Yazının dağınık olma sebebi kimseyi fazla kırmadan öfkemi bastırma çabamın oto-sansüre dönüşmesidir.
Çocukken; yıl içerisinde önemli günlerim, adetlerim, rutinlerim olsun istemiş ve kendime özelde kendiminkini genelde bütün doğum günlerini, yılbaşını ve 8 yıl süren ilişkime âşık olduğum günü özel günler olarak belirlemiştim. Bu yazının konusu genel olarak hediyeler olsa da kalbimi kıran kısmı doğum günleri ile ilgili olduğundan sadece ona değineceğim.
Hediye vermeyi ve alan kişide oluşan ışıltıyı görmeyi seven biriyim. Bazen üzerine uzun uzadıya düşünür, bazen sadece sevdiğim kişinin ağzından çıkan “keşke şunu alsam” benzeri cümleleri dürtüsel olarak maddeye çeviririm. Yıllar önce çok sevdiğim biri daktilo istiyor diye o zamanlar yaşadığım Adana’yı alt üst etmişliğim vardır. Hayatımdaki bazı insanların o güne kadar en çok istedikleri şeyi veren kişi olmaya özen göstermişimdir. Bunları yaptığım kimseden karşılık beklemedim, biri hariç. Nedense o da bana hediyeler versin istedim. En azından doğum günlerimde. Yılda bir kere. Önce belli ettim sonra şakayla karışık söyledim. Ciddiye almadığını görünce samimiyetimize dayanarak karşıma alıp konuştum. Benim kafamda hep ona verilecek güzel nesneler vardı. Elbette ilişkimizin nesnelere ihtiyacı yoktu, dünyada birbirini daha çok seven iki dost daha az bulunurdu ama işte böyle çocukça, belki bencilce bir isteğim vardı ondan ama o bunu umursamıyordu. Böyle davrandıkça kafamda ona almak istediğim on şey varsa önce üçe sonra bire indirdim. Aradan yıllar geçti. Bak dedim, bu yıl doğum günümü kutlamazsan seni öldürürüm. Yine yapmadı. Ciddiye mi almadı bilmiyorum ama benden artık taştı bu durum.
Diyarbakır’dan dönerken araçta bana eşlik eden arkadaşıma bağıra çağıra ağlama sınırında anlattım olanları biraz da ya yanlış anlarsa hakkımda ne düşünür endişesiyle. Sonuçta maddeden bahsediyordum ama içimde tutamıyordum artık bu durumu. O kadar üzülmüştüm ki herkese alınır olmuştum. Bırakın hediyeyi, borç vermek ya da hesap ödemek konularına bile sirayet etmişti sinirim.
On dokuz yıllık arkadaşım bu yıl bana bir çöp vermediğinde etkisi onlarca kat fazla oldu. Ne oluyordu dünyaya? Paraları olduğunu biliyordum. En azından bir kart alacak 1 TL’leri. Ama yapmıyorlardı. Onları hediye düşünme zahmetinden yıllar önce kurtarmıştım. Bana bir DVD alın, bundan büyük hediye olamaz demiştim. 3 TL’ye DVD satılan bir ülkedeyiz. Ama yapmadılar. Üzüldüm, kırıldım, hatırlanmamak koydu. Yılın 364 günü ben sizi hatırlayayım, 1 günü siz beni dedim durdum. Ben sözümde durdum ama onlar durmadı. Ben de bir karar verdim. Hediye işi bitti. Bir daha kimseye su bile hediye etmeyeceğim. Memur maaşımın yarısına tekabül eden hediyeler verdim de kıymetim mi arttı?
Bir ilişki elbette alınıp verilenler ile can verilebilecek bir şey değildi, ben içimden geldiği için yapıyordum ama ağzımla istediğim dostumun tavrı beni hediye olayının tümünden tiksindirdi. İlk eylemimi de on dokuz yıllık arkadaşıma ben DE hediye almayarak gerçekleştirdim. Öncesinde, sırasında ve sonrasında rahatsızlıktan kaburgalarıma basıldı ama dayandım. “Küçük bir şey de olsa…” dediğim anda kendimi frenledim ve almadım. Ve sürpriz! İlişkimize hiçbir şey olmadı. Demek ki kendimi boşa paralıyormuşum. Uzun düşünceler, hazırlanan güzel paketler, özel yazılan notlar, şiirler, harcanan günler ve gerçekten büyük para boşunaymış. Beni ben olduğum için seviyormuş. Ben de onu böyle seveceğim(!) artık.
İkinci eylemimde yeni evlenen arkadaşıma ondan çok daha az sevdiklerime yapmama rağmen altın takmadım ve bilin bakalım ne oldu? Hiçbir şey! Onca yıl harcadığım maddi manevi şeyler boşa gitmiş demek ki.
Beni hediye olayından soğutan dostuma artık doğum günü mesajı bile atmayacağım. Diğerleri için mesajlarım, aramalarım, iyi dileklerim halen geçerli ama artık kimseye hediye yok. Evet, hak edene de.
Ben de benciller ordusuna katıldım. Aranıza almak için gösterdiğiniz büyük çabaya(!) müteşekkirim.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
2023 - Kalan 6 Ay
Temmuz, on beş ay sonra spor salonlarına döndüğüm ve eğer bir kaza bela olmazsa, nasıl öleceğimi de öğrendiğim ay oldu. Bunun getirdiği duyg...
-
Başlığın bile yeterince şok edici olduğunun farkındayım. Günlerdir arabesk soslu aşk nidalarımı okumaktan sıkılmışsınızdır belki düşüncesiyl...
-
Yasemin Alkaya; bale eğitimi almış, konservatuar mezunu bir tiyatro sanatçısı olarak tanınıyor. Fotomodellik de yapmış ve bir kafe işletiyor...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder