23 Haziran 2015 Salı

İLAÇ KAPATMAZ (H2)




Pazartesi akşamı resmi tatil günüydü Bahoz’un. Genellikle iyi değerlendirmeye çalışır ancak beceremezdi. İstilaya üç pazartesi kalmışken, o gün de aynıydı motivasyonu. Voleybolcu yedek kulübesinde, Hataylı kalbinde, Hostes yoldaydı. Kalbindeki gerçeğe dönüşmediğinden diğer ikisini de iptal edip dostane duygularla avunmaya karar verdi ancak ulaşamadı.

Çok geçmeden Hostes kapıda belirdi. Bahoz’un rahatsız edici bulduğunu dile getirdiği bir giysi vardı üzerinde. Japonya’dan alınalı yirmi dört saat olmuştu ve Bahoz’un zihnindeki Metropol’e uygun değildi. Hostes gerginliği ıslak dudaklarıyla yumuşatmaya çalışsa da başaramadı. Yürümeye başladılar. Bahoz aksayan ayağıyla normal adım gidemezken, Hostes’in koşası tuttu. Ritim bozuldu aralarında, Hostes uzaklaştı. Arkasından bakakalan Bahoz’un gördüğü manzara, bir daha görmek istemeyeceği türdendi ve o an bu iyi niyetli yaratığı hayatından çıkarmaya karar verdi. Amerika’da olsa yenmeyecek, Metropol’de görünce sevinilen türden bir akşam yemeği yediler. Bahoz ne etlere ne de sigaraya eşlik etti, Arı Kovanı’na döndüler. Sinema Salonu kapılarını bir kez daha açtı; biri de bir, bini de bir hesabı. Kutsallığı kırk sekiz saat önce bozulmuştu ne de olsa. Loş ışıkta Hostes’in iyi dediği bir film izlediler. 21.00 seansıydı. Bahoz uzak tutmaya çalıştıkça kendini, Hostes dokunma yüzeyini artırdı. Ne ağzının tadını seviyordu artık Bahoz, ne de teninin yumuşaklığını. Sabırla seansın bitişini bekledi. Sabır ve gerginlik içinde. Kalkalım dememek için zor tuttu kendini. Film bitti, ışıklar yandı.

Hostes bir kez daha dudaklarına yapıştı Bahoz’un. Dilini ağzına sokup şehvetle boynunu büktü. İstemedi Bahoz, on saniyeden fazla dayanamadı, bahaneler eşliğinde ayrıldı yanından. İyice emindi artık, Hostes’le olmayacaktı. Nanoteknoloji sayesinde uzun yıllar teninde hissetmeye devam edecekti elbette onu ancak bir kez daha yan yana gelmeye tahammülü yoktu.

Hataylı hala aramamıştı. İletişim Kanalı’na bağlandı Bahoz, karşısında buldu, yazdı, cevap alamadı. Sahte bir kimlik üretip yazdı, anında yanıtlandı. İki kimliğiyle aynı anda saldırıya geçti ve cahil Hataylı çok geçmeden hata yaptı. Sahte Uzaylı’ya yazdığı cümleleri Bahoz’a yolladı. Kalitesiz, aşağılık cümleler. Bahoz üzüldü. Köyden yarın geldim diyen bu cahiliyet sertifikasının temiz olduğunu zannetmiş, yanıldığını görmüştü çünkü. Hataylı’nın da tek istediği, diğer Metropol Uzaylıları gibi mükemmel bir bedendi. Bahoz bir yandan kendini eksik hissederken diğer yandan sevindi. Evet, bedeni istediği gibi olsaydı Hataylı o an kollarında olurdu. Peki, ne zamana kadar? Daha güzel bir vücut bulana ya da ondan sıkılana dek elbette. Ülkenin o şehrinde büyüyenlere güvenmemesi gerektiğini beş yıl kadar önce öğrenmişti aslında, şaşılacak bir durum yoktu ortada. Kalbi biraz kırıldı, inkâr edemezdi bunu, bir ihtimal daha suya düşüp derinlere gömülmüştü işte, bu da rahatlamak anlamındaydı. Bu sayfa da böyle kapandı.

