9 Mart 2011 Çarşamba

THE WALKING DEAD – 1.SEZON (2010)


Frank Darabont ilk sinema filmi Shawshank Redemption - Esaretin Bedeli(1994) ile kimselere nasip olmayan bir başarıya ulaşmıştı. 7 dalda Oscar adayı olan film ödül alamasa da dünyanın en büyük sinema sitesi IMDb’nin kullanıcı oylarıyla oluşturulan “En İyi 250” listesinde en uzun süre 1 numarada kalmayı başaran film oldu.

İkinci uzun metrajı The Green Mile - Yeşil Yol(1999) ile benzer bir başarıya yaklaştıysa da bu film son 15 yılın en iyi filmlerini izlediğimiz 1999 yılında gösterime girdiğinden, önceki filmine nazaran sesini daha az duyurabildi.
Takip eden iki filmi The Majestic(2001) ve The Mist(2007) ise yönetmenin hayranlarını üzmüştü.

Üç yıldır kamera arkasına geçmeyen Darabont; her detayıyla ilgilendiği iddialı bir televizyon dizisi ile döndü. Söz konusu diziye iddialı dememizin sebebi, artık haklarında her şeyi bildiğimiz ve her türlü halleri defalarca sinemada karşımıza çıkmış zombilerle ilgili bir proje olması.

Yaşayan ölülerle ilgili yeni bir şey yapmaya çalışmak, söylenmemiş söz bulmak ve projenin ölü doğmasını engellemek için ciddi bir çaba sarf edilmesi gereği herkesin malumudur. En ince detaylarına kadar inilmiş, bütün kodları ameliyat edilmiş bu türe Frank Darabont’un nasıl yaklaştığı merak uyandırıcı en önemli unsur.

Mad Men ve Breaking Bad dizileriyle son dönemde yükselişe geçen “AMC” kanalında gösterilen The Walking Dead; Robert Kirkman, Tony Moore ve Charlie Adlard’ın aynı adlı grafik romanından uyarlandı. İlk iki bölümün senaryosu Frank Darabont imzası taşıyor. Senarist-yönetmenin her şeyini ortaya koyduğu, muhteşem repliklerle dolu incelikli bir başlangıç yapıyor böylece dizi.

Darabont’un Hollywood sistemi içinde ne kadar özel bir yeri olduğunu ve yeteneklerini yeniden hatırlatan bu iki bölümün ardından ortak yazarla çalıştığı üçüncü bölümde seviye düşüyor, dördüncü ve beşinci bölümü emanet ettiği senaristler ne yazık ki büyük kan kaybına neden oluyor ve finale yaptığı katkılar sayesinde dizi kötü hatırlanmaktan bir nebze olsun kurtuluyor.

Darabont’un bizzat yazdığı kısımlarla ilgili tek problemi ilk bölüme afili bir açılış yapma isteğiyle zamanda ileri geri gidiş yöntemine başvurmuş olması. Heyecanı artırma işlevi görse de yanlış tercih olduğunu düşündüğüm bu hamle dışında neredeyse kusursuz bir metne imza atmış. Keşke ekibin geri kalanı da onun kadar yetenekli olsaydı, belki de Lost’tan bu yana True Blood ile birlikte izlediğimiz en iyi yeni dizi olacaktı The Walking Dead.

Oyuncu kadrosunda ilk göze çarpan isim Prison Break’in çok sevdiğimiz Sara’sı Sarah Wayne Callies olsa da aktrisin ne kadar kötü bir oyuncu olduğunu, Sara karakteri dışında seyirciye vereceği hiçbir mimiği ya da jesti olmadığını üzülerek anlıyoruz. Başroldeki Andrew Lincoln elinden geleni yapsa da dizinin asıl yıldızı Jon Bernthal. 33 yaşındaki aktör göründüğü her sahnede parlıyor.

31 Ekim 2010’da dünya prömiyerini yapan altı bölümlük ilk sezonuna zombi külliyatı ile post-apokaliptik filmleri harmanlayarak başlayan, Lost’a benzer bir atmosferde devam edip 2001: A Space Odyssey(1968) dahil birçok filme gönderme yaparak nokta koyan dizinin devamının ne zaman geleceği henüz belli değil ancak o zamana kadar çeşitli kanallardan daha fazla kişinin keşfedip ikinci sezonda reytingleri artıracağına kesin gözüyle bakılıyor.

Dizinin ikinci sezonu ile ilgili yazdığım yazıya ulaşmak için tıklayın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

2023 - Kalan 6 Ay

Temmuz, on beş ay sonra spor salonlarına döndüğüm ve eğer bir kaza bela olmazsa, nasıl öleceğimi de öğrendiğim ay oldu. Bunun getirdiği duyg...