Sizlere Mars Entertainment Group’a ait bir Cinemaximum salonunda
yaşadığım deneyimden bahsetmek istiyorum.
Yer: Kahramanmaraş.
Tarih: 13.06.2014 Cuma 12:00
Nuri Bilge Ceylan’ın Altın Palmiye ödüllü Kış Uykusu filminin
ilk seansı için bilet almak istediğimde görevli “filmin süresini biliyorsunuz
değil mi” diyerek imalı şekilde uyardı beni. 196 dakikalık süreyi caydırıcı
bulacağımı düşünmüş olmalı. Üstelik 226 dakika olduğu konusunda ısrar edip
elindeki listesi gösterdi fakat elbette kulak asmadım. Kulak asmayan altı
kişiyle birlikte salona geçtiğimde, reklam ve fragmanların bulanık olduğunu
fark ettim. Film başlamadan çıkıp fuayede gezinen görevlilere durumu bildirdim
ve bu şekilde izlemek istemediğimi söyledim. Ne yazık ki kimse gelip kontrol etmedi
ve ilk yarıyı puslu camın ardından bakar gibi izledik. Üstelik görüntünün iki
karışlık kısmı perdenin alt-dışına yansıyordu ve perdenin iki karışlık üst
kısmı beyaz bir boşluk olarak tüm dikkat dağıtıcılığıyla orada duruyordu. Arada
bulabildiğim görevlilere durumu izah ettiğimde içlerinden biri “dünden beri o
salon öyle” dedi. Peki, dünden beri öyleyse neden problemli bir projektör ile
gösterim yapılmaya, bu hatalı gösterimler için bilet satılmaya devam ediliyor?
İkinci yarı başlamadan sosyal medyadan kuruma durumu bildirdim.
İkinci yarıyı da, artık dikkatim kaybolmuş şekilde aynı hatalarla izleyip
çıktığımda; işletme müdürü beni kapıda bekliyordu. Elindeki davetiyeyi takdim
etmek istedi. Çünkü ona göre filmi bu şekilde izlememin karşılığı bir bilet parasıydı.
İşte tek amacı para kazanmak olan bir kurumun özrü. İşte her şeyi maddeyle
ölçen kapitalizm. Benim yegâne kaybımın bilet parası olduğunu düşündüklerinden,
bununla ödeşmiş sayacaklardı kendilerini. Peki, salondaki diğer altı kişi? Şikâyet
etmeyene şeker yok. Benim kadar deneyimli olmayabilirler ya da bunu önemsememiş
olabilirler ancak onlara da benim gibi defolu ürün verildi. Önemsemedilerse,
hak ettiklerinin bu kadarcık olduğunu düşündüklerindendir. Ama eğer problemleri
anlayacak kadar teknik bilgileri yoksa işte o zaman kandırılmışlar demektir.
Keşke bu ilk olsaydı. Daha iki hafta önce ülkenin en lüks
sinemalarından Zorlu Center Cinemaximum’a gittik. X-Men: Days of Future Past’ı
izlemek istiyorduk ve Dolby Atmos seçeneği sadece burada vardı. Adam başı
26.50TL gibi bir ücret ödeyip koltuğumuza oturduk ancak kopya Dolby Atmos
değildi. Çıkınca gişe görevlisine sordum. “O filmin Atmos kopyası hiç gelmedi
ki” dedi. Ben ısrar edince müdürünü aradı, o da onayladı. Ama bizim
biletimizde, gişedeki satış ekranlarında ve MarsGate adlı online satış sitesinde
seansların Dolby Atmos olduğu yazıyordu. Hala. Bile bile insanları kandırmaya
devam ediyorlardı. Ben Atmos olmadığını anladığım için şikâyette bulunduğumdan
Misafir İlişkileri başlıklı bir e-posta ile iki davetiye gönderdiler. Yine,
onlara göre kandırılmanın bedeli paraydı.
Keşke sadece bu son iki olay olsaydı. Bayrampaşa Cinemaximum’da
Need for Speed filmini ışık gücü düşük bir projeksiyonla izledik. Arada
şikâyette bulunduğum eleman, benim gibi fark edip tartışma çıkarmış iki kişiye
paralarını iade etmek üzere gişeye kadar eşlik ediyordu. Randevu İstanbul
Festivali’nde Zorlu Center Cinemaximum’da İspanyolca bir film altyazısız
oynatılmaya çalışıldı ve çıkanlara Düğün Dernek izlemeleri önerildi. The Hunger
Games: Catching Fire filminin Bayrampaşa Cinemaximum 10. salondaki gösteriminde
yansı o kadar karanlıktı ki, oyuncuların yüzleri seçilemiyordu…
Son olaya dönelim. Kahramanmaraş şubesinin müdürü lambada
sıkıntı olduğunu, filmi durdurursa cihaza zarar verebileceğini itiraf etti.
Peki, madem lambada sıkıntı oldu, film başlamadan salona bir görevli gelip
“filmi bulanık gösterebileceğiz, kabul etmeyenler ayrılabilir” diyemez miydi? Böylece
razı olanlar kalır, diğerleri tamir edildikten sonra gelirdi. Nuri Bilge Ceylan
gibi bir sanatçının her karesine özendiği eserini 196 dakika boyunca çamur gibi
görüntülerle izlemek istemezdim belki, ne dersiniz? Ya da reklam ve arayla
birlikte harcadığım dört saatimi başka türlü değerlendirebilirdim.
Cinemaximum şu sıralar ülkedeki her iki salondan birinin sahibi.
Hızla yayılan şirket ne yazık ki kontrolsüz büyüyor. Ya iç denetim eksik, ya
çalışanlar cahil ya da yönetimin amacı sadece para kazanmak. Bu insanlara limon
satmadıklarının, bir ülkenin ilgilendiği en popüler sanat dalına ulaşım
konusunda aracılık yaptıklarının hatırlatılması lazım. Hoş, limon da
satsalardı, kimseye bozuk limon satma hakları olmazdı. Tüccar dediğin dürüst
olmakla yükümlüdür. Sattığı malın kalite kontrolünü yapmak zorundadır. Hiçbir
alanda güvenilir profesyoneller yetiştiremeyen Türkiye’de keyifle film izlemek
de sokakta ölmek de şansa kalmış durumda.
Eskiden haftada üç gün sinemaya giden bir insandım. Şimdiyse
yaşadığım yerde Cinemaximum dışında seçenek olmadığından, filmlerin DVD’lerinin
çıkmasını bekliyorum. Çok merak ettiğim bir film gösterime girdiğinde bile
dişimi sıkıp evde kalıyorum. Çünkü biliyorum ki gittiğim Cinemaximum’da filmi
kötü koşullarda izleyeceğim, Twitter’dan şikâyet yazacağım ve aynı cevabı
alacağım: “Yaşanılan aksaklık için üzgünüz”.
Serkan Çellik