Hayat ne kadar da acımasız. Sadece bana karşı mı acaba, yoksa herkes payını alıyor mu. Lisede hayatınızın aşkını bulduğunuzu sanırsınız. Peşinden sekiz yıl koşar, tek bir günü bile güzel yaşayamadan, anlık mutluluklarla avutursunuz kendinizi. Her şey bitti derken Allah ikinci bir şans verir. En az birinci kadar uygun, belki ondan daha çok mutlu edebilecek ikinci bir yüz. Ama evlidir, çocuğu vardır ve aranızda 800 km. mesafe. Direnseniz de kapılamamak elde değildir bu sele. Ve en başından sizi terk eder. 6 gün sonra geri döner kendi isteğiyle ve 1 ay sonra yeniden terk eder bu kez bütün kemiklerinizi kırmış olarak. Daha yüzüne bile dokunmamışsınızdır işin kötüsü. Hakkındaki bütün gerçekler söylentiden ibarettir. Aşkla bağlanırsınız bu kıyafete. Yas tutar ağlar hayata küsersiniz hayalleriniz elinizden alındığı için. Ve bütün planlarınızı da iptal etmişsinizdir onunla olmakla ilgili. Sonra kader bir gün yine yapar yapacağını. Onu aramak zorunda kalırsınız tamamen materyalist düşüncelerle. O sanki ağzınıza sıçan kendi değilmiş gibi pişkindir. Ve kapatırsınız telefonu, aramanız hiçbir işe de yaramaz. Ya da siz öyle sanırsınız. Kader son keleğini burada yapar. Ya da siz son olduğunu umarsınız. Sizi en çok zorlayacak yere gönderirler. Artık iki yıl boyunca aranızda 250 km. mesafe olacaktır. Bu mesafe ikiniz için de ölümcüldür. Sabah gidilip akşam gelinemez. Üstelik yol da kötüdür. Onu bir saniye görmenin bedeli 7 saat artı 1 saniyedir. Hazırlık aşaması hariç. Ve devletin size ödediğinin 10’da 1’ini vermeniz gerekir bu tek saniye için. 500 km. olsa aranız asla gitmeyi düşünmezsiniz. 100 km. olsa derdiniz olmaz. Ama işte yukarıda sizi sevmeyen birileri varsa, böyle oluyor sanırım. Ve beklenmedik bir davet alırsınız. 4 aylık merak ve ızdırabı nihayete erdirmek için bir kez göze alırsınız her şeyi. Ama hesaplamadığınız bir şey vardır. Hayatınızın en özel anlarından bazılarını yakalarsınız birlikte. O sizi daha önce hiç istemediği kadar çok istiyordur. Karşı koyarsınız. Sonra koyamazsınız. Yelkenleri suya indirmeden birlikte “Before Sunrise” ve “Before Sunset” yaşarsınız, üst üste. Ailesiyle bile tanışır, artık her detaya vakıf olursunuz. Üstelik o sizi daha önce hiç istemediği kadar istiyordur. Dudaklarınıza yapışır, karşılık vermezsiniz bilmeden; kendiliğinden dudaklarına yapıştığı ilk erkeğin siz olduğunuzu. Ve veda vakti gelir. Gitmek istiyorsunuzdur aslında. Konuşmaktan ve dinlemekten, uyumamaktan ve yeni hayaller edindirilmekten yorgunsunuzdur. O berbat yolda gümbür gümbür bir yağmur ve kamyonlar arasında tek başınıza hareketli parçalar eşliğinde berbat bir yolculuk yaparsınız. Onun isteği üzerine vardığınızı bildirmek için numaraları tuşlarsınız. Karşınızda sizin çökmüşlüğünüzden çok uzak, sağlıklı bir ses; eşi ve çocuğuyla kurduğu hayal diyarından gelmektedir. Siz karanlığa, soğuğa, yalnızlığa dönersiniz. Ama her şeyiniz orda kalmıştır. Aklınız, isteğiniz, yaşama enerjiniz, özleminiz, yepyeni hayalleriniz, sizi siz yapan her şeyiniz. Ve bir saniye daha görmek isterseniz; hayatınızdan 3 maddi gün, 7 saat ve 1 saniye vermeniz gerekmektedir, hazırlıklar hariç. Kaderden nefret edersiniz. Kendinizden de. Dert üstü murat üstümsü bir durumdan dibe çekilirsiniz. Ertesi gün işte sizden derman bekleyenleri ağlayarak karşılarsınız. Dünya şaşkındır bu kötü kadere. Mutsuzsunuzdur, ölesiye.
22 Eylül 2008 Pazartesi
Birileri Ölüyor 22.09.2008
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
2023 - Kalan 6 Ay
Temmuz, on beş ay sonra spor salonlarına döndüğüm ve eğer bir kaza bela olmazsa, nasıl öleceğimi de öğrendiğim ay oldu. Bunun getirdiği duyg...
-
Başlığın bile yeterince şok edici olduğunun farkındayım. Günlerdir arabesk soslu aşk nidalarımı okumaktan sıkılmışsınızdır belki düşüncesiyl...
-
“Carrie Bradshaw daha fazlasını istediğini bilen bir küçük kasaba kızıydı…” Hem edebiyat hem televizyon hem de sinema dünyasında başarılı ol...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder