5 Mart 2011 Cumartesi

SPARTACUS: BLOOD AND SAND (2010) **


Zevk sahibi insanlar için üretildiği hiçbir zaman iddia edilemeyecek “Spartacus: Kan ve Kum” isimli dizi Amerikan paralı Starz kanalının orijinal yapımı. HBO, abc, Fox ve Showtime gibi örneklerinden alışık olduğumuz şekilde ücretli kanal olmanın verdiği rahatlığı sınırları kaldırmak için kullanan kanal, dünya çapında duyurmayı başardığı ilk projesi Spartacus dışında iki elin parmaklarını geçmeyecek sayıda dizisi olan ve çoğunlukla film gösteren bir yayın organı.

Dizinin yaratıcısı Steven S. DeKnight’ın ismini Angel, Smallville ve Dollhouse dizilerinde görmüştük. Oyuncu kadrosu ise genelde kasları ya da memeleri sayesinde oradalar. John Hannah dışında kadroda kayda değer isme rastlamıyoruz.

Üçer bölüm yöneten Rick Jacobson, Jesse Warn ve oyuncu Michael Hurst ile birer bölüm yöneten Grady Hall, Rowan Woods, Chris Martin-Jones ve Glenn Standring gibi isimlerin hiçbiri kariyerlerinde kayda değer başarıya ulaşmış isimler değil.

İki sezon 22 bölümlük HBO dizisi Rome(2005-2007) ve Zack Snyder imzalı sinema filmi 300(2006) kırması olarak tanımlanabilecek dizi; ikisinin de cüret etmediği yerlere dalıyor. Antik Roma’da kölelerin, halkın, sınıf atlamak isteyenlerin ve soyluların alışkanlıkları ile ahlak anlayışlarını arenaların etrafında gezinerek anlatan yapım; kolaylıkla porno olarak sınıflandırılabilir.

Her bölümü 50-60 dakika süren 13 bölümlük dizinin ilk bölümlerinin tamamına yakını mavi ekran teknolojisi ve bilgisayarda yaratılmış fonların önünde geçiyor.

Başvurulan abartılı kan efektleri ve animeler ile 300(2006) filmine öykünen estetiğinin altını dolduramayan senaryo; dizinin parlak bir başlangıç yapmasına izin vermiyor. Bir seks, bir şiddet sahnesi mantığıyla örülen kurgu; çoğu insan için ilk bölümün bile sonuna kadar beklememe sebebi olacak türden.

Seks ya da şiddet sahnesi görmekle problemi olmayan dizinin asıl hedef kitlesini dahi memnun etmesi zor görünen bu ilk bölümün zaafları oldukça fazla. Arka planın amaçlananın da ötesinde abartılı, bazen de ucuz duruşu, Gladiator(2000) filminin konusunu bire bir kopyalayacak hissi vermesi, romantizm yaratmak adına durmadan uçuşan sanal yapraklar, The Lord of the Rings(2001-2003) serisinden kopyalanmış kalabalık savaş sahneleri, iyice eskiyen görüntüyü yavaşlatıp hızlandırma numaralarının bol kullanımı… İlk filmini çeken yönetmenlerin hevesle filmlerine her şeyi koymaya çalışmaları ile ilk bölümden bütün kozlarını ortaya seren Türk dizileri tadında acemi tercihler bunlar.

Neyse ki; ilk bölümden sağlam çıkar ve yine de devamına şans verecek kadar alçakgönüllü davranırsanız yaratıcı ekip de size daha iyi davranmaya başlıyor. Dizi aşırılık ile saçmalamak arasındaki ibreyi aşırılığa yaklaştırmayı daha iyi beceriyor ve sonraki bölümlerde izlenebilir görüntüler çıkmaya başlıyor.

Ana öyküyü oluşturan intikam sürecinin sezonun sonunu getirmeye yetmeyeceğini fark eden senaristler sekizinci bölümden itibaren yan karakterlere ağırlık vermeye başlıyor. Dizi birden arenalardaki kan ve kumdan uzaklaşıp Spartacus karakterini daha sık kadraj dışı bırakarak kölelerin ve soyluların kendi aralarındaki entrikalara odaklanıyor. Bu saatten sonra saray dizisine dönen yapım bu tercihiyle bir grup izleyiciyi sıkarken başka bir grup için devamı daha merak edilesi bir şov oluyor.

13 bölüm boyunca izlediğimiz şiddet sahnelerinde heyecanlanmamızın, bakmaktan zevk almamızın, ağzından tükürükler saçarak “öldür” diye bağıran arenadaki cahil halktan farkımız olmamasının nedense altı hiç çizilmiyor.

Kopan kafa ve kol parçaları için tezahürat yapan o dönemin görgüsüz addedilmiş insanları ile şimdinin modern insanı arasında neredeyse hiç fark olmadığı gibi bariz alt metinlere yüz vermiyor senaristler. Tek yaptıkları bir sonraki “maçı” ayarlamak için bahane üretmek. Oysa artık araba kovalamacası içermeyen filmlerden sıkılan, kötü adamın öldüğünü görmeden rahat edemeyen 21.yüzyıl izleyicisi ile antik Roma insanı arasında fark yok. Daha fazla kan, daha fazla şiddet, daha fazla seks ve aşırılık istiyor izleyici. O zamanlar evlerinden çıkıp bir yere gidiyorlardı da, şimdi aynı şeyi ekran başında yaptıkları için daha mı iyiler yani?

Sezon finalinde muhtemelen en son Dogville(2003) filminin finalinde Lars von Trier’in yaşattığı cinsten bir katharsisi Aristoteles’in Poetika’sındaki anlamıyla yaşatıyor dizi bizlere.

Başrol oyuncusu Andy Whitfield’in sağlık problemleri nedeniyle devamına açık kapı bırakan finalini hiçe sayıp olayların öncesini anlatan “Spartacus: Gods of the Arena” isimli 6 bölümlük bir mini diziye imza attı Starz ancak 2012 yılında “Blood and Sand”’in kaldığı yerden devam etmesi bekleniyor.

SPARTACUS: GODS OF THE ARENA (2011) eleştirisi için tıklayın.

5 yorum:

  1. recep ismail akın @
    beni spor salonuna ite kalka gitmemi sağlayan dizi:)))))
    bu arada hacı o memelerle kasları oluşturmak da bi sanat sayılmaz mı sence.hakkını yemeyelim lütfen.

    YanıtlaSil
  2. recep ismail akın @
    beni spor salonuna ite kalka gitmemi sağlayan dizi:)))))
    bu arada hacı o memelerle kasları oluşturmak da bi sanat sayılmaz mı sence.hakkını yemeyelim lütfen.

    YanıtlaSil
  3. serkan iyi noktalar yakalmışsın ama mesela o eleştiri yaptıgın noktalarda neler yapılabilirdi:) bencede kaslı ve memelilerin hakkını yemeyelim benimi oynatsalardı yani dizide:):):)

    YanıtlaSil
  4. bu arada tahmin et ben kimim:)

    YanıtlaSil
  5. "Oyuncu kadrosu ise genelde kasları ya da memeleri sayesinde oradalar" yazıyor. "Genelde" kelimesinin altını çiziyorum sizin için. Bir de normalde başrol isteyen oyuncular, oyunculuk yetenekleri sayesinde işi alırlar. Figüranların "sadece kaslı" olmalarında sorun yok.

    YanıtlaSil

2023 - Kalan 6 Ay

Temmuz, on beş ay sonra spor salonlarına döndüğüm ve eğer bir kaza bela olmazsa, nasıl öleceğimi de öğrendiğim ay oldu. Bunun getirdiği duyg...