Aynı akşam hem Hostes hem de Hataylı çıkmış oldu hayatından. Mor Telefon’un parladığını gördü. Hattın diğer ucunda Katip vardı. “İşte bu” dedi. Bin kilometre uzaktan, tam söylemek gerekirse 1511, onu düşünüyordu işte. Akşam saatlerinde sesi Sinema Salonu’nu doldurmuştu teknoloji sağ olsun, iki şarkıyla Bahoz’u mutlu etmişti ve şimdi de aklı ondaydı işte.

Altı saat elli dört dakikalık kesintisiz bir uyku çekti Bahoz sonra. Keşke kesilseydi diye düşündü uyanınca. Kâbusunda, en iyi dostu Hostes’le tanışıyordu ve yalnızlık onu kapı arkasına hapsediyordu.

22 Haziran 2015 Pazartesi

EFSUNLU MUSUN? (H1)


İstilaya üç pazar kalmıştı. İlkinin neşeli geçeceği kesindi ancak diğer ikisinin garantisi yoktu.

Bir hafta sonraki pazarın benzeri bir yıl önce de yaşanmıştı. Bahoz, o zaman da endişeliydi. Arı Kovanı istila altındaydı yine ve içten içe deliriyordu. Pazar günü gelmeden gururla tutabileceği bir el arıyordu, başaramamıştı. Mutsuz olmamıştı sonuçta, yalnız da kalmamıştı fakat öyle bir el bulamamıştı işte.

Şimdi yine, bir hafta kala, hüzünlüydü. Seçenekleri sonsuzdu, eli kartla doluydu fakat mutsuzluğu nefes almasını engelliyordu. Cumartesi akşamını Hataylı’yı bekleyerek geçirmişti. Ağabeyini bahane edip saati geceyarısına yaklaştıran Hataylı, Bahoz’un yoğun ısrarları sonucu evden kaçtı. Buluştular. Sıcaktı, güzeldi. Normalde Bahoz konuklarını Aynalı Köşe’ye oturtur, kahvelerini orada içirirdi. Ne var ki Hataylı’yı etkilemeyi her şeyden çok istiyordu, onu Sinema Salonu’na aldı. Yirmi dört saat saçmasapan şarkılar çalan kanalı açtı, gürültü olsun diye. Hata yaparsa net duyulsun istemiyordu. Kanal, hatırlayamadığı kadar süre sonra ilk defa Sezen Aksu çaldı. “Perişanım şimdi, mutlu oldun mu, başını yastığa rahat koydun mu…” Büyüleyici bir andı. Bahoz bunun bir işaret olduğunu düşündü. Televizyonu kapatıp eline ilk gelen Sezen CD’sini taktı. Sinema Salonu hüzünle inledi. Hataylı kucağına yattı. Dünyalar onun olmuştu. Fakat anlayamıyordu tam olarak. Bir sorun vardı. Belki bir yalan. Belki bir hevesin rahatsız edici geçiciliği. Bahoz’un hiç istemediği noktalara vardı iş ve gün bitti.

Ertesi sabah, istilaya üç pazar kala, Hataylı’yı beklemeye başladı Bahoz. Sabah uyanınca ağabeyine bir şey uydurup gelecekti. Geceki hatayı tekrarlamamaya and içti Bahoz. Beraber film izleyecek ve birbirlerini tanıyacaklardı. Gelmedi Hataylı. Okuduğu mesajlara cevap vermedi. Bahoz üzüldü. Kendini yetersiz, mutsuz ve geleceksiz hissetti. Küçüldü aynanın karşısında. Elleri kolları tutmuyordu. Bedeni daha cılız, daha uçucu ve tam anlamıyla zavallıca görünüyordu. Kendinden tiksindi. O bedene hapsolmaktan nefret etti. Ne yapabilirdi acaba. Nasıl çıkarırdı içindeki sonsuz gücü. Çocuk bedeni ne yapsa erişkine dönüşürdü. Bulamadı cevabı. Koltuğuna gömüldü. Sadece bir kaç saat önce kapattığı İletişim Kanalı’nı bir çırpıda açtı. Utandı kendinden. En azından bir kaç ay istikrar gösterebilirdi, bir gün bie dayanamadı. Kendini pazarlayıp, güzel şeyler duymaya ihtiyacı vardı.

