16 Mart 2011 Çarşamba

SPARTACUS: GODS OF THE ARENA (2011) **


Starz televizyonu; açık kapı bıraksa da başrol oyuncusunun sağlık problemleri nedeniyle devamını getiremediği ancak popüler olmayı başaran ilk orijinal dizisi olduğundan peşini de bırakmak istemediği Spartacus: Blood and Sand(2010) dizisine ‘prequel’ çekti.

Popüler internet siteleri IMDb ve TV.com’a göre Spartacus ismini taşısa da Spartacus karakterini içermeyen ve alt başlığı farklı olan bu dizi, ilkinden bağımsız bir yapım. Fakat “Blood and Sand”’in bittiği yerden başlayıp geriye dönüşle anlatılan hikâye, mini dizinin son bölümünde yine aynı yere bağlanıyor ve ana karakterlerin hepsi aynı rollerle yerli yerinde. Bu yüzden farklı bir dizi olarak değerlendirmektense ikinci sezon gelene dek seyirciyi oyalayacak bir sıfırıncı sezon ya da İngilizce terimiyle ‘prequel’ demek daha doğru olacaktır.

“Gods of the Arena” işe ilk sezonda nefret ettirdiği Batiatus ve eşini mağdur gösterip sevdirmeye çalışarak başlıyor. 13 bölüm boyunca ilk sezonun sevilen karakterlerine eziyet eden ve son kertede hak ettiklerini bulan çiftimizin daha mağdur zamanları bunlar. Bu sefer kötü adamlar Batiatus’un babası ve birkaç Romalı soylu.

“Gods of the Arena” elbette Spartacus karakterinden kalan boşluğa dokunuyor ve Gannicus’u ortaya koyup sevilecek bir kahramanı daha sıfırdan yaratmayı başarıyor. İlk sezonda olup şimdi olmayan bir diğer karakter ise Viva Bianca’nın oynadığı Ilithyia. Onun yerine Batiatus’un eşi Lucretia’nın (Lucy Lawless) konaktaki yoldaşı olarak planlanan isim ise Jaime Murray’ın hayat verdiği Gaia.

Söylemek istediğim, dizi ilk sezondaki şablonu bire bir uyguluyor. Olayların gelişimi, hikâyenin dallanıp budaklanması, tıkanması ve karakterlerin suyun yüzeyine çıkmak için buldukları-uyguladıkları çözümler bire bir aynı. Şaşırtacak, heyecanlandıracak hiçbir hamle yok.

6 bölümlük sıfırıncı sezonu izlemenin eğlenceli yanı ise birinci sezonda bahsedilen olayların gerçekleştiğini görmek.

Crixus’un Batiatus hanesine nasıl geldiği, Lucretia ile ilişkilerinin nasıl başladığı, nasıl yükselip Capua şampiyonu olduğu gibi olaylara şahit oluyor, Ashur’un bacağını neden yaraladığını öğreniyoruz. Barca’nın kuşlarını neden çok sevdiğini anlamlandırıyor, içine özgürlük tohumlarının nasıl ekildiğini izliyoruz. Oenomaus’un Doctore sıfatını kazanışını, karısının ölümünü görüyor ve şaraba tövbe etmesinin sebebini anlıyoruz. Lucretia’nın Naevia’nın bekâretine neden bu kadar önem verdiğini anlıyor ve ilk sezondaki ihanete verdiği tepkinin büyüklüğünün temellerini kazıyoruz. Genç Batiatus’un Solonius ile dost oldukları zamanlara denk geliyor ve aralarındaki husumetin büyümesini izliyoruz.

Kısacası Starz’ın daha önce defalarca kullanılsa da dizinin afişine yazmaktan gocunmadığı “Every Legend Has A Beginning” cümlesinin altını doldurmaya çalışıp, kendi efsanesini yaratma sürecine tanıklık ediyoruz.

“Gods of the Arena”, “Blood and Sand”’i izlemiş olanların; bazılarını saydığım onlarca detay sayesinde sıkılmadan izleyecekleri bir dizi. Tek başına ne kadar değerli olduğu tartışılabileceği gibi, iki sezonun toplamda ne ifade edebildiği de başka bir mevzu. Sadece, izleyecek başka şey bırakmamış yabancı dizi fanatiklerine tavsiye edebilirim.

SPARTACUS: BLOOD AND SAND (2010) eleştirisi için tıklayın.

1 yorum:

  1. heeeee :)))))
    hacı döwüş sahnelerine değinmemişsin.sence görüntü yönetmeni gerçeğe nekadar yaklaşmış.adının da hakkını weryo gibi blood and sand :)))

    YanıtlaSil

2023 - Kalan 6 Ay

Temmuz, on beş ay sonra spor salonlarına döndüğüm ve eğer bir kaza bela olmazsa, nasıl öleceğimi de öğrendiğim ay oldu. Bunun getirdiği duyg...