Ulusal Yarışma: Ana Yurdu


Tipik Türk annesi Köksüz’den sonra bir kez daha yerli bir festival filminde masaya yatırılıyor. İyi kötü fark etmez, bize bu filmlerden daha çok lazım.

Okumak için tıklayın.

Ev Sineması: Sesler, Dinle Beni Marlon


SESLER

İlk filmi Persepolis ile Oscar‘a aday gösterilen İranlı Marjane Satrapi‘nin Vincent Paronnaud‘dan ayrıldıktan sonra yönettiği ikinci solo film Sesler; izleyene Lars and the Real Girl tadı veren, sıcak fakat garip ve ilginç bir iş.

5 Nisan 2016 Salı

Ev Sineması: Ali Baba ve 7 Cüceler, Ölümsüz Aşk






Cem Yılmaz’ın yazıp yönetip Bulgaristan’da çektiği son filmi Ali Baba ve 7 Cüceler vizyon macerasının ardından DVD raflarındaki yerini aldı. Yerli sinemanın kaliteli komedi üretmeye çalışan nadir isimlerinden Yılmaz’ın alıştığımız tatlar içeren yeni işi, izleyiciyi kavramakta zorlanmayan aksiyon dolu bir macera.

Okumak için tıklayın.

How to Get Away with Murder – Sezon 2


How to Get Away with Murder zıpkın gibi ilk sezonunun ardından çıtayı yükselten bir bölümle ikinci sezona başlıyor. Söz konusu bölüm, ilk sezonun yayınlanmamış 16. bölümü gibi tasarlanmış yani bıraktığımız saniyeden başlayıp ucu açık ipliklere düğüm atıyor. Aynı anda iki-üç hikaye yürütüp hızlı kurguyla birbirine dolayan dizinin ilk bölümde elbette tek yaptığı boş tabakları sofradan kaldırmak değil.

Okumak için tıklayın.

3 Nisan 2016 Pazar

#istfilmfest16 Ulusal Yarışma: Kasap Havası


Yerli sinemada uzun zamandır iyisine hasret kaldığımız, yurt dışından gelen örneklerinden de bir türlü tatmin olamadığımız türler nedir diye soracak olsak; sanırım “aşk filmleri” üst sıralarda kendine yer bulur. Sahi, neden aşk filmi yapılmıyor artık? Aşklar ya bir komediye sos ediliyor ya bir macera filminin duraklama noktası oluyor ya da dertli insanların sevişerek rahatlama sahnelerine hapsediliyor. Hemen hemen her uzun metraj filmde birbirinden hoşlanan karakterler, öpüşenler, sevişenler, sevgi sözleri döktürenler var; uzay operası da olsa, kara komedi de. Baştan sona iki insanın ilişkisini anlatan “aşk filmi” dediğimiz türünse soyu hızla tükenmekte.

Okumak için tıklayın.

2 Nisan 2016 Cumartesi

#istfilmfest16 Ulusal Yarışma: Toz Bezi



Düşük bütçeli, festival gezgini, eş-dost-fon destekli ilk filmler böyle giderse kendi içlerinde “yabancılar için yapılmış Türk filmleri” diye bir alt tür yaratabilir. Kültür Bakanlığı, Köprüde Buluşmalar ve Başka Sinema destekli Toz Bezi bu furyanın yeni halkası. Öyle ki, başarılı internet sitesi toz-bezi.com bile tamamen İngilizce. Peki, nedir bu yabancı gözlere yerli film hazırlamak? Öncelikle Türkiye’de yaşayan insanların kanıksadığı fakat bu coğrafyayı bilmeyenlerin ilgisini çekecek bir konu bulunur. Toz Bezi örneğinde bu, evlere temizliğe giden, sigortasız çalışan gündelikçi kadınlar. Sonra ilk yarım saat hikaye anlatmak yerine yerel motifler sıralanır. Örneğin bu filmin yaptığı gibi ip ağda, Türk sofra adabı, yemekten sonra hemen içilen çay, düğünde altın takma adeti ve motivasyonu (düğün sahnesi de olmazsa olmaz), dedikodu, akraba evliliği, Türk kahvesi ve fal seyirciye gerekli gereksiz boca edilir. Sonra da yavaş yavaş dramatik yapı kurulup mümkünse Kürdistan acılarıyla tatlandırılır. (Toz Bezi’nin içinde “Kürt” geçen her cümlesi yapıştırma, ana öyküyle alakasız ve sakil.)

Okumak için tıklayın.

“Batman v Superman: Dawn of Justice”


“Dawn of Justice” bire bir çevrildiğinde “Adaletin Şafağı” sonucuna ulaşılsa da, gerçekte amaç DC Comics‘in Marvel‘in The Avengers‘ına Justice League (Adalet Birliği) ile cevap verecek olduğunu muştulamak. (Bu nedenle Türkçe çevirinin hatalı olduğu bile iddia edilebilir. Adalet’in Şafağı denmesini tercih ederdim.) Coğrafya Hollywood olunca Iron Man, Hulk, Captain America ve niceleri beraber savaşırken; sıranın Batman, Superman, Wonder Woman, The Flash ve Aquaman cephesine gelmemesi düşünülemezdi. Zack Snyder‘in ateşlediği fitil büyük bir tanıtım kampanyasıyla sinemalarda.

Okumak için tıklayın.

2023 - Kalan 6 Ay

Temmuz, on beş ay sonra spor salonlarına döndüğüm ve eğer bir kaza bela olmazsa, nasıl öleceğimi de öğrendiğim ay oldu. Bunun getirdiği duyg...