29 Mart 2011 Salı

EAT PRAY LOVE (2010) by RYAN MURPHY **


Elizabeth Gilbert’in aynı adlı romanından Nip/Tuck ve Glee dizilerinin yaratıcısı ve Running with Scissors(2006) filminin yönetmeni Ryan Murphy tarafından sinemaya uyarlanan “Ye, Dua Et, Sev” hiç kimseyi memnun edemedi.

Ryan Murphy televizyonun en yetenekli isimlerinden biri olsa da sinema dünyasında henüz başarıya ulaşamadı. İlk filminden daha kötü denebilecek “Eat Pray Love” neresinden baksanız bir süper projeydi oysa. Onlarca dile çevrilmiş bir çoksatardan uyarlandı, başrolde Julia Roberts var, James Franco, Richard Jenkins ve Javier Bardem gibi aktörler geçit töreni yapıyorlar.

Dünyanın dört bir yanını gezdiriyor bize film. New York, Roma, Hindistan ve Bali’yi cennetten köşeler gibi sunuyor. Evliliğinden mutsuz kadın yazar Liz Gilbert (gerçekte de kitabın yazarı, bu onun hayat öyküsü) tanıdığı şeyleri geride bırakıp uzun bir yolculuğa çıkınca biz de arkasından sürükleniyoruz.

Kitabın anlatmak istediği, tüm zincirlerini kırmış bir kadının içsel yolculuğu ve denge bulma arayışı. Bu uğurda mükemmel evinden, mükemmel işinden ve mükemmel kocasından kaçıp sıcak su bile olmayan, tavanın her an tepesine yıkılma ihtimali olan Roma’da bir pansiyona yerleşiyor Liz. Burada arkadaşlar ediniyor, lezzetli İtalyan yemeklerine veriyor kendini ve kasalar dolusu şarap içiyor. Ne var ki; burada tanıştığı insanlar da ona hep ailenin ve aşkın öneminden bahsediyorlar.

İtalya’da geçen dört ayın ardından Hindistan’da meditasyona başlıyor. Burada tanıştığı Teksaslı bir adamla arkadaşlık kurup Hindistan geleneklerine ayak uydurmaya çalışıyor. Son durağı Bali’de ise yeniden âşık oluyor.


Filmin ilk büyük problemi Julia Roberts. Durmadan yiyen, kendisine bakmayan ve sürekli kilo aldığı vurgulanan Liz karakteri Roberts’ın narin vücudunda hayat bulmuyor. Yılların oyun gücünden de çok şey çaldığı görünen aktrisin rol yapabilen tek yeri alnındaki damarlar. James Franco yine sadece gözlerini kısıp bakıyor, Javier Bardem ise beyaz atlı prens giysisine sığmaya çalışıyor. Richard Jenkins bile iyi değil.

İkinci ve en ciddi problem ise Ryan Murphy’nin tercihleri. Filmdeki her şey kusursuz görünüyor. Yeşiller yemyeşil, maviler masmavi. Renk paleti geniş. Işık ve gölgenin uyumu nefes kesici. Çerçevelerin her biri sanat eseri. Egzotik mekanların kullanımı yaratıcı. Özellikle New York sahnelerinde ışığı sürekli tam karşısına alan kamera cesur. Fakat hepsi yanlış filmdeler! 60 milyon dolarlık bu sanat çalışmasının güzelliği gözlerimizi kamaştırsa da filmin ruhuna, anlatmak istediklerine, hissettirmesi gerekenlere taban tabana zıt. Böyle bir hatası varken de beğenilme ihtimali sıfır.


Ryan Murphy kitabını yazdığı ahlaksızlığa hiç pas vermiyor. En iyi bildiği oyunu bırakmış, hanım hanımcık bir film çekmeye yeltenmiş. Ve başarılı olamamış.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

2023 - Kalan 6 Ay

Temmuz, on beş ay sonra spor salonlarına döndüğüm ve eğer bir kaza bela olmazsa, nasıl öleceğimi de öğrendiğim ay oldu. Bunun getirdiği duyg...