23 Aralık 2009 Çarşamba

KARANLIKTAKİLER (2009) by ÇAĞAN IRMAK *


Kendine kötü davranan bir kadının egemenliğinden kurtulup iyi davranma ihtimali olan başka bir kadının egemenliğine girmeye adaylığını koyan Egemen’in hikâyesini izler gibi başlıyoruz filme. Çağan Irmak yine isim üzerinden oyunlar oynamayı seviyor yani. Evin içindeki hayatında sadece deli gömleği giydirilen annesi var. Dışarı çıktığında arkadaşsız, yalnız bir kimliğe sahip. Erkek birey olmanın gereklerini sağlayamıyor. Her şeye evet diyen Egemen’in rol modeli sarhoş-umursamaz-ağzı bozuk gece bekçisi Ramiz gibi duruyor, belki de baba özlemi bu damardan aksettiriliyor. Ne yazık ki kilit karakter olan anne Gülseren’i canlandıran Meral Çetinkaya abartılı mimikleri ve “deli böyle oynanır” dersinden yeni çıkmış haliyle uzun süre inandırmayı başaramıyor. Bir süre akşam yemeğinde bütün gün televizyonda gördüklerini hiç ilgilenmeyen oğluna anlatan sıkılmış anne ve sadece dışarıyı düşünen ilgisiz-kıymet bilmez oğul gerçek klişelerini izliyoruz. 21 dakika sonra yeni bir güne başlayıp başa dönen film aynılığı bu şekilde vurgulamayı seçerken ikinci günün bitip üçüncünün başlaması bir 21 dakika daha sonraya denk getiriliyor. Tamamen duygularımızla dans etmeye odaklı Çağla Irmak sineması Gülseren karakterini perdeye her getirişinde bir sevdirip bir nefret ettiriyor, önce onun için üzülmemizi sağlayıp ardından oğluna yaptıkları ile kızdırıyor. Annesi dışında otobüs şoförü dâhil herkese iyi davranan Egemen, zavallılığının tek sorumlusu olarak gördüğü annesine, son tahlilde ona sürekli eziyet eden sokak çocuklarından farklı davranmıyor. Bütün dünyaya korku ve öfke ile bakan Gülseren’in yüksek karşıtlık kontrastı olarak tek iyi davrandığı hatta taptığı insan ise Egemen. Bu hikâyede kimse tam iyi ya da tam kötü değil demek için durmadan senaryonun alıcıları ile oynayan Irmak, bir süre sonra bize ne hissettireceğini şaşırıyor. Film ağır aksak da olsa gerçekçi karakter yansımaları sunarken, sonlara doğru Çağan Irmak’ın her şeyi açıklama hastalığı yine baş gösteriyor. Gülseren’in neden susuz kalmak istemediğini, perdenin arkasından bakışlarının ve hatta perde kapama hızının sebeplerini, çocuk gürültüsüne dayanamayışını, deliliğini ve iyiliğini geri dönüşlerle başımızda durup dikte ediyor. Bu hatırlama sahnelerinde kullanılan berbat diyaloglar İngilizce yazılmış ve çekilmiş bir filmin bire bir Türkçeleştirilmiş altyazısını hiçbir duygu katmadan okuyan birilerini dinleme hissi veriyor. “Her şeyi örtbas edeceğiz” diye ortada koşturan cadı teyzeler ve Türk sinemasında tanımlanamaz anne; filmin öyle ya da böyle dik durmaya çalışan kafasına da baltayı indiriyor. Biraz daha uzun sürmesi gereken, açıklamalardan sıyrılmış, incelikli bir versiyonunu izlemeyi isterdim açıkçası çünkü Çağan Irmak iki filmde bir yaptığı bu tamamen kişisel denemelerinde gösterdiği cesaretsizlik yüzünden bir gün hak ederse bile kimse tarafından ciddiye alınmayacak.
Bu kez Hümeyra ile çalışmayan yönetmen Meral Çetinkaya’yı Hümeyra taklidi yaptırarak oynatmış. Bu da aklıma acaba bütün yaşlı kadın oyuncuları tek şekilde mi oynatabiliyor yoksa sadece tesadüf mü sorusunu getirdi. Zaten oyuncuların hiç biri filmi aynı düzeyde bir performansla tamamlayamıyor. Derya Alabora dâhil herkes yer yer büyük düşüşler yaşıyor.
Filmin muğlâk finali benim için kesin gibiydi. Gider, motosikletle birlikte Egemen’in denizi izlediği yerden aşağı uçarlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

2023 - Kalan 6 Ay

Temmuz, on beş ay sonra spor salonlarına döndüğüm ve eğer bir kaza bela olmazsa, nasıl öleceğimi de öğrendiğim ay oldu. Bunun getirdiği duyg...