27 Ağustos 2018 Pazartesi

34. YAŞIMI NE YAPTIM (Üçüncü ve Son Bölüm)


Nisan ayının sonlarına doğru çok değer verdiğim birinin evrim basamaklarını tırmanamadığını fark edip şok yaşadım.

BOB Gym denen yere 3000TL harcadım. PT ile antrenman yapmak olarak tanımlanabilecek sistemi böyle değil de mucize satıyorlarmış gibi pazarladıklarından, bittikten sonra çok sinir oldum. Çalıştığım insan hayatımdan hiç çıkmasın diyeceğim kadar iyi biriydi ancak sistem ve özellikle arkasındaki beyinler beni çok rahatsız etti. Kesinlikle tavsiye etmiyorum.


Yeni bir çalışma düzenine geçtim. Gelirimi bir birim, çalıştığım zamanı üç birim azaltan bir anlaşma. Cahil halka nasıl daha sağlıklı olup, katma değer üreten kesimin vergileriyle aldıkları ilaçları nasıl daha az kullanabileceklerini, hap yutmadan nasıl yaşayabileceklerini anlatmaya çalıştığım korkunç mesleğimi haftada 1,5 günle sınırladım. Boş kalan süreyi elbette başlarda iyi kullanamadım, sonra senaryolarım üzerinde çalışmaya başlayarak istediğimi yapmaya başladım ama sonrası annem işte.

Yaşımın en “güzel” sarhoş olduğum akşamı Tomtom Sokak açılışındaki ödüllü barmenin yaptığı Tanqueray’larla oldu. Keyfi hala dimağımda. O iki hafta genel olarak en keyifli haftalarımdı. Mayısın ikinci ve üçüncü haftası. Başıma geleceklerden önce ufak bir teselliymiş meğer.

Bu cümleyi daha önce de kurdum biliyorum ama her seferinde kendimi aşıyorum: Biri için düzenliğim en iyi doğum gününü gerçekleştirdim. Neredeyse kusursuzdu.
 

Ramazan Bayramından itibaren hayatım çekilmez bir hal aldı.

Çok zor günlerim oldu. Daha da zorları kapıda. Ama beni seven insanlar var. Ailem ve seçtiğim ailem. Kendime yetecek param ve aklım var. İzin verdikleri ölçüde destek olduğum ve gerektiğinde destek olacaklarına inandığım insanlar. Biraz daha yaşlandım ama yatakta hala porno yıldızı gibiyim. Ülke karanlık bir çağa girdi ama batarsak suyun üstünde kalabileceğimi biliyorum.

Yüzüm kırıştıysa botoks var. Tükendiysem kahvem var. Köşeye sıkıştıysam yalanlarım, boğazıma çöküldüyse kavgacılığım, sevilmiyorsam işin içinde kendi isteğim var. En güzeli de kimseye eyvallahım yok. Hele ki 365 günün bir gününde yarım saatini bana ayıramayan insanlara.

Yeni yaşımdan beklentim annemin hastalığının daha fazla ilerlememesi ya da bir an önce acı çekmeden ölmesi. Yeni yaşımdan beklentim izleyiciden çok üretici olmak, çekemesem de senaryolar yazmak, yaratıcı olup Word dosyası olarak da olsa bir şey bırakmak. Yeni yaşımdan beklentim sadık olabilmek, kimseyi aldatmamak. Yeni yaşımdan beklentim biyolojik ve seçtiğim ailemin her ferdinin mutlu olması, maddi manevi sıkıntı çekmemesi ve hayallerine kavuşması. Birinin çocuğunu okutacak para bulması, diğerinin ülkeden kaçacak imkân bulması, annemin oğlunun adını unutmaması, onun tezini bitirmesi ve terfi etmesi, bunun dermansız hastalıklarına tedavi gelmesi, şunun tez zamanda konuşabilmesi… Diğerleriyse ölse umurumda değil artık.

(Bitti.)

Ek paragraf: Yeni yaşımın ilk günü uyumadan önce, gelecek yıl yayınlamak üzere 425 kelime yazdım. 35. Yaşımı Ne Yaptım (Bölüm Bir) zehir zemberek olacak ve şu cümleyle bitecek: “O yüzden sevgili bu satırları okuyan kişi; sana son bir yılda soğuk davrandıysam, senin için önemli şeyleri umursamadıysam, mesajlarına cevap vermediysem ya da hayatımdan tamamen kesip attıysam; sebebi budur. Ne sen kaybettin ne ben. Birbirimize lazım değilmişiz demek ki.”

34. YAŞIMI NE YAPTIM (Birinci Bölüm)
34. YAŞIMI NE YAPTIM (İkinci Bölüm)

33. Yaşımı Ne Yaptım (Birinci Bölüm) 33. Yaşımı Ne Yaptım (İkinci ve Son Bölüm)

 
32. Yaşımı Ne Yaptım? (Tek Bölüm)

 



-->

25 Ağustos 2018 Cumartesi

34. YAŞIMI NE YAPTIM (İkinci Bölüm)

2018’in ilk ayı, geleceği görmüşçesine, yalnız kalmaya çalışarak geçti. Her fırsatta satmaya çalıştığım evimin kapılarını kilitleyip tek başıma kalmaya çabaladım. Obsesyonum tavan yaptı, içeri kimseyi sokmamaya başladım. Dış dünyada kontrol edemediğim her şeyin inadına evimin yüzde yüz kontrolünü elime aldım, delilik.

Vejetaryen olunca aldığım kiloları vermek için kendi uydurduğum bir diyete başladım. Her gün bin kalori açığı yapacak şekilde beslenip, bir buçuk ay boyunca günde ortalama yirmi yumurta yedim. Her gören “nasıl kilo verdin” dedi, tipik.


!f İstanbul, Nişantaşı’nda kaldığım için çok kolay olacak sanıyordum ama ne kar yağdı, ne hava bozdu, ne de Ahmet yüzünden City’s’deki filmlerin çoğuna girdim. Bir de “sosyal medyada basın paylaşımları” kavgası ettim ki; artık hiçbir şey kolay olmayacak sanırım.

Şubat sonuna doğru miras işi yine alevlendi, zengin oluyorum sandım ama elbette yine olmadı, enerjimi çalıp gittiler.

İlk kez CrossFit, Yoga ve Sıcak Yoga yaptım. Üçüne de bayılmadım.

En iyi kadın dostumla daha çok zaman geçirmeye başladım ama bu üniversite yılları demosu orta yaş gerçeklerine fazla dayanamadı.

EatProDiet denedim, berbattı.


Mart ortasında ilk kez Atina’yı ziyaret ettim. Antalya Kaleiçi’ne benzettim, sevdim, iyi vakit geçirdim.

İstanbul Film Festivali sönük geçti. Fransız Kültür Mahzeni’nde üst üste film izleyip durdum.

Bir dönem sabah erkenden kalkıp Maçka Parkı’nda koştuktan sonra Nişantaşı bebesi gibi yaşayarak geçti. PT ile spor, her bardak kahve ayrı kafede, eve Vale ile kahve getirtmeler, vegan restoran keşifleri… Fazla sürmedi, çünkü:

Haziran ortasında özgürlüğüm sona erdi. Türü tespit edilemeyen bir Demans hastalığına yakalanan annemin 7/24 bakıcısı oldum. Yaşamsal ihtiyaçları, kaprisleri, sinir krizleriyle dolu; ikimizden biri ölene kadar sürecek, çok zor bir işim oldu. Her gün ya sinir ya stres ya da gözyaşı doldu ve hiç kimse yardımcı ol(a)madı.

Otuzlarımın en az seks yaptığım, en çok üzüldüğüm, en hızlı yaşlandığım, en az çalıştığım, en mutsuz yaşı oldu sanırım.

