19 Ekim 2010 Salı

THE LOVELY BONES (2009) by PETER JACKSON ***-



14 yaşında bir kız çocuğu, mahallenin orta yaşlı pedofili hastası adam tarafından öldürülür. Bu cümleden hiç yan öykü ya da karakter eklemeden 136 dakikalık bir film yapabilir misiniz?
Alice Sebold’un aynı adlı romanından Yüzüklerin Efendisi’nin yönetmeni olarak bilinen Peter Jackson tarafından sinemaya uyarlanan ancak Stanley Tucci’ye getirdiği Oscar ve Altın Küre adaylıkları dışında ödül törenlerinde ve gişede aradığını bulamayan yapım; Jackson’un bir yönetmen olarak drama ile imtihanı gibi duruyor. The Lord Of The Rings(2001-2003) serisi ve King Kong(2005) ile yıllarca uğraşıp görsel efektlerle kotardığı filmlerinde hikâye anlatmayı da unutmayan Jackson bu kez öyküyü ön plana alıyor fakat sahibi olduğu özel efekt şirketinin imkanlarını da sonuna kadar kullanıp istediği her görüntüyü hayata geçirebilme şansından faydalanıyor.



Konuyu bilmeseniz de küçük kızın öleceğini ilan eden açılışın ardından cinayetin gelmesi otuz dakikayı buluyor. Perdede gördüğümüz en insancıl öteki tarafa geçme sahnelerini izlerken Jackson yüreğimize bir taş oturtmayı başarıyor. Ne yazık ki film bu yükseklikten hızla yere çakılıyor. Ailenin acısıyla kızın arafta gezinmesi arasında iç içe geçmiş sahneler özgün olacağım derken görsel bir bulamaca dönüşüyor. Yönetmen ne zaman ki teknolojisini sergilemeye doyuyor, film toparlanıp drama yeniden yaklaşıyor. İkinci saatini daha ayakları yere basan sahnelerle heyecanı sürekli artırarak geçiren yapım yer yer gerilim sinemasına göz kırpıyor.



Mark Wahlberg gibi bir kısmen ikonu lise öğrencisinden dayak yiyen kendi halinde aile babası rolünde oynatan Jackson ve rolü kabul eden Wahlberg’in motivasyonunun Akademiyi etkilemek olduğunu anlamak çok da zor değil. Karşısına konan Rachel Weisz kısa rolle ikinci kez Oscar alan süper yetenekli kadın oyuncular arasına adını yazdırmak için orada gibi duruyor. Susan Sarandon ise ikinci kez alamasa da altıncı kez aday olmak istiyor. Ne yazık ki film başrol oyuncuları için işlemiyor. Öldürülen kız Susie performansıyla Saoirse Ronan ve pedofil katil Stanley Tucci ilk üç ismi gölgede bırakıyor.
Türkçe’ye Cennetimden Bakarken olarak tercüme edilen The Lovely Bones; bazen hiç bitmeyecek gibi gelirken bazen hiç bitmesin isteniyor.



Bir şeyin olduğunu hissedersiniz. İçinize doğar. Bunu kesinlikle o yapmıştır dersiniz. Ancak elle tutulur hiç kanıtınız yoktur. Onu işaret eden tek ok bulunmaz. Ama bilirsiniz. Nasıl bildiğinizi bilmezsiniz. İşte bu film, hiçbir şey yapamıyorsa bile bu cümlelerin görsel karşılığını sunmayı başarıyor.

3 yorum:

  1. Kaç zamandır masada duran bu filmi izlememiştim,,,izliyim bari dedirttin.

    YanıtlaSil
  2. Son iki paragrafın çok güzel anlatmış :)
    'Bazen hiç bitmeyecek gibi gelirken bazen hiç bitmesin isteniyor.'Ve bu cümlen hakkında yazılacak o kadar çok şey varki....

    YanıtlaSil

2023 - Kalan 6 Ay

Temmuz, on beş ay sonra spor salonlarına döndüğüm ve eğer bir kaza bela olmazsa, nasıl öleceğimi de öğrendiğim ay oldu. Bunun getirdiği duyg...