28 Ocak 2013 Pazartesi

#hergunbirfilm -027- EN KONGELIG AFFÆRE by NIKOLAJ ARCEL ***-



Ne anlatıyor: Bodil Steensen-Leth’in “Prinsese af blodet” adlı romanından uyarlanan “En Kongelig Affære/Yasak Aşk” Danimarka’nın bu yılki Oscar temsilcisi. 18. yüzyılda Danimarka Kralı 7. Christian’ın karısının Alman saray doktoru Johann Friedrich Struensee ile yaşadığı aşkı anlatan filmin yönetmeni Nikolaj Arcel. Senaryoyu Rasmus Heisterberg ile kaleme alan Arcel, ünlü Millennium üçlemesinin ilk ayağı “Man som hatar kvinnor/Ejderha Dövmeli Kız”ın İsveç versiyonunun da yazarı. Film, geçtiğimiz Berlin Uluslararası Film Festivali’nde Altın Ayı için yarışmış, En İyi Senaryo Ödülünün yanı sıra Mikkel Boe FØlsgaard ile En İyi Aktör Ödülü kazanmıştı.


Neden izlenmeli: Son  zamanlarda yine gündeme gelen “ecdadımızı nasıl tanıtmalıyız” tartışmalarına tokat gibi bir cevap olduğu için. Avrupa’da yaşanan reformlara ayak uyduramayıp kilisenin gölgesinde halka nasıl zulmettiklerini kabul eden Danimarkalıların cesaretini ve tarihleriyle yüzleşebilmelerini görmek için.


Nesi eksik: İhtişamı ve yönetmenlik becerileri.


#hergunbirfilm : Sosyal ağ Twitter’da sinema yazarı Cem Altınsaray’ın başlattığı bir hashtag. Asıl gayesine ek olarak ben kendi blogumda uzun analizlere girmeden, bugün ne izlesem diye düşünenlere yardımcı olmak amacıyla başladığım yeni yazı dizisinin başlığı olarak kullanıyorum.

23 Ocak 2013 Çarşamba

MAMA (2013) by ANDRES MUSCHIETTI **




İçi dolu taklidi yapsa da seri üretim Hollywood türdeşleri gibi sadece sıçratmaya odaklı, ses ve görüntü efektlerinden medet uman, psikolojik derinliği olmayan, karakterlerini geliştirmeyen, kendi içinde dahi mantıksızlıklarla dolu bomboş bir korku denemesi “Mama”. Bilgisayar ekranına kendi ismini yazan hayaletin tuşlara fazla basması şeklinde gelişen sahneyi kim açıklayabilir? Bu arada beş yıldır film çekmeyen Guillermo Del Toro’nun çeyrek asırlık kariyerinde sadece bir iki iyi filmi olmasına rağmen, isminin seyirci için hala bu kadar çekici olmasını nasıl açıklayabiliriz? Reklamın gücüyle elbette. “Guillermo Del Toro Sunar” yazan film iyidir diye düşünmemiz isteniyor, peki ama Del Toro’nun kendisi ne kadar başarılı ki!

"Mama" filminin eleştirisini Filmlerim.com için yazdım. Okumak için buraya tıklayın.

22 Ocak 2013 Salı

BROKEN CITY (2013) by ALLEN HUGHES ***

Bitik Şehir‘in kayda değer oyuncu kadrosundan devleşen olmazken, tiyatro kökenli Brian Tucker‘ın senaryosu filmin diğer tüm öğelerinin önüne geçmiş. Bitik Şehir süslü diyaloglara yüz vermeyen, şaşırtma kaygısıyla yolunu kaybetmeyen, ayakları yere basan ve en önemlisi de gerçekçi bir senaryoya sahip.

"Bitik Şehir" filminin eleştirisini Ters Ninja için yazdım. Yazının tamamını Bu Hafta Vizyona Giren Filmler (18 Ocak 2013) başlığı altında okuyabilirsiniz.

12 Ocak 2013 Cumartesi

#hergunbirfilm -026- MIRROR MIRROR (2012) by TARSEM SINGH *-


Ne anlatıyor: “The Cell/Hücre”, “The Fall/Düşüş” ve “Immortals/Ölümsüzler”in yönetmeni Hint asıllı Tarsem Singh’in son filmi “Mirror Mirror/Pamuk Prenses’in Maceraları: Ayna Ayna Söyle Bana”. Julia Roberts’ın kötü kalpli kraliçeyi, Lily Collins’in Pamuk Prenses’i canlandırdığı filmde yükselişe geçen aktör Armie Hammer Prens Alcott rolünde karşımıza çıkıyor. Grimm Kardeşler’in ünlü masalının komedi ağırlıklı yeni uyarlaması başındaki Tarsem ismi sayesinde merakla bekleniyordu.

Neden izlenmeli: Oscar adayı olan kostüm çalışması için. Armie Hammer’ın “J.Edgar”dan sonra bir kez daha riskli bir role girmekten korkmadığını ancak her rolün altından da kalkamadığını görmek için. Finaldeki Bollywood usulü dans sahnesi için.

Nesi eksik: Tarsem sanki tüm öğelerin üst yaş sınırını 12’ye ayarlamış ve daha büyüklerin hoşuna gidebilecek şeyleri ayıklamış. Lily Collins fazlasıyla donuk ve ruhsuz. Yedi Cüceler ilginç değil. Tarsem yönetmen olarak tam bir hayal kırıklığı. İlk filminden beri en azından yarattığı görsel dünyalarla övgüyü hak eden Tarsem, bu filmde bildiği her şeyi unutmuş gibi. Filmin espri anlayışı da fazlasıyla itici. Bir de, Sean Bean yine mi kral? Yapmayın.

#hergunbirfilm : Sosyal ağ Twitter’da sinema yazarı Cem Altınsaray’ın başlattığı bir hashtag. Asıl gayesine ek olarak ben kendi blogumda uzun analizlere girmeden, bugün ne izlesem diye düşünenlere yardımcı olmak amacıyla başladığım yeni yazı dizisinin başlığı olarak kullanıyorum.

11 Ocak 2013 Cuma

BEASTS OF THE SOUTHERN WILD (2012) by BEHN ZEITLIN ****


11 Ocak 2013 tarihinde gösterime giren, 2012'nin en iyi filmlerinden biri olan "Beasts of the Southern Wild/Düşler Diyarı"nın eleştirisini Filmlerim.com için yazdım. Okumak için buraya tıklayın.

LAWLESS (2012) by JOHN HILLCOAT **



Kanunsuzlar (Lawless) HBO’nun üçüncü sezonunu tamamlayan gangster dizisi Boardwalk Empire ile aynı dönemi ele alıp, içki yasağı sonrası ortaya çıkan kaçak üreticiler ile para uğruna acımasızlaşan eli silahlı adamları anlatmaya soyunuyor. Bunu yaparken de ondan 60 yıl öncesini anlatan ve iki sezon yayınlanan western türündeki AMC dizisi Hell on Wheels’in hikâye kurgusu ile atmosferini ödünç alıyor.

"Lawless/Kanunsuzlar" filminin eleştirisini Ters Ninja için yazdım. Yazının tamamını Bu Hafta Vizyona Giren Filmler (11 Ocak 2013) başlığı altında okuyabilirsiniz.

1 Ocak 2013 Salı

#hergunbirfilm -025- TAKEN 2 (2012) by OLIVIER MEGATON *




Ne anlatıyor: Eski CIA ajanı Bryan Mills’den intikam almak isteyen bir grup eli silahlı adam, hem iş hem tatil için ailesiyle birlikte İstanbul’a gelen adama zor zamanlar yaşatıyor.

Neden izlenmeli: İstanbul’da geçen ve kan davasını konu eden bir Luc Besson yapımı olduğu için. Hayatınız boyunca bir arada göremeyeceğiniz kadar Türk bayrağı, izleyebileceğiniz en saçma yer tayini, yaşlanıp aksiyon kariyerinin sonuna yaklaşmış Liam Neeson ve özlediğimiz kadın Famke Janssen bu filmde.

Nesi eksik: Luc Besson’un uydur uydur yaz senaristliği, Murat 131 polis arabaları, birbirinden kötü aksiyon sahneleri ve İstanbul’da geçen tüm filmlerde yer alması zorunlu çatıda kovalamaca sahneleri de bu filmde.

#hergunbirfilm : Sosyal ağ Twitter’da sinema yazarı Cem Altınsaray’ın başlattığı bir hashtag. Asıl gayesine ek olarak ben kendi blogumda uzun analizlere girmeden, bugün ne izlesem diye düşünenlere yardımcı olmak amacıyla başladığım yeni yazı dizisinin başlığı olarak kullanıyorum.

2012 ÖZET




2011’in son günleri, her sene olduğu gibi “Dexter” izleyerek geçti. 30 ve 31 Aralık tarihlerinde acil serviste nöbetçiydim. Yeni yıla tüm zamanların en kötü halleriyle girdim. Yerel bir kadın satıcısı hiçbir şeyi olmayan karısına serum taktırmadığım için beni ölümle tehdit etti. Sonra önemli şeyleri kaybetmeme neden olabilecek yasadışı şeyler yaptım. 1 Ocak akşamını evde “The Walking Dead” izleyip, yaşadığım taşra kentine yeni açılan Domino’s Pizza’dan getirttiklerimi yiyerek geçirdim. Ertesi gün yine nöbet, iki gün sonra yine nöbet derken tek gördüğüm mümessiller ve hemşireler olmaya başladı. Hatta hastanede görüştüğümüz yetmiyormuş gibi bazılarının evine yemeğe falan da gittim. 35 gün ara verdiğim spora döndüm. Eski bir manitayla yaramazlık yaptım. 16 Ocak’ta yeni bir telefon aldım ve yeni bir rüya görmeye başladım. Rüyanın telefonla hiçbir ilgisi yoktu tabi. 22 Ocak’ta Şanlıurfa’ya gitmek isterken otobanda yoğun kar nedeniyle mahsur kaldım. “Yalan Dünya” ve “Alcatraz” yayınlanmaya başladı. Birine âşık olur gibi oldum, onun dışındaki iki kişiyi aynı anda fuck buddy olarak görmeye devam ettim. Blogda 500. yazımı yayınladım. Borç diye büyük paralar verdim. Çok fazla film izledim. Kahve falına sardım. Her akşam dışarı çıkmaya başladım. Kamuya açık alanlarda ayıp şeyler yaptım. Bir günde on kişiyle falan görüştüm. Tiyatroya gittim. Nikâh şahidi oldum. Düğün salonu araştırdım. Abiye uzmanı oldum. Dört yıldır konuşmadığım, hayatımın aşkının sesini duydum. Arkadaşımın kanserini duydum. Sabaha kadar Oscar izledim. Arabada çay içtim. Kendi kendime şarap içip dans ettim. Dışarı çıkıp birileriyle şarap içip sohbet ettim. Biraz daha âşık olur gibi oldum. Senaryo danışmanı oldum. Annemin kaburgasına zarar verdim. Birilerine bir şeyler hediye ettim. Çok para harcadım. Kitap okudum. Hesap makinası oldum. Kızların asıldığı biri oldum. Baraj kenarında bira içtim. “The Simpsons” tüm sezonlarından tek eksik bölümümü izledim. Defalarca İstanbul’a gittim. Lüks harcamalar yaptım. Hayatımın ilk aşk tatilini yaşadım. Çok düşünceli oldum. Çok sarıldım. Çok mutlu oldum. One Night Stand’lere devam