19 Nisan 2010 Pazartesi

SHUTTER ISLAND (2010) by MARTIN SCORSESE **


Martin Scorsese yaş aldıkça üretime devam edip, kendi ününe ve karizmasına ihanet eden, sahneden ne zaman müsaade istemesi gerektiğini bilmeyen sanatçılardan. Sinema tarihine en az üç başyapıt kazandırmasına rağmen 10 yıldır vasat işlerle karşımıza gelen ve bu süre zarfında yeniden çevrim The Departed (2006) ile “sırası geldi Oscar’ı” alan yönetmen, bu kez Hollywood için her daim popüler ama klişe, kendi içinse yeni sayılabilecek bir türde ürün veriyor.
90’ların bitişinden itibaren bolca izlemek zorunda kaldığımız, şimdilerde aralıkları seyrekleşen “şizofreniden muzdarip başkarakterin gözünden izlediklerinizin doğrusu aslında böyleydi” sonlu filmlerden biri ne yazık ki Zindan Adası. Fight Club(1999), The Sixth Sense(1999), The Others(2001), Mulholland Dr.(2001), A Beautiful Mind(2001), A la folie… pas du tout(2002) gibi filmlerde alası yapılan yapı bozumuna son saniyesine dek yüz vermeyecekmiş gibi duran ancak bu bayat numarayı baştan beri kozmuş gibi kullandığı ortaya çıkan senaryo, huzurlarımızdan ayrılırken yaşattığı bütün hazları da hafızamızda kötü anılara çeviriyor. Martin Scorsese yukarıda saydığımız filmlerden habersizmişçesine başına geçtiği projeyi olağanüstü şekilde filme aktarmış olsaydı dahi senaryonun bildik sonu nedeniyle itibar görmesi mümkün olmayan bir film bu.
Hızlı kurgusu ve heyecan verici müziğiyle başlarda geren, öykü ilerledikçe gerçeğin sınırları muğlâklaşıp temposu ile ilgi çekiciliği ters orantıyla giden, A sınıfı oyuncuları ve yönetmeninin adıyla beklentiyi yüksek tutmamıza neden olan Zindan Adası 12 yıl önce karşımıza çıksa başarısız görsel efektlerini yok sayıp filme tapabilirdik. Ancak bu hali ve zamanlamasıyla Hollywood’un seri üretimini yaptığı sürpriz son vaatli gerilim filmleri arasına, klasik Amerikan sineması kodlarıyla işlenmiş düzeyli ancak gereksiz bir örnek olarak adını yazdırmaktan öteye gidemiyor.
Filmin bini bir para gerilimlerden farkını anlamak için Teddy’nun çocuklarının cesetlerini gölden topladığı sahneyi görmek yeterli. Kurgu masasında film yapan yeni nesil şekilci yönetmenlerin klip estetiğiyle bol kesme ve filtre kullanarak yüksek müzik altında sunması muhtemel bu sahne, Scorsese’nin elinde gözünü kırpmayan ve uzun tutulmuş yapısıyla sinemasal tatlara odaklanıyor, hepsi bu.

1 yorum:

  1. Eser KARABULUT -SİLOPİ-23 Nisan 2010 Cuma 23:29:00 GMT+3

    Korku ve gerilim türünü 10 yıl geriden takip etmek konusunda çok başarılı bence o zaman olsa ağzımız açık izlerdik sonunda da şok olurduk ama şimdi ise (büyük ihtimalle bu düşünceden ötürü) çok güldüm sinemada izlerken hatta kardeşimle koptuk diyebilirim etrafımızı rahatsız ettik sanırım:(( şaka gibi bir film bence..

    YanıtlaSil

2023 - Kalan 6 Ay

Temmuz, on beş ay sonra spor salonlarına döndüğüm ve eğer bir kaza bela olmazsa, nasıl öleceğimi de öğrendiğim ay oldu. Bunun getirdiği duyg...