31 Mart 2013 Pazar

G.I. JOE: RETALIATION (2013) by JON M. CHU *-




Aylar önce gösterime girmesi planlanan yeni G.I. Joe filmi Misilleme (G.I. Joe: Retaliation) bu hafta tüm dünyada aynı anda vizyon yüzü görüyor. Gecikmenin sebebi ise ilk filmde de ufak bir rolü olan Channing Tatum’un geçtiğimiz yıl artan popülaritesi nedeniyle rolünün uzatılması.

"G.I. Joe: Retaliation/G.I. Joe: Misilleme" filminin eleştirisini Ters Ninja için yazdım. Yazının tamamını Bu Hafta Vizyona Giren Filmler (29 Mart 2013) başlığı altında okuyabilirsiniz. 

HITCHCOCK (2012) by SACHA GERVASI **-



Sacha Gervasi'nin yönettiği ilk kurmaca film olan "Hitchcock" Stephen Rebello’nun “Alfred Hitchcock and the Making of Psycho” kitabından uyarlandı. Kitabın isminden de anlaşılacağı üzere; efsane yönetmenin biyografisi olmaktan çok, Gizli Teşkilat (North by Northwest) filmini tamamlayıp Sapık’ı (Psycho) çekmeye başladığı dönemi anlatıyor yapım.

"Hitchcock" filminin eleştirisini Ters Ninja için yazdım. Yazının tamamını Bu Hafta Vizyona Giren Filmler (29 Mart 2013) başlığı altında okuyabilirsiniz.

22 Mart 2013 Cuma

ON THE ROAD (2012) by WALTER SALLES ***-



Yolda, içinde kaybolabileceğiniz ve çıktıktan sonra da etkisini hissedeceğiniz önemli bir yapıt. Filmde görünen sanatçılara karşı geliştireceğiniz merak, sonrasında uzun okumalar yapmanıza neden olabilir. Kahramanların ellerinde gördüğünüz kitaplar listelerinize girebilir. Hatta verilen mesajlardan gerçek dersler çıkarabilirsiniz

"On the Road/Yolda" filminin eleştirisini Ters Ninja için yazdım. Yazının tamamını Bu Hafta Vizyona Giren Filmler (22 Mart 2013) başlığı altında okuyabilirsiniz.

THE IMPOSTER (2012) by BART LAYTON ***


1994 yılında San Antonio, Teksas'da, 13 yaşındaki Nicholas Barclay kayboldu. Üç yıl dört ay sonra, 7 Ekim 1997'de Linares, İspanya'da bulunduğuna dair bir işaret çıktı ortaya. Üzerinde hiçbir belge olmayan bu gencin Nicholas olduğuna karar verildi ve ailesiyle buluşturulmak için çalışmalar başladı.

"The Imposter/Hayat Avcısı" filminin eleştirisini Ters Ninja için yazdım. Yazının tamamını Bu Hafta Vizyona Giren Filmler (22 Mart 2013) başlığı altında okuyabilirsiniz.
 

18 Mart 2013 Pazartesi

Sinema Yazarlarından Festival Önerileri


Filmlerim.com sunar:

Bu yıl 30 Mart – 14 Nisan tarihleri arasında 32. İstanbul Film Festivali düzenlenecek. Beyoğlu’nda Atlas, Beyoğlu ve Pera Müzesi Salonu; Nişantaşı’nda City’s, Ortaköy’de Feriye ve Kadıköy’de Rexx sinemalarında gösterilecek 200’ün üstünde filme ek olarak Akbank Sanat, IKSV Salon ve Boğaziçi Üniversitesi Mithat Alam Film Merkezi gibi mekanlarda yan etkinlikler düzenlenecek.
 
Sinema yazarları Kerem Akça, Cem Altınsaray, Ali Arıkan, Şenay Aydemir, Senem Aytaç, Janet Barış, Ercan Dalkılıç, Ali Ercivan, Senem Erdine, Murat Emir Eren, Murat Erşahin, Engin Ertan, Talip Ertürk, Selin Gürel, Müjde Işıl, Kaan Karsan, Gülçin Kaya, Serdar Kökçeoğlu, Nil Kural, Kutlukhan Kutlu, Esin Küçüktepepınar, Sevin Okyay, Murat Özer, Kaya Özkaracalar, Olkan Özyurt, Kerem Sanatel, Yeşim Burul Seven, Ali Deniz Şensöz, Uygar Şirin, Alin Taşçıyan, Güzin Tekeş, Seçil Toprak, Eray Yıldız, K.D. Yılmaz ve Fırat Yücel'in yanı sıra benim de katkıda bulunduğum öneri listesini okumak için buraya tıklayın.

16 Mart 2013 Cumartesi

ORADA KALDIYSAN



Duş aldım, kokular sürdüm ve gittim yeninin yanına. Ses olsun diye açık duran televizyondan senin bana dinlettiğin şarkıcı çıktı. Kalkıp eve döndüm. 

- Sana söyleyemem, bir daha yüzüme bakmazsın. 
- Sana söyleyemem, kendi dertlerini umursarsın. 
- Sana söyleyemem, sen zaten bana aşıksın.  
- Sana söyleyemem, ağlamaktan ölür, arkandan ağlatırsın. 
- Sana söyleyemem, anlayış gösterir, keşke elimden bir şey gelse dersin, çocuğun ağlar o sırada, ona bakarsın. 
- Sana söyleyemem, içindeki neşeli psikoloğu saçmalatırsın.  
- Sana söyleyemem, yine mi aynı konu der, konuşurken ağzına bir şeyler atarsın. 
- Sana söyleyemem, İstanbul seni taş etmiş. 
- Sana söyleyemem, öleli çok oldu. 
- Sana söyleyemem, konu sensin. 
Çok yakınım 10 kişiyi düşündüm derdimi açmak için, kimseyi bulamadım. Hangisine söylemek istesem, sebepler kesti önümü. İçimde beni çürüten hasreti, aşkı, yine haykıramadım. Yazıya yaparım diye düşündüm. Aldım tuşları parmaklar altına. 

Yeni işim dolayısıyla bol bol müzik dinliyorum. Hayır, hala doktorum ama gezici hizmet sağladığımdan arabamda şarkılar oluyor. Her şarkı olmasa da, bana çoğu seni hatırlatıyor. 

Bu aralar çok düşkünüm. Uzun zamandır kimseye dokunmamış olmam belki sebep, belki beklemekten sıkılmam. Dayanamayacağına güvenmem kim bilir içten içe, inadına dayanman. 

Seni düşünmeden bir gün geçirdim mi diye bakınıyorum, günde beş film izlediğim festival zamanları belki. Belki orada bile değil. Zeytinburnu'ndan bindiğim otobüs milyon dolarlık kulelere varana dek ismin gözümün içinde. Bendeki de ne şans. 

Sen de düşünüyor ol isterdim. En arabesk, en kötücül güdülerle. Sen de özlüyor ol ki acıların çocuğuna kardeş gelsin. Tek hayatı şaşan ben olmayayım. Sen de çekiyor ol isterdim bu yüzden. Ama eksiksiz eminim umursamadığından. Öyle olmasa, demez miydin bir merhaba. Bu kadar ölme Serkan, demez miydin. Ömrün benim anımla değil, günün kıymetiyle geçsin, rahat ol, ben bildiğin gibiyim, hayatta başarılar demez miydin? Devam edemediğimi görseydin keşke. İlk aşktan çok son aşkın yaktığını bilseydin. Düz ekrana baktığın köşe takımında, bazen aklına gelseydim. 

Dayanamam diyordun, dayanıyorsun. İşte bir yalanını daha böyle yakaladım. 

Kimsenin umurunda değilmişim gibi uzun zamandır. 

Sevdiğim kimseyle aynı şehirde değilmişim gibi. 

Yeni bir Mete Özgencil şarkısı var piyasada. Fark ettin mi? Sanmam. Uzun yollarda sana dinletecek biri yok yanında artık. 

En sevdiğim içeceği içerken fotoğraflar çektirip koyuyorsun ya sosyal medyaya. Hala eskisi gibi içiyorsun değil mi. 

Senin yüzünden Göksel'in çok sevdiğim albümünü dinleyemiyorum. Bir de sevmediğim Halil Sezai'yi. 

Feci özledim, arasana bi...

15 Mart 2013 Cuma

THE BARRENS (2012) by DARREN LYNN BOUSMAN *-


Genel ahlaksızlığı cezalandırmaya teşvik eden, 13 sayısını seven, şeytanlı, ormanda geçen bir korku var karşımızda. Bu motifleri kullanan türdeşlerinin bir adım ötesine gidemeyen, yaşanacakları ezbere bildiğiniz oldukça kötü bir korku üstelik.

"The Barrens/Şeytanın Ormanı" filminin eleştirisini Ters Ninja için yazdım. Yazının tamamını Bu Hafta Vizyona Giren Filmler (15 Mart 2013) başlığı altında okuyabilirsiniz.

2 Mart 2013 Cumartesi

BEAUTIFUL CREATURES (2013) by RICHARD LaGRAVENESE ***


Richard LaGravenese'nin senaryosu ucuz kahramanlıklara bulaşmayan, perdede ihtişamlı görünsün diye abartılmayan gerçekçi dinamiklere sahip. Oyuncularının uyumunun da katkısıyla aşk öyküsü inandırıcı, çekici. İsmin yönetmen olarak işçiliği de kabul edilebilir düzeyde. En takdir ettiğim özelliği konusu itibariyle müsait olmasına rağmen filmini görsel efektlere boğmaması oldu. Fragmanda güzel görünüp izlerken filmin etkisini azaltan bu tarz yapaylıklara yüz vermemesi Muhteşem Yaratıklar'ı içine girilebilir kılmış. Açıkçası kitabı bilmeden, sadece filmi izleyen gençlerin bile büyük hayranlığını kazanabilecek bir toplam var karşımızda. Ne yazık ki film altmış milyon dolar bütçesinin yarısını zor çıkararak gişede hayal kırıklığı yarattı. Siz yine de fantastik öğelerle zenginleştirilmiş akıllı ve eğlenceli, biraz da eski usul bu gençlik aşkına şans vermelisiniz.

"Beautiful Creatures/Muhteşem Yaratıklar" filminin eleştirisini Ters Ninja için yazdım. Yazının tamamını Bu Hafta Vizyona Giren Filmler (1 Mart 2013) başlığı altında okuyabilirsiniz.

1 Mart 2013 Cuma

!F 12. Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali’nden (az gecikmiş) havadisler (2)


Yazıyı Ters Ninja üzerinden okumak için buraya tıklayın. 

!F 12. Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali 18 Şubat’ta Reha Erdem‘in yeni filmi Jin‘in Türkiye prömiyerine ev sahipliği yaptı. Yakın zamanda vizyona girecek bu filmin yerine bahsetmek istediğimiz yapımsa Parada. Festivalin “Gökkuşağı Filmleri” başlığı altında sunduğu altı işten biri olan yapım Balkanlar’dan geliyor.
 

2001 senesinde Belgrad’da Onur Yürüyüşü düzenlemek isteyen bir grup eşcinsel ve destekçinin giriştikleri bu imkansız çaba eğlenceli bir öyküye yedirilmiş. Savaş kahramanı Limun judo salonu işletmekte ve özel güvenlik olarak çalışmaktadır. Sevgilisi Biserka düğün organizasyonu için eşcinsel tiyatro yönetmeni Mirko’nun kapısını çalarken, kendisi de tatsız bir olay sonucu Mirko’nun partneri Radmilo ile tanışır. Son derece maço ve homofobik Limun, Biserka’ya istediğini düğünü verebilmek için eşcinsellerin arzusunu yerine getirmek zorundadır: Onur Yürüyüşü sırasında onları yüzlerce holigana karşı koruması gerekmektedir.
 

Parada önyargılar üzerine zihin cimnastiği yaptırırken güldüren, eğlendiren hafif bir film ama basit anlamında değil. İstemeden yolları kesişen karakterleri arasındaki uyumsuzluktan çıkan enerji perdeden seyirciye geçiyor. Özellikle Limun’un karakterinde yaşanan dönüşüm-gelişim çok başarılı ve inandırıcı. Güldürsün, biraz da mesaj versin diye çalakalem yazılmış bir senaryo değil karşımızdaki. İlgiyi, izlenmeyi hak eden, önyargılı insanlara belki de mecbur tutulması gereken zevkli bir ders niteliğinde.
 

19 Şubat programından öne çıkan üç filmden ilki Peter Strickland imzalı Berberian Sound Studio idi. İngiliz ses mühendisi Gilderoy’un (Toby Jones) bir filmin post-prodüksiyonu için gittiği İtalya’da yaşadıklarını anlatan film sinemada sesin büyüsünü vurguluyor. Tamamı söz konusu dört duvarın arasında geçen yapım sinemaseverlere hemen her filmde duydukları ses efektlerinin nasıl oluşturulduğuyla ilgili fikir vermesi açısından ilginç. Ses bandı hazırlanan film içindeki korku filmi The Equestrian Vortex‘in hiçbir sahnesini görmememize rağmen sadece seslerle ürkmemiz düşündürücü. Filmin kendisinin de oldukça başarılı bir ses bandı var ve sinemada işitilmeyi hak ediyor. Bunun dışında konusu amacını taşıyamayan, deneysel bir çabadan fazlası değil. Ayrıca İngiliz erkekleriyle İtalyan erkeklerini kıyaslayan alt metin lüzumsuz.



Çoğu filmde salonun en az dörtte biri boşken, festivalin altıncı günü tekrarlanan Holy Motors gösterimi yine kapalı gişeydi. Programın en iyisi diye lanse edilen Leos Carax filminin seyri keyifli ancak haddinden fazla övülmüş bir iş olduğunu düşünüyorum. Filmin başında, sabah ailesiyle vedalaştıktan sonra limuzinine binip malikanesini terk eden orta yaşlı bir adamın kadın kılığına girerek meydanlarda dilenmesi seyirciyi hemen kavrıyor. Adamın gün bitmeden yaptığı diğer şeyler de birbirinden ilginç üstelik. Ancak ilk yarıdan sonra gördüklerinize anlam vermeye başladığınızda, yapım sırrını döktüğünde cazibesini kaybediyor. Evet, Carax sinemanın ne menem birşey olduğunu güzel özetlemiş ve Denis Lavant muhteşem ama Holy Motors ne yılın, ne de festivalin en iyisi.
 

Bu yıl festival mekanları arasında yer almayan Atlas Sineması ise aynı akşam özel bir davete ev sahipliği yaptı. Benim Çocuğum isimli belgesel gerçekleştirilen kokteylin ardından yönetmeni Can Candan’ın sunumuyla ilk kez izleyiciyle buluştu. Filmin ardından ekip ve LİSTAG (LGBTT Aileleri İstanbul Grubu) soruları yanıtladı. LGBTT bireylerin aileleriyle yapılan söyleşilerden oluşan bu çarpıcı belgeselin önümüzdeki günlerde dört gösterimi daha yapılacak. Kaçırmamanızı tavsiye ederiz.

THE SESSIONS (2012) by BEN LEWIN **-


Aşk Seansları başyapıt çıkarılabilecek malzemesini yeterince umursamamasıyla üzüyor izleyiciyi. Ben Lewin kırk yıla yaklaşan kariyerini bir avuç belgesel, TV filmi ve dizisi ile geçirmiş, bununla birlikte yalnız dört sinema filmi çekmiş bir isim. Daha da üzücü olan ise, elindeki cevheri ıskalamış olması değil, yapabileceklerinin farkında olmasına rağmen yapmak istememiş oluşu. Filmi izlerken Lewin’in olasılıkları değerlendiremediğini değil, değerlendirmek istemediğini rahatça görebilirsiniz.