ettim. Şehir dışı arkadaşlar tarafından ziyaret edildim. Kıskançlıktan çıldırdım. Sıra gecesi gördüm. İlk defa arabamı ödünç verdim. Yeniden bir hasta yakını tarafından ölümle tehdit edildim. Birini mahkemeye verdim. Birinin dizinde yattım. Biri tarafından korunduğumu hissettim. Uzağa itildim. Seks yaptım. Biraz daha âşık olur gibi oldum. Göremedim. Özledim. Uçtum. Tek başıma tatil yaptım. Yalan söyledim. Olmadığım biri gibi davrandım. Solaryuma girdim. Pizza yedim. Kahve içtim. Özlem Tekin’i canlı dinledim. En pahalı çantamı aldım, sökülünce geri verdim. Çok duygusal sürprizlere maruz kaldım. Yalanlar yakaladım. Gözden düştüm. Aşağılandım. Isparta için yol teptim, kucağına yatıp altyazısız “Moulin Rouge!” izledim. Hafiye kesildim. Kıskançlıktan delirdim. Sapık gibi takip ettim. Almodovar izledim. Hayatımın en büyük hatalarından birini yaptım. İçtim. Ağladım. Ağladım. Ağladım. Öfkelendim. Tatile gittim. Ağladım. Denize girdim. Ağladım. Güneşlendim. Ağladım. İçtim. Kaydım. Ağladım. Dedikodu yaptım. Ağladım. Eve doğalgaz bağlattım. Ağladım. Kaza geçirdim. İnsanlara zarar verdim. Öfkelendim. Sertleştim. Enerjimi yitirdim. Suçladım. Saatlerce telefonda kaldım. Yeni insanlarla tanıştım. Kötüledim. Ters Ninja’da ilk yazım yayınlandı. Öteki Sinema’da ilk yazım yayınlandı. “Bizim Büyük Çaresizliğimiz”i okudum. “The Hunger Games”i okudum. Birilerine yardım ettim. 60 gün sonra 20 dakika konuştum. Aracıma LPG taktırdım. En sevdiğim kişilerden ikisi birbiriyle evlendi. En berbat doğum günümü geçirdim. Yeni birilerine bakındım, yerini dolduramadım. Yazı yazdım. Kandırılmaya çalışıldım. İstanbul’u tavaf ettim. Altın Koza’ya gittim. Yeşim Tabak’ı oteline bıraktım. Diş Hekimi manita yaptım. Hastanede bir kez daha kimseyi öldürmedim. Yeni birini sevmeyi denedim. Basın gösterimlerine katıldım. Film dağıtımcılarının mail listelerine girdim. Filmekimi’ne gittim. Cafissimo aldım. Mahkemeye çıktım. Herkese çok kötü davrandım. Biraz daha borç verdim. Eski manitamın yeni manitasıyla tanıştım. Kitap okudum. Arabayı kirlettim. Yeni işimle ilgili planlar yaptım. 11 ay ara verdiğim spora yeniden başladım. Dört gün evden çıkmadım. Sahtekâr şirketlere savaş açtım. İzmir Kısa Film Festivali’ne katıldım. Dayımı, yengemi ve kuzenimi gördüm. Kuzenimin sekiz yaşındaki kızını ilk kez gördüm. İşimden istifa ettim. Annem gözümün önünde boğulur gibi oldu. Dizi izledim, film izledim. Orta yerde küfürler ettim. Daha mutsuz, daha sinirli bir insan oldum. 2012’den nefret ettim. Bir çantam daha söküldü. Şirket kurma planları yapmaya başladım. Hayrına bir iş yaptım. Beyaz tene bakakaldım. Basın gösterimlerinin gediklisi oldum.

Zihnim yavaşladı. Hücrelerim yaşlandı. Bir yıl daha sona erdi.

Everything. Everyone. Everywhere. Ends.

Her şey. Herkes. Her yer. Biter.

2023 - Kalan 6 Ay

Temmuz, on beş ay sonra spor salonlarına döndüğüm ve eğer bir kaza bela olmazsa, nasıl öleceğimi de öğrendiğim ay oldu. Bunun getirdiği duyg...