Son zamanlarda yaşadıklarımı detaylı hatırlamakta zorlanıyorum. Belki hep aynı döngüyü tekrarladığımdan, belki de kendi hayatımdan çok senaristlerin hayal dünyasında yaşadığımdan. Ama İstanbul için inişe geçtiğimiz şu saniyede, liseden mezun olan Carrie Bradshow imajı bana kendi lisemden son çıkışımı hatırlattı. Hem de en ufak detaylarıyla. Arka kapıdan çıkmış, servis garajına dönmüş boşluğa adım atmadan, bir duvarın dibine çekilmiştik. Senin sırtın duvara dönük ve yakın, benim yüzüm her zaman olduğu gibi sana doğruydu. Korktuğumuz günün gelmiş olduğundan bahsediyorduk. Ben ne yapacağımı şaşırmış, o zamanlar gençliğin de verdiği enerjiyle içimde hissettiğim "dünyayı değiştirebilirim" güdüsüne tutunmuş; zamanı durdurmayı deniyordum. Sense her zamanki gibi daha mantıklı ve sakindin. Bunun bir son olmadığını söylemiştin. Belki diğer herkesin ilişkileri için bir sondu okulun son günü ama bizim için yeni bir hayat başlıyordu ve bu hayatın gücü ikimizi ayırmaya yetmezdi.
Dün doktorculuk oynarken birlikte yemek
yediğim 67 doğumlu mutsuz bir adam, "senin yaşında olsaydım, beş trilyon
borcum olsaydı" dedi. Ne kastettiğini biliyordum ama ben gerçekten aradaki
16 yılda beş trilyonu ödeyemeyeceğimi düşünüp dileğine mantıklı bakamadım.
Büyümek ve parayla yakın ilişki kurmak insanın içini çürüten bir şey. Sıfır
borçla bundan 16 yaş genç olmak ister miydim diye sordum kendime. Cevap yine
hayır oldu. 14 yaşında olsam yine, yine babam ölecek, yine hayatımın aşkına âşık
olacak, yine istediğim okula gidemeyecek ve yine bana sunulan hayatı
kabullenmek için acı çekecektim. 30 yaşındayım, o kadar da genç değilim ama
hayatımın en sorunsuz dönemindeyim. Arkadaşlarımı arayıp anlatabileceğim bir
derdim yok. Bundan vazgeçemem.
Sana dönecek olursak. Sözünü tutmadın.
Seni görmeyeli altı yılı geçti. Senaryomdaki gibi on yıl olması gerekecek
sanırım. "Gözlerim Bitti"de on yıl sonra karşılaşan âşıklar gibi mi
olacağız? Yoksa bir gün öldü diye haberini mi alacağım. Evet, senden çok
yaşayacağım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder