"Hayat o kadar güzel ki, başıma ne
gelirse gelsin bundan vazgeçmeye hazır olmayacağım" dedikten bir gün
sonra, sesimi Ankara dolaylarına GSM şebekesiyle bu sözcükleri telaffuz ederek
ilettikten bir gün sonra, otomobil kullanırken İstanbul düşleri kurduğum o
perşembenin hemen ardından; aldatıldığımı öğrendim.
1,5 yıl sonra beni heyecanlandıran ilk
insan, yedinci buluşmamızda, zevkten kiri düşünmediğim bir anın hemen
sonrasında çocukça ses tonuyla itiraf etmişti: "Seninle ikinci
buluşmamızın üstünden üç gün geçince, sen Ankara'dayken..." Ben Ankara'da
değildim. İlk yalancı bendim. Ama o hazmı zor bir davranış itirafındaydı.
Birbirimize âşık olmamıştık ikinci buluşmada, sonsuza dek birlikte olacağımızı
zannetmemiştik ama en azından bekleyeceğini söylemişti Ankara'dan dönmemi.
Deneyeceğine söz vermişti.
Surat astım başta. İkincil kazanç
sağlamaya çalışıyor gibiydim. Bu hatayı itiraf ettiyse, bana karşı dürüst olmak
istemişti. Eğer biraz surat asarsam kendini affettirme çabasıyla daha fazla
sevebilirdi. Ama yapmacık yüzümün üzgün ifadesi git gide arttı. Soğudum,
üzüldüm, üşümeye başladım. Cenin pozisyonu bile aldım bir ara odadaki rüzgârdan
korunmak için. Ve gitmesi için kapıyı açtım.
Bu hafta sonu İstanbul'da olmamın en büyük
sebebiydi. Ancak o saniyeden itibaren onu görmek istemiyordum. Neşeyle sarılıp
dudaklarına yapışmak istemiyorken, neden bir araya gelelim. Dostlarla İtalyan
mutfağını keşfe çıktık, dilimize değen en pahalı çikolataları tattık, Kadıköy'de
içtik, piramit çalıştık, yüzdük, sıcağa oturduk, buhar soluduk... Ben de onu
aldatmak istedim öfkeyle, yapamadım. Tehlikeli adımlar attım, afişe oldum ama
başaramadım. Belki de büyük güç izin vermedi.
Kahramanmaraş için inişe geçip yerimize
oturduğumuz, kemerimizi bağladığımız, koltuğumuzun dik, güneşliğimizin açık
olduğundan emin olduğumuz şu saniyelerde; aşkı bulma hevesim bin kilometre
geride kaldı. Bugünü saymazsam beşinci sabah yine olanakların şehrinde ava
çıkmış olacağım. Ancak Oscar izleme hevesimin bile kaçtığı düşünülürse, ne
kadar başarılı olurum bilemiyorum.
Gravity'nin yedi Oscar aldığı gecede
gönlümü çalan The Great Gatsby de iki heykelcikli film oldu. Her zaman olduğu
gibi büyük ödüle kavuşamasak da, yerimiz birinci sınıfın ensesi oldu.