"The Sessions/Aşk Seansları" filminin eleştirisini Ters Ninja için yazdım. Yazının tamamını Bu Hafta Vizyona Giren Filmler (22 Şubat 2013) başlığı altında okuyabilirsiniz.

KELEBEĞİN RÜYASI (2013) - YILMAZ ERDOĞAN **


Yılmaz Erdoğan‘ın çok çalışılmış dönem filmi Kelebeğin Rüyası uzun hazırlık süreci ve beğenilmeyen sahneler için gerçekleştirilen yeniden çekimler sonrası nihayet tamamlandı.

Dönem filmi yapmanın zorluklarının üstesinden gelindiğini görmek ülke sineması adına sevindirici. Genç cumhuriyetimizin durumu doğru yansıtılmış. Giysiler, levhalar, yollar, kap kacak hatta tıbbi cihazlara varana dek sanat yönetimi ayrıntıyla düşünülmüş, umursanmış.

"Kelebeğin Rüyası" filminin eleştirisini Ters Ninja için yazdım. Yazının tamamını Bu Hafta Vizyona Giren Filmler (22 Şubat 2013) başlığı altında okuyabilirsiniz.

!F 12. Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali’nden havadisler


Yazıyı Ters Ninja üzerinden okumak için buraya tıklayın.

!F 12. Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali bu yıl İstanbul dışında Ankara ve İzmir’de biletli gösterim yapacak. Üç büyük şehre yolu düşmeyenler içinse !F² ismiyle 31 şehirde online gösterimler düzenlenecek. 22-23-24 Şubat’ta programdan beş film internet üzerinden, ilan edilen merkezlerde aynı anda izlenebilecek.

Filmleri incelemeye başlamadan önce festivalin her geçen yıl sponsorlar nedeniyle bağımsızlığını biraz daha kaybettiği yönündeki eleştirilere yorum getirmek istiyorum. Arkasındaki markalara bakınca festival yönetiminin bağımsızlıkla alakasının kalmadığı ortada. Ancak ismi okurken vurguyu doğru yerde yaparsak, festivalin değil filmlerin bağımsız olduğunu düşünüp iyi niyet gösterebiliriz. Kapanan sinemalar ve kalitesiz komediler dışındaki filmlere bilet almayan çoğunluk izleyici kitlesi düşünüldüğünde, ülkemizde gösterim şansı bulamayacağı aşikâr yapımları bize topluca sunan bir festivale ne kadar kızgın kalabiliriz? Gösterimlerin neredeyse mevcut her iki sinema salonundan birine sahip ve tekelcilikle suçlanan ülkenin en büyük sinema zincirinde gösterilmesine gelince:
 

Festivalin en dikkat çekici filmleri daha önce de olduğu gibi eski Beyoğlu sinemalarından birinde gösterilecek, tek fark buranın söz konusu gruba satılmış olması. Elbette gönlümüz Atlas ve Beyoğlu’nun da programda kendine yer bulmasını isterdi. Sosyal medyada yükselen en gür itiraz sesi ise 16 TL’ye kadar yükselen bilet fiyatlarına oldu. Açıkçası buna da katılmıyorum. Gösterime girmesi muhtemel GALA filmlerinden birini, biletinizi son anda gişeden alarak izlemek istemediğiniz sürece bu kadar para ödemek zorunda değilsiniz. Ön satıştan alınan biletlerde fiyat aralığı 3.50 ila 8.00 TL arasında değişti. Gidemeyeceğiniz filmlerin biletlerini geri verme şansınız da var. Kabul etmeli ki Anadolu’daki cep salonlarında bile bu fiyata film izlemeniz mümkün değil.

