18 Kasım 2009 Çarşamba

SİYAH PLASTİK TESBİH


Bugünlerde tek yaptığım bir yerlerde bulunmak, oradan oraya koşturmak. Sabahtan akşama kadar hayatta hiçbir şey olamadım bari domuz gribi olayım ümidiyle sağlık ocağına koşup bir şeyleri olmadığını duyunca hayal kırıklığı içerisinde eve dönen insan yığınlarıyla uğraşıyorum. Yığın diyorum çünkü günde 175 kişiye kadar çıkıyor bu sayı. Birkaç hasta arasında vakit bulursam Arzu’nun İnleyen Nağmeleri’ni ve önceki gece kaydettiğim Disko Kralı-Medya Kralı-Muhabbet Kralı’nı izliyorum. Haftada 10 saat yayın yapan Arzu ve 14 saat yayın yapan Okan sayesinde dizüstü bilgisayarımın berbat metalik hoparlörlerinin sesi hep kulağımda oluyor. Bu arada sürekli takip ettiğim internet ve günde yirmi kez (artık cepten de) girdiğim sosyal paylaşım siteleri sonucu gereksiz bilgi akışım hiç durmuyor, beynim kirleniyor da kirleniyor.
Öğle yemeklerinde bizi yanında görmek isteyen ama tarlada çalışan arkadaşımızın her gün gerçekleşmeye başlayan davetlerini kıramayıp bir saatlik arada on beş kilometre yol gidip çölün ortasında steril ötesi bir ortamda yemek yiyoruz. Akşam eve girmemle çıkmam bir oluyor. İşten sonra yarım saat içinde bakkalda buluşup standartlaştırdığımız soframızı kuruyoruz. İlerleyen saatlerde bakkalın sahibi arkadaşımız da dükkânı kapatabilince kahveye gidip okeyin gözüne vuruyoruz.
Eve gelip yatağa yattığımda “mutluyum ya, yok ki ötesi” diye düşünüyorum. Hatta askere gitmekten bile vazgeçecek kadar mutluyum. Sanki burada bu anı dondurabilir, herkesi, her şeyi olduğu gibi muhafaza edebilirmişim gibi.
Bugün “hocam bıkarsınız” diyen biri çıktı. O an ona açıklarken kendime de bir cevap buldum. Onlarca hayale sırtımı dönmüş burada ne yapıyordum? Anlatmaya başladım. Sanki uzun süredir hazırladığım bir konuşmaymış gibi teklemeden, içimden kusarak. On beş yaşında babam öldüğünden beri cehennem azabı yaşıyorum dedim. Yirmi beş yaşına gelip bu köyde çalışmaya başlayana kadar devam etti. Burada herkesten uzakta, bütün dertlerden kaçabilmiş durumdayım. Yıllarca uğraştım. Asla sırtımı dönmedim. Her zaman işlerin düzeleceğini, sevdiğim kişileri mutlu edebileceğimi düşündüm. Saçlarımı döktüm, arzularımı erteledim, didindim. Başaramadım. Sonra dünyanın orta noktasına yakın, bildiğim her şeye uzak bu yere geldim ve bir anda hafifledim.
“Bir hasta kapıyı çalmadan girdiği için sinirlenebiliyorsam bu demektir ki artık hiç derdim kalmamış.”
Geçen bayramda Maraş’ın ışıklarını gördüğüm anda içim kıpırdanmaya başladı. On aydır görmediğim evimi şehrimi ne çok özlediğimi düşündüm. Eve girdikten iki saat sonra ağlamaya başladım. Bütün problemler aynı yerlerinde beni bekliyordu ve hiçbiri eskisinden daha insaflı değildi. Kaçmak istedim, gün saydım, kendime eğlence aradım. Burada mutluyum. Sorunlarımın her birinin aslında başkalarının sorunları olduğunu keşfettim. Hayattan zevk alamayan bir insan olmamın sebebinin çevremdekiler olduğunu da.
115 gündür kontörüm yok, kimseyi arayamıyorum. Şebeke izin vermediği için insanlar da bana ulaşamıyor. Hayat güzel. Ben Serkan Çellik. Kendi cennetimden bildiriyorum. Ellerimle bırakıp gideceğim çünkü dönmek istediğim tek yer olan cennetimden.

2 yorum:

  1. ve sen o zamanda o yerde mutlusun... ilginç olanki sorunlarım çevremin sorunları diyorsun ve oraya dönüyorsun. bende kendi dertlerimi bırakmış sana yorum yazıyorum bende tuhaf biriyim galiba ama en azından blog yapıp yorum yazılmasına izin vermiyom :)

    YanıtlaSil
  2. ve hatırladın değilmi mutlu günlerini :) söylesene şimdi ne hissediyorsun yaptığın seçimlerden sonra?

    YanıtlaSil

2023 - Kalan 6 Ay

Temmuz, on beş ay sonra spor salonlarına döndüğüm ve eğer bir kaza bela olmazsa, nasıl öleceğimi de öğrendiğim ay oldu. Bunun getirdiği duyg...