Ne ara geldik bu yıllara bilmiyorum. Ali Kırca 2000’e altı kala
mı ne saymaya başlamıştı. Milenyum ile birlikte hayatımız değişecekti. Nerede
Ali Kırca sahi, en son asansör boşluğuna düşmüş sonra da göbeğiyle seks
yapmıştı sanırım. Neyse. Ben kendime bakayım. 2013 de bitti sayılır. Son gün
hayatımı değiştirecek tek şey ölmem olabilir. Yani yarın ölmezsem, 2014’e aynı
boka batmış hayatımla gireceğim. Yılsonu listeleri yapılacak, her şey baştan
sayılmaya başlanacak. Yeni yılın ilk filmi, yeni yılın ilk dizisi, ilk
seyahati, ilk seksi, ilk metrobüs yolculuğu vs. Öncekilerden farkı olmayacak
tabi. Zaten işler kolaylaşsın diye takvim diye bir şey uydurulmuş. Yani
düşünsenize, 1743. filmi değil, yılın ilk filmini izleyeceğim. Saymak kolay,
istatistik tutmak kolay. Aferin bulana. Amma boş yazdım bu arada.
2013’ü nasıl harcadığımı düşündüm biraz. İlk iki ay acil
serviste çalışma belasından kurtulmakla geçti. Çuvalla parayı bırakma endişesi
ama bir nöbet daha tutmamak için kırk takla atmaca. Parayı değil mutluluğu
seçtim ve reddedilemeyecek bir teklifi reddettim. Gittim doğru düzgün
tanımadığım insanlarla ortak oldum. Hazır paramı da onlara verdim. Sonra üç
kuruşa sürünmece. İyi mi oldu, evet. Acil servise başvuran 1 milyon geri zekâlı
bulmuştum, iade ettim. Gidin kimi delirtiyorsanız delirtin. Çocuklarınızı
hastane koridorlarında büyütün. Götünüze iğne saplatıp tatmin olun. Sizi
eğitmeye çalışan doktorları da dinlemeyin, cahilliğe sıkı sıkı tutunun, aman bırakmayın.
O sizin tek kozunuz. Bu kadar cahil olmazsanız bu ülkede mutlu olamazsınız.
Beyefendi de sizi sevmez.
Elbette acil servisi bırakarak sadece beyinsiz Türk hastasından
kurtulmadım. (Burada Pazarcık menşeli Avrupa insanlarını özel olarak anmak
lazım. Onlar olmasa sığır Türkler Almanya Belçika Fransa ve İsviçre’de temsil
edilemezdi, var olsunlar.) Aynı zamanda sırtımdaki salya miktarı da azaldı. Doktorları
yalayarak ilaç yazdıran şerefli dürüst mümessillerin çok büyük bir kısmından
istifa mektubumu verdiğim saniyede kurtuldum. Kendi yağlarından kayıp en yakın
doktora kene-lendiler.
Sonra bir tür pazarlama elemanı oldum. Sabah alıyorum elime
çantamı, kapı kapı gezip doktor satıyorum. Çok saçma. Ben bu hükümetin! Resmen
uydurdular. İşçinin ayağına tahta çubukla gidip, boğazlarına bakıyoruz. İşyeri
hekimiyiz. “Hmm, bakayım, hastasın, hastaneye git.” Modern tıbba karşı ben ne
yapabilirim tahta dil basacağıyla. Adam MRI çektirmeden öksürük şurubu içmiyor!
Bir de maaşlarımızı ciğeri beş para etmez sonradan görme fabrika işletmecileri
verdiğinden, onlarla sohbet etme zorunluluğumuz var. Konsomasyon bir nevi.
Neyse aralarında bir iki tane düzgünü var, (şimdi her okuyan o düzgün benim
diye düşünecek, zaten o yüzden yazdım) ama genel olarak saçma sapan bir iş. Az
kaldı bunu da bırakmama. Ne halt edeceksem.
Yılın en büyük kararı ev almamdı. Artık sağır sultan duydu. Taşı
toprağı insan İstanbul’da benim de 80 metrekarelik bir bölmem var artık. Şu ana
kadar seks yapmak için kullandım sadece ama iyi bir amaca da hizmet eder
sanırsam ilerde. 1000 asgari ücreti boşa bağlamadım herhalde oraya.
2013 boyunca âşık olmadım. Hayır ya valla, gözüm bile kaymadı.
Etkilenmedim bile. Bir gece bile düşünmedim. İçim iki dakika kıpır kıpır
etmedi. Yok, ııh, hiç. İyiymiş, benim olsa demedim. Varsa yoksa cinsellik. Vücudunu
geliştir, gelsin güzel vücutlar. Sığ, evet ama böyle geçti işte. Sekiz yıl
aşkım aşkım diye ağladığıma sayın. (Ama çocuk çok çekti ya, olur öyle, açılsın
accık.)
Bu yıl tanıştığım için en çok heyecanlandığım insan Kerem
Sanatel oldu. Ama görüşemedik pek. Sonra Fatih Özgüven ile öğle yemeği yedim ve
90’lı yıllarda Tarkan görmüş liseli kız gibi davrandım, o da olmadı. Antrakt diye
bir gazetede yazmaya başladım. Kendimden, editörümden, eleştiri müessesesinden,
Türk sinemasından, zengin orospulardan, koca parası yiyen boş beleş
tayfasından, taraflardan, tarafsızlardan nefret ettim. Kendime gelmem üç ay
sürdü. Medya dünyası is a bitch dedim ve kendi yoluma döndüm. Davetiye
listelerine girmek için çırpındığım basın gösterimlerinin hepsinin gedikli
davetlisi oldum, sonra hemen sıkıldım. Vizyon yazarlığından DVD yazarlığına
geçtim. Şimdi çalıyor kapı, geliyor kargo, içinde yeni çıkmış DVD’ler, ooooh!
Dünyanın en güzel işi. Sinemaya gidip sinir stres yaşamak yok. Yanında tespih çeken,
ahah ahah gördün mü ne dedi diyen, mısır öğüten, dünya barışı için konferans
mesajlaşmalar yapan kimse yok. Evim evim güzel evim, filmlerim ve annem var.
Tamam, tamam bu yazıyı da annemden bahsetmeden tamamlayacağım.
Neşeli bir yazı oldu, farkındayım. Ama 2013 bok gibi bir yıldı,
bitti ama hayatımızdan gitti.