30 Kasım 2012 Cuma

SİMURG (2011) - RUHİ KARADAĞ -



Teşbihte hata olmaz; Simurg, Reha Muhtar döneminin Show TV Ana Haber Bülteni kıvamında kurgulanmış. Bir anda ekranı kaplayan dev yazılar, provokatif dış ses, tempo düşürücü ve kafa karıştırıcı ayraçlar, bitmek bilmez planlar... Üstelik benim kişisel olarak çok rahatsız olduğum bazı mizansenler yaratılmış belgesel için. Filme destek olan WKS hastalarından yapamayacakları belli bazı aktiviteleri denemeleri istenmiş. Örneğin denge problemi olan birine çay taşıtılmış. Durumu belgelemek için de uzun uzun çekilmiş. Yaşadıkları hastalığın zorluğunu göstermek açısından kısmen gerekli olabilir ancak bu kadar çiğ ve zorlayıcı oluşu çok üzücü. İleri gidip bu sahnelere engelli istismarı bile denebilir.

TersNinja.com için yazdım. Yazının tamamını Bu Hafta Vizyona Giren Filmler (30 Kasım 2012) başlığı altında okuyabilirsiniz.

7 DIAS EN LA HABANA (2012) by BENICIO DEL TORO - PABLO TRAPERO – JULIO MEDEM – ELIA SULEIMAN – GASPAR NÓE - JUAN CARLOS TABÍO – LAURENT CANTET *






Havana’da Yedi Gün (7 dias en La Habana) Leonardo Padura’nın kaleminden çıkan, birbirine pamuk ipliğiyle bağlı yedi kısa senaryonun yedi farklı yönetmen tarafından filme alınmasıyla oluşmuş bir yapım. Ve en az benzer projeler olan Paris, Seni Seviyorum (Paris, je t’aime) ve Seni Seviyorum New York (New York, I Love You) kadar işlevsiz. Kör göze parmak kıvamında ve mesaj kaygısıyla yoğrulmuş.

TersNinja.com için yazdım. Yazının tamamını Bu Hafta Vizyona Giren Filmler (30 Kasım 2012) başlığı altında okuyabilirsiniz.

28 Kasım 2012 Çarşamba

İZMİR KISA FİLM FESTİVALİ ÜMİT ÜNAL’I AĞIRLADI




13. İzmir Kısa Film Festivali'nde yaşananları Filmlerim.com için yazdım. Site üzerinden okumak için buraya tıklayın.

20 Kasım'da başlayan 13. Uluslararası İzmir Kısa Film Festivali, Fransız Kültür Merkezi'nde gerçekleştirilen gösterimlerin üçüncü gününde büyük ilgi görmeye devam etti. Polonya, İsviçre, Güney Kore, İspanya, Kanada, İrlanda, Kosova, Meksika, Fransa, Slovenya, İtalya, Almanya, Estonya, Macaristan, Romanya ve Hırvatistan gibi dünyanın dört bir yanından eserlerin gösterildiği festival için İzmirliler salonun önünde uzun bir kuyruk oluşturdu. Üçüncü günün ünlü konukları arasında senarist-yönetmen Ümit Ünal, oyuncu Serra Yılmaz ve sinema yazarı Alin Taşçıyan vardı.

Dokuz Eylül Üniversitesi mezunu Ümit Ünal akşam saatlerinde son kitabı "Işık Gölge Oyunları" üzerine bir söyleşi gerçekleştirdi. Önceden hazırlanmış bir metinden yola çıkmaktansa soru cevap yapmayı tercih ettiğini belirten Ünal, çoğunluğu sinema öğrencilerinden oluşan katılımcıların sorularını içtenlikle ve uzun cevaplarla yanıtladı. Sorulan soruların konu başlıkları arasında "Teyzem" filmi ağırlığını hissettirdi. Daha önce 25 yıllık "Teyzem"i yeniden çekeceğini ve senaryonun hazır olduğunu söyleyen yönetmen, yapımcı şirket fantastik unsurlar nedeniyle artan bütçe ihtiyacını karşılayamadığı için, projenin şimdilik rafa kalktığını belirtti. Geçtiğimiz sezon imza attığı TV dizisi "Çıplak Gerçek" ile ilgili gelen sorulara da "faturalarımı ödemek için yaptığım bir işti" yanıtını verdi. İzmir'deki öğrencilik yıllarını, İstanbul'a gidişini ve profesyonel hayatının dönüm noktalarını aktaran Ümit Ünal salonda hazır bulunan anne babasının da verdiği enerjiyle bilgilendirici ve eğlenceli bir sohbet yaşattı.

Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın katkılarıyla gerçekleştirilen festival 24 Kasım akşamı gerçekleştirilecek "Altın Kedi" ödül töreninin ardından iki gün daha sinemaseverlerle buluşmaya devam edecek.

14 Kasım 2012 Çarşamba

GÖZETLEME KULESİ (2012) - PELİN ESMER **



Pelin Esmer'in 19. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali'nden En İyi Yönetmen, En İyi Kadın Oyuncu, En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu, En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu ve En İyi Görüntü Yönetmeni ödülleriyle dönen "Gözetleme Kulesi" filminin eleştirisini Filmlerim.com için yazdım. Site üzerinden okumak için buraya tıklayın.

