Hala sağlık çalışanı olarak kabul edildiğimden, aşılamada
öncelikliymişim. Bugün gidip yaptırabiliyorum. Gitmedim. Düşünüyorum. Sen şimdi
burada olsaydın, hakkımı sana verirdim. TTB demiş ki, korumasa bile, aşıyı
olanlar bu virüsten ölmeyecek. Yani hasta olsan bile ölmeyecektin. Öleli 6 ay
bile olmadan aşı geldi bak. Biraz daha sabretseydim, ölmeyecektin. 55 katı
asansörle inerken bana sarıldığını, otoparkta arabamıza yürürken “aha bu” diye
başka arabaları işaret ettiğini, sonunda bizimkini bulduğumuzda emniyet
kemerini bile takamadığını, ASM’ye gittiğimizi, merdivenleri yavaş yavaş
çıktığını, aşı odasına girip ilk dozu vurulduğunu, bembeyaz teninin
morardığını, acıdı mı soruma “yok” dediğini, gerçekten yaşanmış gibi zihnimde
canlandırabiliyorum. Aşını olurdun ve ölmezdin. Hayat normale dönerdi. Senden
bıkardım. Her nasılsın diyene senin nasıl olduğunu anlatırdım. Hayat çekilmez
olurdu ama hayatta olurdun. 37 yaşında hala bir annem olurdu. Belki 38 ve 39’da
da. Ve belki 40 yaşında hala sana bakmak zorunda olduğum için lanet ederdim.
Ama yanımda olurdun. Sarılırdım sana. Öperdim. Sen de beni. Sonra bir daha
sarılırdın. Yapabildiğin çok az şey kalmıştı ne de olsa. Sarılırdın, öperdin, tekrarlardın.
Ta ki onları da yapamaz hale gelene dek. 22 sene babamın ardından ağlayarak
edindiğin o berbat hastalık seni yok edene dek. Ben de senin yolundan
ilerliyorum. 6 ay olacak, hala her gün ağlıyorum. Sevdiklerimi
uzaklaştırıyorum. Beynimin içine kapanmasına ve nihayetinde seninki gibi
ölmesine izin veriyorum. Ucuz aksiyon filmlerindeki gibi dev ekranda
anılarımızı izliyorum. Yeni kameralar çıktıkça videolarının nasıl da eski
görüneceğini düşünüyorum. Sakladığım cihazların bozulacağını. Ve sonunda zihnimdeki
dışında tüm anılarının yok olacağını. Ve benim de ölmemle tamamen yok
olacağımızı.
Seni çok özlüyorum. Aşı geldi diye sen de geleceksin
zannediyorum.
Dün gece rüyamda ölmüştün. Oysa hep canlı görürdüm. Ölmüştün ve
temizlikçi Fatma bana yardım etmek için gelmişti. İlk Fatma. Senin düzenini
koruyup bana yardımcı olacağını söylüyordu. Çünkü senin gidişini hiçbir şekilde
hissetmek istemiyorduk ikimiz de.
Bugün David ile yazıştım. “Ben iyi bir evladım ve annemi çok
seviyorum ama senin yaptıklarını ben kendi annem için yapamazdım. Kendine
eziyet etmekten vazgeç.” dedi. Yalandan da olsa bu kadar basit şeyleri neden
Türk dostlarım söyleyemiyor diye düşündüm yine. Neden Morris ve David, Ahmet Mehmet
Ayşe Fatma’dan daha duyarlı. Neden 8 aydır halimi hatırımı sormayan eski
ortağım annemin öldüğünü söylediğimde üzgün surat emojisinin yanına bir iki
harf ekleyemiyor. Neden neden neden bu kadar öküz çevremdeki herkes bu konuda. Filmlerdeki
gibi bir dostluk hayali rüya mıymış.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder