29 Ekim 2010 Cuma

MäN SOM HATAR KVINNOR (2009) by NIELS ARDEN OPLEV ***



İsveçli yazar Stieg Larsson’un “Kadınlardan Nefret Eden Erkekler” anlamına gelen ancak ülke dışına “Ejderha Dövmeli Kız” şeklinde pazarlanan üç kitaplık Millennium serisinin kendi ülkesinde orijinal adıyla çekilmiş ilk filmi; kitabın popülaritesi sayesinde dünya çapında gösterim imkânı buldu. Bir anda İsveç edebiyatına gözlerin çevrilmesini sağlayan seri, ardı ardına birçok dile çevrildi ve küçük çaplı fenomene dönüştü. Filmin gücünü görebilmek adına kitabı okumadan izlemeyi tercih ettim. Şunu söyleyebilirim ki; böyle bir kitabın varlığını bilmeyenler, filmin roman uyarlaması olduğu anlayamazlar. Bu da büyük bir övgü sayılabilir.

Hollywood’un popüler romanları vakit kaybetmeden sinemaya uyarlayıp daha çok para kazanmak istediğini biliyoruz. Son dönemin en bilinen örnekleri olan Dan Brown’ın The Da Vinci Code ve Angels&Demons romanlarını beyazperdeye taşıyan Ron Howard’ın başarısızlığı ortada. Yüzlerce ayrıntı içeren kitapları olduğu gibi filme almaya çalışan yönetmen hem kitabın heyecanını yok etmiş hem de sinemanın gereklerini yerine getirememişti. Sadece kitabı bilenlerin takip edebileceği hızda görselleştirdiği The Da Vinci Code(2006) filminde karakterlerin bırakın durup insani bir tepki vermeyi, şöyle bir kameranın önünde arz-ı endam edecek vakitleri yoktu. Angels&Demons(2009) denemesinde bu hatalarını azaltmış ancak bu kez de romanın iyi kısımlarını çöpe atmıştı.



Ejderha Dövmeli Kız’ın Niels Arden Oplev uyarlaması ise baştan perde için yazılmış gibi duruyor. Karakterlerin durup düşünecek, olayları araştıracak vakitleri var. Oyuncuların duygusal tepkiler verebilecekleri, karakterlerini ete kemiğe büründürebilecekleri uzun sahneleri var. Ve bunca sessiz geçen, gördüklerimizi sindirmemize izin veren sahneye rağmen hiçbir şeyi atlamış hissine kapılmıyoruz. Bu nasıl oldu demiyoruz. Film, kendi eksiksiz öyküsünü yaratabiliyor.

Romanın orijinal adının neden öyle olduğunu öykü ilerledikçe daha iyi anlıyoruz. Kadınlara sırf kadın oldukları için kötü davranan, aşağılayan, istediklerini yapabileceklerini düşünen ve öldüren erkeklerin dünyasını anlatan Larsson’un romanının belki de filmde en eksik kalmış duygusu bu.



İşin ilginç yanı, David Fincher’ın kariyerinin ilk yeniden çevrimi için bu filmi seçmiş olması. Zaten başarılı bir uyarlamaya sahip ünlü romanı, dolayısıyla filmi yeniden çeken Fincher’ın bunu neden yaptığını filmini görene kadar anlamlandırmamız mümkün olmayacak gibi. Başka kim çekiyor olsa sebep ortada olurdu ancak Michael Haneke’nin Funny Games(2007)’i kare kare yeniden çekmesiyle birlikte Hollywood’un son yirmi yılda yaptığı en nedeni bilinmez yeniden çevrimin bu olduğu kesin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

2023 - Kalan 6 Ay

Temmuz, on beş ay sonra spor salonlarına döndüğüm ve eğer bir kaza bela olmazsa, nasıl öleceğimi de öğrendiğim ay oldu. Bunun getirdiği duyg...