-->

24 Ağustos 2018 Cuma

34. YAŞIMI NE YAPTIM (Birinci Bölüm)


34. yaş günüm gerçekten güzeldi. Organizasyonu üstlenen kişi varını yoğunu ortaya koymuş, davetliler de onu kırmamıştı. O gün yaptığım huysuzluğu düşünürsek, hak ettiğimden fazlasıydı bile diyebilirim. Sabah çekirdek kadroyla mükellef bir kahvaltı, bugüne dek benim için yapılmış en kalabalık sürpriz doğum günü buluşması, aşırı pahalı bir restoranda önceden hazırlanmış menü ve birbirinden güzel hediyeler…

Yeni yaşımın ilk filmi, Türkiye’de bir sinemada altyazısız izlediğim Despicable Me 3 oldu. Manidar çünkü hayatıma bir sürü ana dili İngilizce olmamasına rağmen günlük hayatta anlaşabilmek için İngilizce konuşan insan girdi: Türkler, İranlılar, Almanlar, Fransızlar, Suriyeliler… Ve daha çocuksu davrandığım, daha çok çocuğa maruz kaldığım bir yaş oldu.


Yeni yaşım için ilk kararım vejetaryen olmaktı. En büyük değişikliklerden birini beslenmemde yaptım yani. Kırmızı et, tavuk, balık bir anda hayatımdan çıktı ve bir yılın ardından gururla söyleyebilirim ki bir daha da girmedi, girmeyecek. Üç öğün tükettiğim gıdalar (demeye dilim varmıyor) şimdi kokularıyla midemi bulandırıyor. Daha dinç, daha sağlıklı hale geldim (bkz. Lipid profilim).

34. yaşıma girdiğimin ertesi günü iki litreye yakın filtre kahve tükettim ve yıl boyunca da kahve tüketimim hep çok fazla oldu. Kahvenin zararları ortaya çıkacaksa, bir an önce çıksın çünkü maruziyetim büyük.


Nişantaşı’na kademeli taşınma sürecim “aynı şeye daha fazla ödemeye alışamamam” nedeniyle kötü başladı. Aynı kalibrede spor salonuna neden 250TL fazla veriyorum, aynı kahveye neden yüzde 30 fazla ödüyorum, arabamı koyacak yerim vardı benim neden otopark ücreti ödüyorum diye diye sinir sahibi oldum. Yeni çevre her “e hadi Socrates’e geçelim” dediğinde boyalı sıvılar içerek 100TL fakirleşmek de alışamadığım şeylerden oldu. Nişantaşı balonunun ne olduğunu kötüsüyle kötüsüyle öğrendim ve o bölgede hizmet sektöründe olup Beyaz Türkleri kullanan avam tabakadan iğrendim.

The Golden Girls, Vicious, Please Like Me gibi diziler izlemeye başladım (zorla), hayatımda ilk kez yüzük taktım, hayatımda ilk kez yüzük aldım, evimi satmaya çalıştım-çok çalıştım-başaramadım.

Kendi evime uğramaz oldum, belki haftada bir, o da çamaşır yıkamak için. Her gün her saniye bir program, oradan oraya koşturmaca, bir saniye popo üstüne oturmamaca derken ben, ben değildim artık. Kahvaltıya onu çağır, kahveye buna git, sinema için şunlarla buluş… Kendi evimde kalmadığım için uykusuzluk günün en önemli konusu haline geldi; bugün bir saat uyudum, bugün üç saat -oo, çok iyi-, amma ses yaptı üst kat, sokaktan ne gürültü geldi be, martı sesi mi o hiç durmuyor derken kronik uykusuzluktan çöktüm. Nişantaşı’ndan nefret ettim.

Yazmam için teklif gönderen iki dergiden ikisi de asla çıkamadı, yazılarım boşa gitti.

