5 Ağustos 2009 Çarşamba

THE TAKING OF PELHAM 1 2 3 by Tony Scott (2009) *


Şu kısacık ömrümde en az sinemaya gittiğim yılın 2009 olmasının tek sebebi elbette bir köyde yaşıyor olmam değil. Özgün bir iş çıkmasını beklemekten vazgeçeli çok olmuştu ama en azından güvendiğim yönetmenlerin yeni filmlerinde belli bir düzeyi takip edebilmek isterdim.
Dün öğlen saatlerinde, rüya gibi bir günün ortasında, “fazla açıldığı için cozurdayan yüksek sesli” ortalama büyüklükte bir perdeye ve yansıtım kalitesine sahip Avşar Kule Site Sinemaları 2 numaralı salonda yeni Tony Scott filmini izledim. Yönetmenin izlediğim yedinci filmi oldu. Aynı görüntü yönetimi, aynı renkler ve aynı kurgu mantığı ile yedi kez karşı karşıya gelmek demek bu. Ama önceki altı filmi çeken adamın böyle bir filmin altına adını yazdırmadan önce daha dikkatli olmasını beklerdim.
Film büyük bir gürültü ile başlıyor. New York metrosunun günlük işleyişini, tam da orada durup duyma engelliler için hazırlanmış bir kulak içi cihaz ile izliyormuşçasına rahatsız oluyorsunuz. Birazdan büyük bir plan ve sınırsız aksiyon izleyeceğimiz beklentisi ile sabrediyoruz. Ne yazık ki beklenen olmuyor. Washington ve Travolta’nın oturdukları yerden yaptıkları telsiz konuşmaları filmin üçte ikisini oluşturuyor. Çok yetenekli ve görmekten keyif aldığımız bir sürü aktör ortalıkta geziniyor ama heyecan, aksiyon ve Tony Scott sineması ortalarda görünmüyor.
Filmin tek aksiyon sahnesi; treni kaçıran Travolta’ya paranın polis araçları, motosiklet ve helikopter eskortu ile yetiştirilmeye çalışıldığı bölüm. Geç kalınan her dakika için bir kişinin öldürüleceği tehdidini almış New York belediyesi; on milyon doları trafiğe bile kapatmadığı caddelerde en aptal polislerine araba ile taşıtıyor. Neden mi aptallar? Çünkü üç ya da dört trafik kazasına sebep oluyorlar. Mesela motosikletli bir polis durup dururken gidip bir araca arkadan çarpıyor ve havaya fırlıyor. O polis kim, neden duramadı bilgisi yok. Zaten sahnenin tek amacı uyuyan seyirciyi dürtmek ama keşke böyle olacağına hiç olmasaymış. Zaten belediye başkanını başarılı bir şekilde canlandıran Gandolfini bile bir yerde “biz parayı neden helikopter ile taşımadık” diyor kendi kendine. Senaristler bir noktada saçmaladıklarını fark edip, değişiklik yapmaya erinince bu şekilde kendileri ile dalga geçmişler diye düşündüm.
Filmin akla ziyan finalinde; basit bir memur olan Washington’ın aksiyon yıldızına dönüşüp kötü adamı tek başına bulduğunu ve yakaladığını söylememe gerek yok sanırım. Bu yakalama sırasında beş-altı tane her biri silahlı aptal polis; on metre mesafede durup, zaten yakalanmış olan Travolta’ya yaklaşmaya korkuyorlar. Bir de süt meselesi var ki, hiç sormayın.
Kesinlikle uzak durun. Spy Game, Man On Fire, Domino, Enemy of the State, Beat, Deja Vu gibi filmler gözünüzün önüne geldi diye “ne kadar kötü olabilir ki” diyerek şans vermeyin. Ne kadar kötü olduğuna söylesem de inanmazsınız.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

2023 - Kalan 6 Ay

Temmuz, on beş ay sonra spor salonlarına döndüğüm ve eğer bir kaza bela olmazsa, nasıl öleceğimi de öğrendiğim ay oldu. Bunun getirdiği duyg...