14 Şubat festivalin İstanbul ayağının ilk günüydü. Biz de ilk günün filmlerinden Aşk Seansları’nı (The Sessions) izledik. Polonya doğumlu Ben Lewin‘in Mark O’Brien‘ın yaşadıklarıyla ilgili makalesinden uyarladığı senaryonun temelinde yalnızlık vardı. Filmin gerçek hayattan alınan ana karakteri Mark O’Brien küçükken yakalandığı Çocuk Felci nedeniyle boynu dışındaki kaslarını kullanamıyor ve gününün çoğunu “Demir Akciğer” denen bir cihazın içinde geçirmek zorunda. 1988 Berkeley Kaliforniya’sında geçen hikâye adamın ölmeden önce bir kadınla cinsel ilişki yaşamak istemesi sonucu gittiği seks terapistiyle deneyimlediklerini anlatıyordu. Helen Hunt’a Oscar adaylığı getiren yapım, Altın Küre ve BAFTA başta olmak üzere birçok festivalde övgü toplamıştı; Sundance’de Seyirci ve Jüri ödüllerini kazanmıştı. Festivalde kaçıranlar için 22 Şubat’ta gösterime gireceğini ve ayrıntılı eleştirisinin Ters Ninja’da yayınlanacağını hatırlatalım.
 



16 Şubat filmlerinden Gazeteci Çocuk (The Paperboy) bir Amerikan bağımsızından beklenecek tüm sıra dışı durumlara ve ana akım sinemanın girmeye korkacağı aşırılıklara yer verilen vasat bir denemeydi. 2009 tarihli Acı Bir Hayat Öyküsü (Precious) ile En İyi Yönetmen Oscar’ına aday gösterilen ve övgüler toplayan Lee Daniels’ın çektiği film, tekdüze öyküsünün kurbanı olmuş. Zac Efron, Matthew McConaughey, Nicole Kidman, John Cusack ve David Oyelowo’nun rol aldığı yapım oyuncularını zorlayan bir iş. Özellikle Kidman’ın Altın Küre’ye aday gösterilen performansı çoğu kişinin alay konusu olmuş durumda.

17 Şubat’ta gösterilen Richard Linklater filmi Bernie’nin Suçu Ne? (Bernie) daha önce ülkemizde gösterime sokulacağı duyurulmuş ancak son anda vazgeçilmiş bir yapım. Before Sunrise, Before Sunset, Waking Life, Kaset (Tape) ve A Scanner Darkly filmleriyle kendine has hayran kitlesi edinen Linklater son filmini Skip Hollandsworth’un bir makalesinden yola çıkarak yazmış. Texas Monthly’de çıkan habere göre küçük bir kasabada yaşayıp herkesin yardımına koşan Bernie Tiede bir gün kasabanın en zengin ve en huysuz kadınını öldürür ve aylarca garajdaki dondurucuda saklar. Bernie kasabanın yaş ortalamasına bakınca genç sayılabilecek, yardımsever ve iyi niyetli bir adamdır. Cenaze evinde çalışır, ölenlerin yakınlarına her türlü desteği sağlar. Tiyatro oyunları yönetir ve oynar. Herkesin ufak işlerine yardım eder ama asla karşılık beklemez. Dar gelirli olmasına rağmen kendinden çok etrafındakilere para harcar. Tüm kasaba onu melek olarak nitelendirir ama ne var ki o bir gün bir cinayet işler. Richard Linklater filmi çekmeden önce Bernie Tiede ve kasaba sakinleriyle röportajlar yapmış. Üstüne, bunları filmi için oyunculara yeniden canlandırtmak gibi bir yöntem seçmiş. Böylece kurmaca filmini sahte belgesel niteliğinde röportajlarla zenginleştirmiş. Sonuç etkileyici. Bernie’nin Suçu Ne? hiçbir eksiği olmayan, çok başarılı bir film. Tek sorun, anlatılanların ilginizi çekmeme ihtimali.

2023 - Kalan 6 Ay

Temmuz, on beş ay sonra spor salonlarına döndüğüm ve eğer bir kaza bela olmazsa, nasıl öleceğimi de öğrendiğim ay oldu. Bunun getirdiği duyg...