Galeriler, açılışlar, basın toplantıları dönemi yine oldu ama kısa sürdü. Bu sene pek cemiyet insanı olmadım çünkü gerçek cemiyet insanlarıyla tanışıp soğudum.

Adana Film Festivali’ne vejetaryen olarak katıldım. Hey gidi Eyvan hey! Filmler çok iyiydi, ilk defa otel de öyle. Son gün üniversite günlerimin simülasyonunu yaşadım, güzeldi.


Ekim başında İtalya’dan bir yıllık vize alıp Roma’ya gittim. İki kişi, havalimanına Uber ile ulaşım dahil 219,42TL ödedim Roma’ya gitmek için. Bunu özellikle yazıyorum çünkü şu an bu fiyata ancak Sabiha Gökçen’e taksiyle gidiliyor. 11 ayda geldiğimiz nokta bu. Roma’yı ikinci gidişimde daha iyi öğrendim, daha az sevdim, bir daha asla gitmesem aklıma gelmez.

Film izlemeden film festivali geçirmenin nasıl bir şey olduğunu gördüm: Istırap! Antalya yanlış programlama ve film sayısının azlığıyla, Malatya salon ve seyirci kalitesizliğiyle bunalttı. Ne gereği vardı bilmiyorum ama Christopher Walken, Juliette Lewis, Michel Hazanavicius, Danis Tanovic falan görüp gelmiş oldum. Malatya’dan da kayısıyla dönmüş oldum, hepsi kurtlu çıktı, geri gönderdim, yerine yolladıkları da kurtlu çıktı. Bir tek uçak düşmedi yani.

Hayatımda ilk defa masaj yaptırdım, bir daha yaptırmam.

Son beş yılın en düşük seks rakamlarını gördüm. Tek kişi, hiç kişiymiş.

Zorlu PSM’de ve Küçükçiftlik Park’ta iki kez Nazan Öncel dinledim. Yeni albümün iyi oluşu sayesinde barıştık.

Gidiş dönüş 254TL maliyetle Budapeşte gördüm (bkz. Roma ve yükselen döviz kuru paragrafı). Hayatımda ilk kez operaya gittim. Şehir vasat. Yedik, içtik, yürüdük. Bir daha gitmesem aklıma gelmez.

Yılbaşı çekilişinde hayatım boyunca kazandığım en büyük ödülü kazandım ama AtlasGlobal denen saçma şirket iflasa gittiği için vermedi.


İkinci kez Paris’e gittim. İlkinden daha çok sevdim. Özellikle çocukluğumdan beri istediğim Disneyland gezisi ve Burgonya’da 150 ve 300 yıllık iki çiftlik evinde geçirdiğim Noel çok güzeldi. Ocakta Tajin, ellerde şarap, projeksiyondan duvara yansıyan Some Like It Hot, muhteşem bir ev, en yakın yerleşim birimi iki saat uzakta, mutlak sessizlik, çok kaliteli insanlar… Mutluluğun mekanla çok ilgisi var.

Le MoMA à Paris sergisini Fondation Louis Vuitton’da görmek için yağmur altında iki saat bilet kuyruğunda beklemem, sanat uğruna yıl boyu harcadığım en büyük çaba oldu.

Yılbaşı gecesini sevdiklerimle, üç farklı evde ama sönük geçirdim. 2017’deki 365 günü 102,5 gün işe giderek, 207 gün spor yaparak (365km. koşarak hedefimi tutturdum bu kez), 100 gününde alkol alarak, 18 farklı insanla buluşmayı 107 kez sekse çevirerek, 235 film ve 52 farklı diziden 691 bölüm izleyerek tamamladım.

2023 - Kalan 6 Ay

Temmuz, on beş ay sonra spor salonlarına döndüğüm ve eğer bir kaza bela olmazsa, nasıl öleceğimi de öğrendiğim ay oldu. Bunun getirdiği duyg...