7 Ağustos 2009 Cuma
BEN, BENİM ŞANSSIZ BEDENİM VE BENİM ŞANSLI BEDENLERİM (07.08.2009)
Aklımdaki bin bir şey, yazıya nereden girmem gerektiğini şaşırttı. Kendime sinir olup, sakinleşmek için çikolata yemeye karar verdiğimde bunu hem tweet olarak yazdım hem de aşkıma sms olarak gönderdim. Ahmet Hakan’ı takip etmeye başladım. Bir milyonuncu yalnız gecemde bininci kez genç bir bedenin daha şanslılarca neşelendirilmesini izlerken “şanslı beden” kavramı üzerine düşünmeye başladım. Latekse alerjim olmasa da uzaklaşıp bir Word dosyası açtım. Neydi bu şanslı bedenler, Allah neye göre dağıtmıştı diye düşündüm ve neden ben o şanslılardan biri değildim. Kalkıp buzdolabıma baktım. Asla içmeye niyetim olmayan Niğde gazozlarına göz atıp, yıllık meyve suyu tüketimimi son bir ayda aştığıma da kanaat getirdikten sonra bilgisayar başına döndüm. Acıklı ama umut vaat eden şarkılar açtım. İsyan edesim birden gitti. Şanslı bir bedeni yanımda istedim. İngilizce “a” ya da “one” anlamında değil de “the” anlamında olanı.
Bugün neler yaptığımı düşündüm. Taze bir ailenin çalkantılarına şahit olmak, sürpriz doğum günü partisi planlamak, beş ya da altı kişiye teknolojik danışmanlık, bir hayır işine şahit olmanın mutluluğu, dergi okuma, hasta bakma, davete katılma, yol gözleme, para kazanma, para harcamama, çok büyük ısrarlar dinleme, eski bir aşka zor bir “hayır” deme, saatler süren telefon konuşmaları, karlı bir satış… Hiç de fena değil gibi mi? Hayır. Benim için, hayır. Çünkü bugün sana sonrasında “orospu gibi konuşuyorum” diye kendimi tenkit ettiğim cümle dışında hiçbir şey söyleyemedim.
Bir tanecik Özgür’ümün söylediği gibi elektrik elektronik mühendisi mi olmalıydım? Benim karşıt fikir olarak sunduğum gibi reklamcı ya da pazarlamacı mı? Yoksa bir türlü beceremeyecekmişim gibi durduğum şekliyle yönetmen ya da yazar mı? O zaman belki seni tanımazdım. O zaman da gidip bir başka şanslı bedene âşık kalırdım.
Ben, benim şanssız bedenim ve benim şanslı bedenlerim.
Ben, kendime nefretim ve elde etmek istediğim güzellikler.
Ben, Serkan ve 8 yıl.
Ben, Serkan ve Isparta.
Ben, Serkan ve “Ben gidirim”.
Ben, benim şanssız bedenim ve benim şanslı bedenlerim.
Her şeyin açıklaması aslında bu kadar basit mi? Bütün olanlar bu kadar yüzeysel mi? Amerikan güzelleri, yerin iki metre altları, sarık kafalar birer gösteriden ibaret mi? Dünya şanslı bedenleri seven şanslı bedenler, şanslı bedenleri seven şanssız bedenler ve şanssızlıklarını sürdüren şanssız bedenler üzerine mi…
Yine bir gece görüşmemek mi beni bu hale sokan? Sen bir tür uyuşturucu musun? Seni gördüğüm anlarda bunları düşünmüyorken, arkanı döndüğünde böyle derine gömülebiliyorsam; ben sahtekâr mıyım yoksa sen çok güçlü bir unutturucu musun? Uyumak için sana ihtiyacım çok mu? Sen varken de uyumasam olur mu? Hangi ben gerçek? İkisi de, değil mi. Biliyorum. Bir türlü değiştirmeye gönlümün razı gelmediği Nazan Öncel sözleri gibi. “Hatırına sustum, her şeye sustum, içimdeki delilikleri dünyaya kustum.”
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
2023 - Kalan 6 Ay
Temmuz, on beş ay sonra spor salonlarına döndüğüm ve eğer bir kaza bela olmazsa, nasıl öleceğimi de öğrendiğim ay oldu. Bunun getirdiği duyg...
-
Başlığın bile yeterince şok edici olduğunun farkındayım. Günlerdir arabesk soslu aşk nidalarımı okumaktan sıkılmışsınızdır belki düşüncesiyl...
-
Yasemin Alkaya; bale eğitimi almış, konservatuar mezunu bir tiyatro sanatçısı olarak tanınıyor. Fotomodellik de yapmış ve bir kafe işletiyor...
içim sıkıldı... ve iki beden aynı yerde aynı anda şanslı olduğunu düünmüyorsa diğer türevlerin bir anlamı yok...
YanıtlaSil