
Sinemada izlemezsem bir daha da izlemem soyundan gelen yeni büyük bütçeli Hollywood blockbusterı 2012’yi tüm efektlerin hakkını veren bir salonda izledim. Öncelikle beyazperde.com yazarı Oktay Ege Kozak’ı bir daha asla okumayacağımı belirtmeliyim. Böylece dünyanın en çok okunan sekizinci sinema sitesi olduğunu iddia eden beyazperde’de okunacak kimse kalmamış oldu. Filmin konusu, amacı ve vaadi herkesin malumu zaten. Ben de unutulmayacak bir film değil, nefes kesen görsel efektler görmeye gittim zaten. California’nın yok olduğu ve kahramanlarımızın son anda kullanmayı bilmedikleri bir uçakla kaçmaları ile sonlanan ilk büyük sahne enfesti. Salondaki diğer insanlarla birlikte müthiş zevk aldım ancak gerisi gelmedi. İkinci ve üçüncü büyük felaket sahneleri ilkinin yanına bile yaklaşamıyordu. Finalin her zaman en büyük aksiyona ayrıldığını bildiğimden 158 dakikayı sabırla tamamlamaya karar verdim. Ne yazık ki film dünya geneline yayılan önemli yapıları birer birer fakat her birini öncekinden daha kısa ve özensiz şekilde yıkmaya devam ettikçe kalite dibe vurdu. İkinci yarıda Titanic olmaya çalışması ise içler acısıydı. Büyük şehirleri dev binaları geniş planlarda dümdüz ettikten sonra klostrofobik atmosfer yaratıp suyun içinde nefes tutma gerilimine sırtını dayamaya çalışması uzayan süreyi ucuza kapatmaya çalışmaktan başka bir şey değildi. Onlarca karton karakteri ağlatıp ölümlerine üzmeyi başaramadı. Büyük bütçeli filmlerin senaryo kuralı dâhilinde doğal olarak başrolü de öldüremedi. Elimizde sadece gürültü kirliliği kaldı. Sinema endüstrisindeki görsel efektlerin gelişiminden heyecan duyan izleyicilerin filmin ilk yarım saatini görmesi gerek, geri kalanlar için anlamsız bir film.