19.00 seansında Voleybolcu ile buluşması gerekiyordu aynı gün. Elbette Hataylı’yı bekledi tüm gün ama böyle biriydi işte. Şerefsizlik Metropol’den bulaşmıştı. Her zaman yedek kulübesini dolu tutmayı öğrenmişti ve öyle yapıyordu. Hataylı gelmediği için Voleybolcu’nun seansını erkene almak istedi. Fakat karşısındaki ses kısıktı. İlk konuştuklarında da kısıktı, bu sefer de. Alt perdeden, “gelsem de konuşamam, kısık işte sesim, yarın görüşelim” dedi. Yapacak bir şey yoktu. İkide sıfır.

İletişim Kanalı’na bağlandı Bahoz. Üç gündür aldığı bir titreşim vardı. Çok uzaklardan biri, tatil için Metropol’ü seçmişti. Pazartesi dönecekti bilindik uzaklara. Üç gün için, eli kolu dolu olduğundan bir de, ilgilenmemişti Bahoz onunla. Sonra fotoğrafı inceledi. Sağ elinin baş parmağı yaralıydı. Kim yaralı fotoğraf kullanırdı ki burada, ne saçma. Herkes kendini satma derdinde, kim ne yapsın yarasıyla geleni. Merakı uyandı. Ne oldu dedi, rendeymiş. Yemek yaparken kesmiş. Ne güzel dedi Bahoz, yemek yapan bir Uzaylı. Zordu böylesini bulmak. Beraber alışverişe çıkmak istedi adını bilmediği Uzaylı. Üç gündür sunduğu tekliflerin bir yenisiydi. Kalabalık ortamlara girmek istemedi Bahoz. Görmekle de ilgilenmiyordu bu Uzaylıyı fakat yüreğindeki taşı kaldıracak bir sohbete ihtiyacı vardı. 19.00 seansına kadar gel bana, birer Türk Kahvesi içelim karşılıklı dedi. İki saatten az vardı 19.00 seansına. Filmi olduğundan değil, hoşlanmayacağını bildiği için şimdiden zaman vermekti bu.

Yirmi dakika sonra kapı çaldı. Adı Katip’ti. Gözlerine inanamadı Bahoz. Arı Kovanı’nın misafir ağırlama kısmına, Aynalı Köşe’ye aldı onu. Türk Kahvelerini pişirdi. İçip sohbet etmeye başladılar. Bahoz’un ilk sorusu, “antidepresan etkisinde misin?” oldu. Öyle bir hali vardı. Aşırı neşeliydi ve gözlerinin içi gülüyordu Katip’in. Hayır cevabını aldı Bahoz. Eski sevgilisi önermiş ama o kullanmamış.

Garip bir kıvılcım vardı odada. İkisini de korkutuyordu. Falına bakayım deyince Katip, Bahoz’un derisi acıdı. Ters çevrilen yüzüksüz fincanın soğuması beklenirken, Kürtçe bir türkü tutturdu Katip. Sesi kadife gibiydi. Tek kelimesini anladı Bahoz, “bahoz” kelimesini. Meltem Cumbul’un ağzından Yavuz Turgul’un öğrettiği oldu. Kıvılcım aleve dönüştü. “Elini tutabilir miyim” diye sorunca Katip, ateş büyüdü. İnanılmazdı. Katip’in bütün vücudu titriyordu. Ayakta ilk kez durmaya çalışan bir tay gibiydi. Öyle güzel, öyle sevimli ve öyle heyecan verici. Şehvet değildi bu tam olarak. Gülüyorlardı da. Kahkahalarla. Titremeler geçince iltifatlar uçuşmaya başladı. Bahoz asla böyle şeyler söylemezdi ama nasılsa on iki saatten az vardı Katip’in Metropol’ü terk etmesine. Ve nasılsa Katip başlattığından, dilini tutmadı.

Saatler geçti, tek beden oldular. Bahoz bu güzelliğin kendisiyle neden ilgilendiğini anlayamıyordu. Eğer doğruysa söyledikleri, Katip de aynı şeyi düşünüyordu. İkisini de bir korku sardı. Terk edilme korkusu. Bahoz abarttı, gittiğin uzak diyarda seni ziyaret ederim dedi. Katip, Metropol’e tayin istemekten bahsetti. Katip’in Uzaylı kuzeni arıyordu bir taraftan. Çirkin Uzaylı kuzen Bahoz’dan kopardı Katip’i. Doğum günüydü o gün Katip’in. Bahoz’a sen benim hediyemsin demişti. Metropol’de yapayalnız girdiği 27. yaşının büyük hediyesi gözüyle görüyordu Bahoz’u. Her şey inanılmayacak kadar inanılmazdı.

Sonunda Uzaylı çirkin kuzen galip geldi ve Katip gitti. Birbirlerine sözler verdiler, onlarca veda öpücüğü sarılışları böldü. Kapıyı kapattı Bahoz. Kirlenmiş hissetmiyordu, umut yapışan vücudunu duştaki tazyikli su bile temizleyemiyordu. Dokunmuştu işte biri kalbine. Bin kilometre uzağa gitmesine dokuz saat kalmış biri.


Telefonunu açtı Bahoz. Hataylı mesaj göndermişti. “Nerdesin?”. 

21 Haziran 2015 Pazar

Duygularına Söz Geçiremeyenlere Pixar’dan Ters Yüz (Inside Out)



Pixar‘ın en bilimsel ve en komik animasyonu olarak anılmaya aday Ters Yüz vizyonda. Sevimli Canavarlar (Monsters, Inc.) ile tanıştığımız, Yukarı Bak (Up) ile yetişkin animasyonu kavramını genişleten ve Oscar kazanan Pete Docter projenin başındaki isim.

Okumak için tıklayın.

12 Haziran 2015 Cuma

Ev Sineması: Prenses Kaguya Masalı, Birdman, Çılgın Romantik, 39 Basamak



En İyi Animasyon dalında Oscar adayı Prenses Kaguya Masalı, En İyi Film dahil dört Oscar ödüllü Birdman, Quentin Tarantino senaryosu Çılgın Romantik ve Hitchcock’un en iyilerinden 39 Basamak DVD raflarındaki yerini aldı. Dördü de birbirinden iyi olan filmleri sizin için özetledik. İyi seyirler.

Okumak için tıklayın.

6 Haziran 2015 Cumartesi

Ev Sineması: Sevimli Tehlikeli, Üçkağıtçı Mortdecai, Çöldeki İzler, Unutma Beni



Ev Sineması köşemizde bu hafta Özcan Deniz’in son filmi Sevimli Tehlikeli, Johnny Depp’li İngiliz komedisi Üçkağıtçı Mortdecai, Başka Sinema Seçkisi’nden Çöldeki İzler ve Julianne Moore’a beklenen Oscar’ı getiren Unutma Beni var. Herkese iyi seyirler.

Okumak için tıklayın.

2023 - Kalan 6 Ay

Temmuz, on beş ay sonra spor salonlarına döndüğüm ve eğer bir kaza bela olmazsa, nasıl öleceğimi de öğrendiğim ay oldu. Bunun getirdiği duyg...