Yazının izlemeden okumamanız gereken, sürprizbozan içeren orijinal hali içinse aşağı buyrun:




Pelin Esmer'in üçüncü uzun metrajı “Gözetleme Kulesi ilk bakışta tertemiz görüntüleri, kayda değer işçiliği ve Olgun Şimşek, Menderes Samancılar gibi oyuncularıyla ilgi çekici bir yapım. Birçok olasılığa gebe açılış sahnesi de benzer çekiciliğe sahip. Esmer'in yönetmen olarak tercihleri Özgür Eken’in Kastamonu’nun Tosya ilçesinin güzelliğini ortaya çıkartan kamerasıyla birleşince film belli bir yere kadar zevkle izleniyor. Gücünü kaybettiği an ise ne anlattığının ortaya çıkmasına denk düşüyor. Öz dayısının tecavüzüne uğrayıp gebe kalmış üniversite öğrencisi Seher (Nilay Erdönmez) ailesi duymadan doğum yapıp bebekten kurtulmak için şehirlerarası yolcu taşıyan bir otobüste hostes olarak işe girmiş. Eşinin ve çocuğunun ölümüne sebebiyet veren Nihat (Olgun Şimşek) ise herkesten uzaklaşmak için bekçiliğe başvurmuş ve kendini bir yangın gözetleme kulesine hapsetmiş. İkilinin yolları kesişiyor ve Yeşilçam ruhu devreye giriyor.



Esmer’in senaryosunun ve yazdığı karakterlerin tek boyutlu oluşu oyunculara hareket edecek alan bırakmamış. Mesela Nihat acılarını sessizce yaşamak isteyen bir adam ama Olgun Şimşek’in karakteri canlandırırken tutunabileceği güçlü bir duygu yok ortada. Yine Menderes Samancılar patron rolünü güçlendirmek için sadece kendi yeteneklerinden faydalanmış. 26 yaşındaki ve “Gözetleme Kulesi” ilk sinema filmi olan Nilay Erdönmez ise rolünün fiziksel gereklilikleri nedeniyle kendini gösterme konusunda kadronun geri kalanından daha şanslı. Tek başına doğum sahnesi iyi çekilmiş ama kullanılan üç haftalık iri bebek nedeniyle sonunda etkisini yitiriyor. Esmer 19. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali'nde yapılan galanın ardından gerçekleştirilen söyleşide bu konudaki eleştirilere "daha ufak bir bebeğe kıyamazdım" şeklinde yanıt vermişti. Ne kadar profesyonel bir tercih, tartışılır.


Bu ufacık hikâyenin zamanlama açısından ülkemizdeki kürtaj yasasına denk düşmesi hoş olsa da ensest ve gayrimeşru çocuk konularına getirdiği bakışın sığlığı üzücü. Kısa sürede duruşunu belli etmek zorunda bir karakter olarak annenin tepkileri fazla beklendik. Filmin erkeklerinin kadına bakışı da öyle. Şoförün yanında çalışan kadına hemen sarkması, patronun bir sorun olduğunu düşündüğü anda aklına ilk gelenin taciz olması, dayının rahatlığı, Nihat’ın bebeğe ve babanın kız evlada yaklaşımı Türk erkekleriyle ilgili tam bir klişeler yumağı. “Gözetleme Kulesi” Pelin Esmer’in yazar olarak kötüye, yönetmen olaraksa ileriye gidişinin göstergesi olarak akıllarda kalacaktır.

13 Kasım 2012 Salı

#hergunbirfilm -018- TED (2012) by SETH MacFARLANE *-



 
Ne anlatıyor: “Family Guy” dizisinin yaratıcısı Seth MacFarlane ilk sinema filmi “Ted/Ayı Teddy”de hem senaryoya katkıda bulunmuş, hem performans yakalama tekniğiyle Ted’i canlandırmış, hem seslendirme yapmış hem de yönetmen koltuğuna oturmuş. Mark Wahlberg John Bennett adlı, küçükken oyuncak ayısının canlanmasını dilemiş ve bu hayali gerçekleşmiş bir adamı oynuyor. Sorun şu ki, John büyüyor ancak Ted hayatında kalmaya devam ediyor ve git gide edepsizleşiyor. Adam 35 yaşına gelmesine rağmen bütün gün oyuncak ayısıyla alkol alıp ot içiyor.

Mark Wahlberg’in yanı sıra Mila Kunis, Giovanni Ribisi ve Norah Jones da filmde göreceğiniz isimler. 50 milyon dolar bütçeli film 498 milyon dolar hasılat yaptı.

Neden izlenmeli: Mark Wahlberg’in oyuncak ayısıyla kavga ettiği sahne ve Giovanni Ribisi’nin televizyon karşısındaki dansı için.

Nesi eksik: Amerikan kültürüne ne kadar hâkimseniz filmden o kadar zevk alabilirsiniz. Espriler fazla yerel. Cinsel yönelimler üzerine yapılan şakalar rahatsız edici. Filmin cesaret gösteremeyip Hollywood romantik komedi kalıpları içerisinde kalışı tam bir hayal kırıklığı.

#hergunbirfilm : Sosyal ağ Twitter’da sinema yazarı Cem Altınsaray’ın başlattığı bir hashtag. Asıl gayesine ek olarak ben kendi blogumda uzun analizlere girmeden, bugün ne izlesem diye düşünenlere yardımcı olmak amacıyla başladığım yeni yazı dizisinin başlığı olarak kullanıyorum.

2023 - Kalan 6 Ay

Temmuz, on beş ay sonra spor salonlarına döndüğüm ve eğer bir kaza bela olmazsa, nasıl öleceğimi de öğrendiğim ay oldu. Bunun getirdiği duyg...