26 Aralık 2020 Cumartesi

YAS GÜNLÜĞÜ – 123. GÜN

 

Bugün annemsiz geçen 123. gün.

10 gündür Mersin’deyim. Çeşitli sebeplerle. 10 gün önce geldiğimde; Ankara’nın boğucu havasından kurtulma, eşyalarıma kavuşma, geniş ve güneş gören bir evde vakit geçirme fikriyle biraz rahatlamıştım. Mezar taşını ilk kez gördüm. Daha önce kuramadığım bir bağ kurdum. Yanına oturdum. Kalkarsam onu yalnız bırakacağım gibi geldi. Bir böcek gördüm toprağında gezen. Dipteki başka böcekleri düşündüm. Bedenine saldıran, pamuk gibi bembeyaz cildini kemiren, ölümünden faydalanan başka canlıları. Gözyaşı da döktüm tabi. Şu anda olduğu gibi.

Mersin’e gelme sebeplerimden biri de annemden önce hayatımdan çıkan en yakın dostlarımın bir haftalığına Türkiye’ye dönecek olmalarıydı. Herkes ölmüş gibi hissettiğimden, bu hayata dönüş bana da ümit verebilir diye düşündüm. Önce biri geldi. Ne aradı ne sordu. Ne yanıma uğradı ne beni çağırdı. Sonra diğeri geldi. Alındığımı söylememe rağmen aynı davranışları tekrarladı. Dedim ki beş saat değil de 45 dakika mesafede olayım, belki gelirler. Mersin’e geldim. Gelmediler. Oysa Bayrampaşa’dan Moda’ya her hafta sonu kahvaltıya giderdik ve çok daha uzun sürerdi. Acaba kahvaltım mı cazip değildi 45 dakika yol çekmeleri için. En azından kahve makinem cazip, onu biliyorum. Keşif amaçlı da olsa gelirdi insan. Gelmediler. “Çok istiyordum ama zaman yok” diyecek kadar zamanları oldu ama. 45+45 gidiş dönüş desen, 2 saat de otursan ooo nerden baksan 3,5 saat eder. Haklılar. Zaman yok. 48 saatlik sokağa çıkma yasağında başka hiçbir şey yapamayacaklarken bile izin belgeleriyle gelebilirlerdi ama gelmediler. Kapıda çantama doluşturdukları Alman çikolatalarıyla içleri rahatlamıştır umarım bu konuda.

Üç gece kaldım yanlarında belki bir şefkat görürüm diye. Sabah 1 saat birbirimizi gördüğümüz ve bütün gün başka yerlerde takıldıkları günün sonunda karşılaştığımızda “hoş geldin” demek için telefonundan kafasını kaldırması bile epey sürdü. Tabii ya, nasılsa aynı evde yaşıyoruz, her gün beraberiz, geçtiğimiz 5 ay hiç görüşmemiş değiliz ve gelecek 5 ay da hiç görüşmeyecek değiliz. Durun durun. Öyleyiz. Peki o zaman, neden? Bilmiyorum. İyi ki düğün yapmayı düşünmüyorum. Böylece kalacakları başka bir sınav olmayacak. En iyisi Almanya’daki çamaşır makinesi fiyatlarından konuşalım.

10 gün önce Mersin’e geldiğimde hafif bir rahatlama hissetmiştim. Fakat en iyi dostlarımın “kendini nasıl hissediyorsun, bir şeye ihtiyacın var mı” gibisinden klişeleri bile tekrarlamaya tenezzül etmedikleri Türkiye tatillerinde temas ettiğimiz kısacık süre sonrası yine bok gibiyim. Dün gece annemin odasına girip eşyalarına dokundum. Bol bol ağladım. Bu yatağa bir daha uzanamayacağını, dudak balsamını bitiremeyeceğini, dişlerini sudan çıkarıp takamayacağını, oyuncak bebeğine kızım diyemeyeceğini, Madrid’den getirdiğim heykeldeki ayının ağaca uzanamama hikayesini bir daha kimseye anlatamayacağını kabul etmeye çalıştım. Bir daha kimseye anne diyemeyeceğimi. Bir daha kimsenin oğlum diye bana sarılmayacağını ve sağlıklı uzun yaşam planlarım yolunda giderse buna 63 yıl daha katlanmak zorunda olduğumu kabullenmeye çalıştım. Annem öleli 10 yıl oldu, annem öleli 20 yıl oldu, zaman ne çabuk geçiyor, annem öleli 30-40-50 yıl oldu diyeceğim günleri düşündüm. Şimdi ölsem gözüm arkada kalır mı diye düşündüm sonra. Kalmaz. Tekrar düşüneyim. Hayır, kalmaz. Ne eşyalarıma ne olacağını umursuyorum artık ne de hayallerimi. Film de çekmesem olur. The Matrix 4’ü izlemesem de olur. Dünyayı gezmesem de olur. Yaşamamın hiçbir anlamı kalmadı. Yaşamamın anlamı annem miydi, elbette hayır ama işte buna depresyon deniyor. Bugün ölsem. Mezar yerim de hazır. Beş altı kişi on beş dakika içinde üstümü kapatır. Akşam ablamların evinden hafif bir hüzün olur. Sonra çocuklardan biri bir şaka yapar. Gülerler. Hayat devam ediyor.

İşte böyle. Kimsesizlikten, içimi buraya döker oldum. Ve her ne kadar bana hayatı zindan etmiş olsa da annemi seviyordum ve o benim annemdi ve ben annemi kaybettim. “Zaten ölsün diye bekliyordun” diye soğukkanlılıklarını rasyonalize eden sözde dostlarım gözyaşlarımı hiçe saymalarını kendilerine nasıl açıklıyor, merak ediyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

2023 - Kalan 6 Ay

Temmuz, on beş ay sonra spor salonlarına döndüğüm ve eğer bir kaza bela olmazsa, nasıl öleceğimi de öğrendiğim ay oldu. Bunun getirdiği duyg...