29 Kasım 2011 Salı

2011 ARALIK TÜRKİYE VİZYON FİLMLERİ – 1.HAFTA

Üçü yerli altı yeni filmin gösterime girdiği 2 Aralık haftasında öne çıkan isim Martin Scorsese ve filmi "Hugo". Bizden çıkan filmlerin ikisinin ortak kelimesi "Ege". Yine oyuncu olmayan yığınla ismi oynamaya çalışırken göreceğiz. Filmlerim.com için yazdım. Okumak için buraya tıklayın.


HUGO – martın scorsese 02.12
ARTHUR CHRISTMAS – sarah smith 02.12
ENTELKÖY EFEKÖY’E KARŞI – yüksel aksu 02.12
SEEKING JUSTICE – roger donaldson 02.12
MAVİ PANSİYON – nezih ünen 02.12
MUSALLAT 2: LANET – alper mestçi 02.12

26 Kasım 2011 Cumartesi

2011 KASIM TÜRKİYE VİZYON FİLMLERİ – 4.HAFTA

25 Kasım 2011 Cuma günü gösterime giren 5 yeni filmi Filmlerim.com için yazdım. Okumak için buraya tıklayın.


A DANGEROUS METHOD – david cronenberg 25.11
THE TREE OF LIFE – terrence malick 25.11
THE IDES OF MARCH – george clooney 25.11
DEDEMİN İNSANLARI – çağan ırmak 25.11
THE HOLE – joe dante 25.11

22 Kasım 2011 Salı

THE TWILIGHT SAGA: BREAKING DAWN – PART 1 (2011) by BILL CONDON **


“Alacakaranlık Efsanesi: Şafak Vakti Bölüm 1” ilk filmin ardından serinin en iyisi ve ikinci bölüm için de ümit veriyor. “Harry Potter” serisinin sekiz filminde de yüzümüzün gülmediğini düşünürsek, “Alacakaranlık”ın kabul edilebilir bir finalle veda edeceğini görmek sevindirici.

“The Twilight Saga: Breaking Dawn – Part 1/Alacakaranlık Efsanesi: Şafak Vakti Bölüm 1” filminin eleştirisini de içeren "Alacakaranlık" dosyasını Filmlerim.com için yazdım. Okumak için buraya tıklayın.

20 Kasım 2011 Pazar

CELAL TAN VE AİLESİNİN AŞIRI ACIKLI HİKÂYESİ (2011) by ONUR ÜNLÜ **


"Onur Ünlü yeni nesil Türk sinemasının en özgün kalemlerinden biri. Ne seyirci için ne de propaganda uğruna film çekiyor, hayallerini gerçekleştiriyor, o kadar. Seven de çıkacaktır, nefret eden de onu ama benim filmden sonra hissettiğim şey; Onur Ünlü’nün Aki Kaurismaki sineması ile özel bir bağı olduğu yönünde oldu."

Ödüllü Türk filmini Filmlerim.com için yazdım. Okumak için buraya tıklayın.

18 Kasım 2011 Cuma

2011 KASIM TÜRKİYE VİZYON FİLMLERİ – 3.HAFTA

Kasım ayının üçüncü haftası üç yeni film gösterime giriyor. İzleyiciler "Alacakaranlık" serisinin yeni filmi ile ödüllü "Celal Tan ve Ailesinin Aşırı Acıklı Hikayesi" arasında bölünecekler. Filmlerim.com için yazdım. Okumak için buraya tıklayın.


CELAL TAN AİLESİNİN AŞIRI ACIKLI HİKÂYESİ – onur ünlü 18.11
MARGIN CALL – j.c. chandor 18.11
THE TWILIGHT SAGA: BREAKING DAWN – PART 1 – bill condon 18.11

16 Kasım 2011 Çarşamba

IMMORTALS (2011) by TARSEM SINGH **-


"Gösterime girdiği hafta sonu 32 milyon dolar Amerika hasılatıyla zirveye oturan film yönetmenin en büyük gişe başarısı olacak gibi dursa da, kılıç şıkırtılı sandalet filmlerine yaklaşıp seyirci kitlesini genişletmek uğruna ödün vermiş bir yarım başarı olarak hatırlanacak."

Filmlerim.com için yazdım. Okumak için buraya tıklayın.

11 Kasım 2011 Cuma

GELECEK UZUN SÜRER (2011) by ÖZCAN ALPER *-


“Jafar Panahi&Mohammad Rasoulof için özgürlük” logosuyla açılan film hemen ardından İtalyan şair-yazar Cesare Pavese’nin “Savaş bir gün biterse kendimize şunu sormalıyız: Peki ya ölüleri ne yapacağız, neden öldüler?” sorusunu perdeye yazıyor. On saniye içinde iki slogan atan “Gelecek Uzun Sürer” böylece sinema değil propaganda için çekildiğini baştan saklamamış oluyor.

"Sonbahar" adlı ilk filmiyle ayakta alkışlanan ve devamında ne yapacağı merakla beklenen Özcan Alper'in "Gelecek Uzun Sürer"i vizyonda. Altın Koza'daki ilk gösteriminde izlediğim filmi Filmlerim.com için yazdım. Okumak için buraya tıklayın.

2011 KASIM TÜRKİYE VİZYON FİLMLERİ – 2.HAFTA

Kasım ayının ikinci cuması ülkemizde üçü yerli, dört yeni film gösterime giriyor. Yönetmeni Özer Kızıltan, senaristi Burak Göral olan "Beni Unutma" bu iki isimle ilgi çekerken; "Gelecek Uzun Sürer" siyasi söylemi ve Özcan Alper'in varlığıyla yarışa birkaç adım önde başlıyor. Tarsem Singh hayranlarının salonlara koşmasını sağlayacak "Immortals/Ölümsüzler" ise haftanın tek Hollywood yapımı. Filmlerim.com için yazdım. Okumak için buraya tıklayın.


BENİ UNUTMA – özer kızıltan 11.11
GELECEK UZUN SÜRER – özcan alper 11.11
GÖRÜNMEYEN – ali özgentürk 11.11
IMMORTALS –tarsem singh 11.11

10 Kasım 2011 Perşembe

THE ADVENTURES OF TINTIN (2011) by STEVEN SPIELBERG **


The Adventures of Tintin/Tenten’in Maceraları; Belçikalı çizer Hergé’nin dünyaca ünlü karakteri Tenten’in üç klasik macerası “Altın Yengecin Kıskacı”, “Tekboynuz’un Esrarı” ve “Kızıl Korsan’ın Hazinesi”nden Steven Moffat, Edgar Wright ve Joe Cornish tarafından derlenen senaryoya dayanıyor. Dünya çapında 70 dile çevrilip 200 milyondan fazla satan Tenten daha önce 1947’de kuklalarla çekilen bir orta metrajda ve televizyon dizilerinde boy göstermişti. Performans yakalama tekniğiyle üç boyutlu hazırlanan yeni sinema filminin yapımcısı Peter Jackson.

Filmlerim.com için yazdım. Yazının devamını okumak için buraya tıklayın.

8 Kasım 2011 Salı

RISE OF THE PLANET OF THE APES (2011) by RUPERT WYATT ***-


Franklin J. Schaffner imzalı 1968 tarihli “Planet of the Apes/Maymunlar Cehennemi”nin öncesini anlatan CGI harikası “Rise of the Planet of the Apes/Maymunlar Cehennemi: Başlangıç” aksiyona bel bağlamayan, senaryo odaklı ve oldukça heyecanlı, doksan üç milyon dolarlık bir stüdyo filmi. 39 yaşındaki İngiliz yönetmen Rupert Wyatt ikinci uzun metrajında büyük bir stüdyonun olanaklarını kullanan ancak sisteme teslim olmayan başarılı bir iş çıkarmış.

Film, deneylerde kullanılmak üzere avlanan maymunların görüntüsüyle açılıyor. İnsanların eziyetle kafeslere tıktığı hayvanların çığlıkları ilk sahneden filmin tuttuğu tarafı ilan ediyor. Alzheimer hastası babasını tedavi etmek için son beş buçuk yılını bir araştırmaya adayan bilim insanı Will Rodman(James Franco) sonunda maymun deneklerden biri üzerinde başarıya ulaşıyor ve yeni beyin hücresi gelişiminin yanında zekâ artırımı da sağlıyor. İnsanlar üzerinde çalışmaya başlama izni almak için kurulun karşısına çıktığında talihsiz olaylar meydana geliyor ve işten ayrılıp araştırmasını evde, bebek bir maymun ile babası üzerinde yürütmeye başlıyor. Bebek maymun Caesar’ın yaşamının ilk sekiz yılını on beş dakikalık muhteşem bir kurguyla sunan film, rüştünü burada ispat ediyor.

“Rise of the Planet of the Apes/Maymunlar Cehennemi: Başlangıç”ın en büyük kozu senaryosu. Kahramanlarını tanıtımı ve onların karakterleri üzerinde olaylara bağlı gelişen değişimleri yansıtışı ekonomik, inandırıcı. Bir canlının doğumundan itibaren başına gelen olaylar sonucu şekillenen kişiliğini, doğasının gerekleriyle kurulu düzenin çatışan noktalarında yaptığı seçimleri ve verdiği kararlar nihayetinde gelişen sonuçları göğüslemesini başarıyla yansıtıyor. Üstelik bütün bunları bir insan üzerinden değil, CGI ile yaratılmış bir maymun ile yapıyor. “The Lord of the Rings/Yüzüklerin Efendisi” serisinde Gollum karakterini performans yakalama tekniğiyle canlandıran Andy Serkis, “King Kong” filminde Kong’a da aynı şekilde hayat vermişti. Steven Spielberg animasyonu “The Adventures of Tintin/Tenten’in Maceraları”nı da sayarsak Andy Serkis’in en başarılı işinin Caesar olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Perdede şimdiye dek gördüğümüz en gerçekçi maymunlar var. Tüylerinin ne kadar ayrıntılı olduğuyla da ilgili değil bu söylem, boş bakmıyorlar-mimikleri jestleri gerçek duyguları var.


Senaristler Rick Jaffa ve Amanda Silver’ın isimlerini en son 1997 tarihli Peter Hyams filmi “The Relic”te görmüştük. On dört yıl boyunca “Rise of the Planet of the Apes/Maymunlar Cehennemi: Başlangıç” üzerinde çalıştık deseler de onlara inanabiliriz. Krize dönüşebilecek tüm anları kurtarmışlar. Uzun zamandır bir stüdyo filmi izlerken sonraki hamleyi tahmin edemediğim olmamıştı. İnsan için çocuk oyuncağı görünse de bir maymun bu durumdan nasıl çıkar, şunu nasıl başarır dediğimiz her an senaristler seyirciye tatmin edici cevaplar verebilmiş. Olanlara inanmak için vazgeçmeniz gereken mantık miktarını minimumda tutmayı başarmışlar.

Oyuncu kadrosuna gelince; her filmiyle daha popüler olan James Franco, Caesar’ın tek başrol olduğu filmde varlık gösteremiyor. Herhangi bir aktörün altından kalkabileceği rolde uyumlu fakat parlamıyor. “Dexter” dizisinin önceki sezonunda Arthur Mitchell isimli seri katili canlandırarak kendini hatırlatan, iki kez Oscar adayı olmuş John Lithgow ise Alzheimer hastası baba rolünde inandırıcı.

“Rise of the Planet of the Apes/Maymunlar Cehennemi: Başlangıç” 97 dakika içinde orijinal filme leke sürmeyen, seriyi zenginleştirip yeniden popüler olmasını sağlayabilecek, devam filmlerine bile malzeme sağlayan bir öykü ortaya çıkarmayı başarıyor. Keşke iyice ümidi kestiğimiz Hollywood’dan böyle filmler daha sık gelse.

GREEN LANTERN (2011) by MARTIN CAMPBELL *-


Geçtiğimiz yıl Mel Gibson’lı “Edge of Darkness/İntikam Peşinde” ile vasat sularda seyreden bir işe imza atan yönetmen Martin Campbell; son on yılda eleştirmenlerin çok beğendiği James Bond filmi “Casino Royale”, kendi başlattığı yeni Zorro serisinin ikinci filmi “The Legend of Zorro/Zorro Efsanesi” ve aksiyon dozu yüksek macera filmi “Vertical Limit/Dikey Limit”i çekmişti. Hiçbir zaman yıldız olamasa da büyük bütçelerle çalışan kalburüstü bir isim olarak anıldı Yeni Zelandalı yönetmen.

200 milyon dolara çekilmiş en kötü filmler listesinin tepesine oynayabilecek “Green Lantern/Yeşil Fener” her ay yenilerini izlediğimiz süper kahraman filmlerinden biri. Tozlu rafları karıştırıp filme alınmamış çizgi roman bulma çabasının ürünü olan “Green Lantern/Yeşil Fener”in bu denli pahalıya mal olmasının sebebi en az “Star Wars/Yıldız Savaşları” kadar uçsuz bucaksız evreni. Büyük kısmı dünyamızın dışında geçen hikâyelerde evreni oluşturan binlerce sektör ve on binlerce değişik yaratık var. Bunların bir sinema filmi için ete kemiğe büründürülmesi, her birine özel ses ve vücut dili oluşturulması yorucu ve pahalı. Üstelik bu filmde olduğu gibi bazen denense de başarılı olunamıyor. “Green Lantern/Yeşil Fener”in gezegenimiz dışında geçen animasyon bölümleri gerçekçi olmanın çok uzağında. Star Wars’ın Cartoon Network için üretilen televizyon dizisi “Star Wars: The Clone Wars” bile daha iyi görünüyor. Senaryosu zaten sınıfta kalan “Green Lantern/Yeşil Fener”in 200 milyon dolarlık bir film olarak bu kadar ucuz görünmesi kabul edilemez.

Ryan Reynolds kendine verilen süper kahraman rolünü sempatik tavırlarıyla canlandırmaya çalışıyor. Evet, yine ilk sahnede yataktan üstsüz fırlayıp hızla giyiniyor. Yakışıklı aktörlere bunu yapmaktan ne zaman vazgeçecekler merak ediyorum. Oyun gücünden çok güzelliği için filmde olan ikinci isim “Gossip Girl/Dedikoducu Kız” dizisinin Serena’sı Blake Lively. “The Town/Hırsızlar Şehri” filmindeki performansıyla beğeni kazanan aktrisin bu filmde oynayan tek yeri göğüs dekoltesi. Kelleşmeye başlayan oyun gücü yüksek Peter Sarsgaard’ı kötü adam yapmak akıllıca olsa da abartılı makyaj gülünç olmuş. Sinestro rolünde Mark Strong tanınmayacak halde. Tim Robbins yine parasını almış, mesaisini tamamlamış.

Devam filmleriyle zenginleştirilmesi düşünülen, stüdyonun çok güvendiği “Green Lantern/Yeşil Fener” kötü bir film. Ülkesinde bütçesinin yarısını ancak çıkaran yapım, okyanus ötesi ülkeler sayesinde zarar etmediyse de sonuç rakamlar açısından da hayal kırıklığı olduğundan önümüzdeki otuz yıl kimsenin Yeşil Fener filmi çekmeyeceğini tahmin edebiliriz.

3 Kasım 2011 Perşembe

2011 KASIM TÜRKİYE VİZYON FİLMLERİ – 1.HAFTA

Haftanın filmlerini Filmlerim.com için yazdım. Okumak için buraya tıklayın.


THE ADVENTURES OF TINTIN – steven spielberg 04.11
ALLAH’IN SADIK KULU: BARLA – esin orhan 04.11
ALMANYA – WILLKOMMEN IN DEUTSCHLAND – yasemin şamdereli 04.11
TOWER HEIST – brett ratner 04.11

2 Kasım 2011 Çarşamba

SUPER 8 (2011) by J.J. ABRAMS **


Filmin tanıtımı sırasında yazar-yönetmen J.J. Abrams kadar ismi büyük yazılan Steven Spielberg’ün, “Super 8”e övgü cümleleri kurmuş olması şaşırtıcı olduğu kadar üzücü. “Benim otuz yıl önce yaptığıma benzer film çekmiş, aferin” diye düşünmediyse; tek açıklaması reklam.

