21 Kasım 2010 Pazar

SON 30 GÜN

Askerliğimin bitmesine otuz gün kaldı.

Samsun Sahra Sıhhiye Okulu’nda başlayan eğitimim, Isparta Eğirdir Dağ Komando Okulu’nda aldığım İç Güvenlik Kursu ile devam etti ve 2.Komando Tugayı İkizce yerleşkesinde 4.Komando Taburu Sıhhiye Takım Komutanı olarak Cudi ile Gabar dağları arasında görev yaptım. Derken talih yüzüme güldü ve geri kalan yedi ayı Bolu garnizonunda geçirdim. 2.Komando Tugayı Bolu Kışlası’nın, Bolu Jandarma Alayı’nın, İlçe jandarma karakollarının, Bolu Askerlik Şubesi’nin ve asker ailelerinin tek doktoru olarak aylarca gece gündüz çalıştım. Asteğmen olmama rağmen verilen bu büyük yükün altından da mükemmel bir şekilde kalktım. Her sabah erkenden başlayıp öğlene kadar asker eşlerine, çocuklarına, Bolu dışında görev yapıp o gün için burada bulunan askerlere, son askerlik yoklamaları için sivillere, Askeri Gazino Müdürlüğü ve Askeri İnzibat Komutanlığı askerlerine sağlık hizmeti verdim. Bittiği anda kendi imkânlarımla Tugay Revirine gidip beş dakikalık yemeğin ardından sabahtan beri kuyruk olmuş rütbeli personele, sivil memura ve sabahtan adını yazdırmış günlük yüzün üzerinde askere baktım. Cezaevi giriş ve çıkışlarına, kavgalara, “askerde dayağa” adli raporlar tuttum. İki ayda bir gelen asker sevkiyatı sırasında bütün bu işlerin yanında beş iş günü içinde 700 küsur yeni er-erbaşın altışar noktadan kalp ve akciğerlerini dinleyip detaylı özgeçmiş ve soy geçmiş sorgulamalarını yaparak spor yapar-yapamaz raporu verdim.

Mesai kavramım olmasa da işim bittiğinde –ki herkesten sonra demek oluyor- odama gidip bayılır tarzda uydum. İlk telefon gelene kadar. Ertesi sabah güneş doğup revirlerden birine gidene kadar da telefonla iki ayrı revire gelen hastalara bakmaya devam ettim. İki telefon arasında uyudum. Evlere iğneye gitmediğim mi kaldı, intikale çıkmadığım mı. İlkyardım kursları verdim, her çağırana koştum, ambulans görevleri yaptım, özel gezilerinde yanlarına doktor isteyen kaprisli hanımlara eşlik ettim. Bütün bunları tek başıma, bütün sorumluluğu üzerime alarak, üç kaşemin bütün gün yüzlerce kâğıda basılmasına izin verip durarak yaptım. Aldığım sorumluluk inanılmazdı. Ama sevdim. Bu gücü, bana duyulan güveni ve başarabilmeyi sevdim. Aksatmamayı. Kimseyi bekletmemeyi başarmayı ve sonuç almayı. Mesleğimi bile daha çok sevdirdi bana askerlik.

Komutan olmak için doğduğumu anladım.

Hem şefkatli hem despot, bazılarınca tapılan bazılarınca nefret edilen ama illa ki saygı duyulan, el üstünde tutulan ve birçoklarının deyimiyle “Tugayın en kilit adamı” oldum. Bu rütbedeki tek insan benmişim gibi rütbemin kısaltması ismim oldu. “Asteg” denince tek akla gelen ve en çok ürkülen komutan oldum. Albaylara yapılmayan muameleler gördüm, kıçım yalandı da yalandı. İstirahat verme yetkim, dört ay süren çarşıya çıkma yasağında erlerin kapının önünü görmelerinin tek yolunun benim hastane sevkim olması, sivil hastanelerde yazılan istirahatlerin benim onayım olmadan geçersiz sayılması ve hatta lojmanlarda ve kışlada kaloriferlerin planlı tarihten erken yanmasının tek yolunun benim imzam olması gibi yetkilerin getirdiği güç ve insanların bundan faydalanma çabaları işleri karıştırdı durdu.

Ama güzeldi. Hem de çok.

3 yorum:

2023 - Kalan 6 Ay

Temmuz, on beş ay sonra spor salonlarına döndüğüm ve eğer bir kaza bela olmazsa, nasıl öleceğimi de öğrendiğim ay oldu. Bunun getirdiği duyg...