“Super 8” bir travmayla açılıyor. Tatlı, ufak bir oğlan çocuğu vahim bir kazada annesini kaybetmiş. Nedeni henüz belli olmasa da sorumlu tutulan biri var. Oğlanın sert kanun adamı babası sinirli, eylemci. Çocukla iletişim kuramayacağı da aşikâr. Bu girişin ardından dört ay sonrasına gidiyoruz. Annesi ölen Joe’nun sinema aşığı arkadaşlarıyla tanışıyoruz. Bu karikatür grup şişman, dişleri telli, içine kapanık ve inekten oluşuyor. Şişman ve patron yönetmen Charles’ın kocaman sevgi dolu ailesi, her daim sofraya sığmayacak miktarda yemekleriyle Joe’nun durumuna tezat olsun diye üretilmiş, elbette üretilecekti; bu bir Hollywood filmi. Dört çocuktan oluşan ekip film çekme meraklısı dedik ya, yetenekleri de yerli yerinde. Üzgün masum annesiz Joe bir makyaj ve modelleme ustası. Şişman agresif kontrol delisi Charles diyalog yazımı ve reji hususunda bilgin. Dişleri telli ve panik Cary patlayıcı uzmanı -ki elbette ana hikâyenin bir yerinde bu muhteşem yeteneğinden faydalanılacak. Ekibe sonradan dâhil olan güzeller güzeli Alice ise Joe’nun annesinin ölümünden sorumlu tutulan adamın kızı. Shakespeare iyi ki “Romeo ve Juliet”i yazmış.

Ekibimiz kendi çaplarında Süper 8 kameralarıyla zombi filmi çekerken, kasabadan geçmekte olan tren kaza yapıyor. Abrams’ın aksiyon gösterme uğruna uzattıkça mantıksızlaştırdığı bu sekans perdede heyecanla izlense de fazlasıyla niş kalıyor. Kazanın ardından filmde Abrams’ın en büyük meziyeti olan merak unsuru devreye giriyor. Trende ne vardı, Hava Kuvvetleri’nin ilgisi neden, kasabada gerçekleşen garip olayların açıklaması ne? “Lost” dizisini altı sezon sürdüren mantığın 112 dakikalık bir filmi sürüklemesi elbette güç olmuyor. “Lost”un ünlü “Black Smoke”una benzer davranışlar sergileyen bir canavar çıkıyor ortaya ve yine bir J.J. Abrams projesi olan “Cloverfield/Canavar”dakine benzer şekilde uzun süre kendini gizliyor. 80 dakika sonra izleyici karşısına çıktığında da yine aynı hayal kırıklığını yaşıyor, özgün olmayan bir tasarımla karşılaşıyoruz.


Spielberg’in yapımcı olarak destek verdiği projenin, yönetmenin 1977 tarihli “Close Encounters of the Third Kind/Üçüncü Türden Yakınlaşmalar” ve çoğunlukla da 1982 yapımı “E.T.: The Extra-Terrestrial” filmlerinin izinden gittiğini söylemek mümkün. İzlerken, Alice’in bisikletiyle babasından kaçmaya çalıştığı sahnede uçmaya başlayacağını düşünmeyen yoktur sanırım. Joe’nun üçüncü türle yakınlaştığı sahnenin dost uzaylı fikrine tapınmak için çekildiğini ama ikna edici olmadığını da söylemek zor değil. Bunlar en kör göze parmak olanlar elbette, her köşeye yerleştirilmiş onlarcası daha mevcut.

50 milyon dolarlık bütçenin büyük kısmına sahip çıkan Industrial Light&Magic imzalı efektlerin, özellikle de filmin son düzlüğünde kasabayı savaş alanına çevirmek için kullanılanların anlamsızlığı-gereksizliği düşündürücü. Olmamaları olmalarından daha hayırlı olabilirmiş, en az bu cümledeki “olmak” fiilinin kullanımı kadar.

Elle Fanning dışındaki oyuncular vasat, yaratılan karakterler sıfatlardan ibaret. “Super 8” çok pahalı bir çocuk filmi. Ortak hafızamızda kaldığı kadarıyla pazar sabahları yayınlananlar kadar iyi bile değil üstelik.

2023 - Kalan 6 Ay

Temmuz, on beş ay sonra spor salonlarına döndüğüm ve eğer bir kaza bela olmazsa, nasıl öleceğimi de öğrendiğim ay oldu. Bunun getirdiği duyg...