28 Ekim 2020 Çarşamba

YAS GÜNLÜĞÜ – 63. GÜN

Anneler babaların yedekleriymiş. Babam ölünce o kadar üzülmedim ama annem de gidince babamın yokluğunu fark ettim. Belki de bu yüzden insanlar tek başına doğuramıyor. Doğurmak için iki kişi gerekiyor çünkü biri gidince diğerinin çocukların başında bekçi kalması gerekiyor. Sevgililer, kardeşler, dostlar hepsi boş, hepsi boş.

 

Annemle konuşmayı özlüyorum. Evet, söylediklerimin yarısı gerçeğin onu üzmeyecek versiyonuydu ama yine de onunla konuşmak güzeldi. Mutfakta bir şey hazırlarken, temizlik yaparken ya da tek başına gidilmiş bir Avrupa şehrinin tanıdık gelmeyen sokaklarında saatlerce yürürken onu arardım. Bir kez bile işim var demedi, kapatmak istemedi, anlattıklarımdan sıkılmadı. O da yalnızdı 22 sene önce kocasını kaybettiği için ve en çok konuştuğu insan bendim sanırım. Anlamadığı konuları bile can kulağıyla dinlerdi. Belki de bu yüzden dün gece rüyamda ona Instagram’ın ne olduğunu ve neden reklam vererek para harcadığımı tane tane tüm detaylarıyla anlattım. Söylediklerimin altında başka anlamlar aramayan, sürekli her cümlemi aynı parantez içinde değerlendirmeyen, beni gerçekten dinleyen ve şu hayatta en çok dinlemek istediği kişi olduğum biriyle konuşmayı çok özledim.

 

Annemi bin bir sebepten özlüyorum. Her gece rüyalarda buluşuyoruz ama sabah yalnız uyanıyorum. Ona kahvaltı hazırlayamıyorum artık. Elinden tutup işe götüremiyorum. Emniyet kemerini takamıyorum. Mutlu olsun diye çırpınamıyorum. Karnını doyuramıyorum artık, banyoya sokup pamuk tenini tertemiz yapamıyorum. Yığınla toprağın ve taş blokların altında çürüyor şu an. Üzerine konacak mermerin sınıfını tartıştığımızın farkında bile değil. 72 yıl yaşıyorsunuz, hık diye gidiyorsunuz, yabancı biri görev icabı sizi son kez yıkayıp 200 liralık beze sarıyor ve artık sizi hatırlayan bir avuç insan dışında hiçbir değeriniz kalmıyor. Maaşlı biri Arapça sözler şakırken başka bir maaşlı, oğlunuzla birlikte sizi az önce açtıkları çukura bırakıp gidiyor. Son dokunduğum yeri ayakları oldu pamuk annemin. Her banyo sonrası kurumasın diye kremlediğim o 35 numara ayakları iki elimle tutup, kendisini hayatta tutamadığım için özür diledim.

26 Ekim 2020 Pazartesi

YAS GÜNLÜĞÜ – 61. GÜN

Dört katlı eski püskü bir ev bulmuşum, param ona yetiyormuş. En üst katta tek oda var, kimse çıkamaz diye kendime ayırıyorum. Üçüncü kat annemin. Hem bana yakın, sık sık kontrol edebilirim hem de alt katlara gelenler onu rahatsız edemez. En kısa zamanda İstanbul’dan eşyaları getirmek lazım. Ama eşyaların bir kısmı Mersin’de! Nasıl olacak? Bir de, ben İstanbul’da yaşamak istiyorum, oraya da biraz eşya lazım ama İstanbul’da kira ödeyecek param kalmıyor ki… İstanbul’dan ev alsam, bu viraneyi alamam. Burayı niye alıyorum ki, köy gibi yerde mi yaşayacağım diyorum ama bir dünya eşya var, İstanbul’a sığmıyor. Sonra annem var, onun yanında olmam lazım. Ama annem öldü. Hayır işte burada yatıyor ama ölecek, biliyorum. Hayır, öldü.

 

Bir tatil köyündeyim. Merdivenlerden iniyorum. Fidan burada. Kocasıyla birlikte kumlara oturmuş denizi izliyorlar. Kumsala inen yürüyen merdivene biniyorum ama yaklaşmıyorum. Onlar olduğuna emin olup geri dönüyorum. İkisi de fit, Fidan lisedeki kadar zayıf. Yukarıdaki kafeye oturuyorum. Elime aldığım dergide Fidan’ın ne kadar çok beyaz çay içtiğiyle ilgili bir röportajı var. Dayımın oğlu da burada. Baş sağlığına gelmiş. Karşımdaki masaya oturuyor, başıyla selam verip sessizce “senin işin vardır, hastaların arar, rahatsız etmeyeyim” diyor, kahvaltı söylüyor. Hayır diyorum, işim yok gelebilirsin. Yok yok diyor kafasını sallayıp, “işin vardır”. İşim yok diyorum ama gelmek istemediğinden eminim, vazgeçiyorum artık. Bir süre sonra gidip pat diye ben onun karşısına oturuyorum. “Yaa diyor rahatsız etmek istemedik, işin vardır.” Ve kalkıp gidiyor. Uzaklaşırken kızını ve karısını arıyor, duyuyorum söylediklerini.

 

Eve dönmeye karar veriyorum. Dört katlı eve. Giriyorum, en alt katta annem uzanıyor, ben kapıdan girer girmez uyanıyor, yatağa atlayıp boynuna sarılıyorum. Sen ölmedin mi, diyorum, “hayır” diyor, “ablan nerede?”. Mutfağa geçip ablamı buluyorum. Eltisiyle sofra kuruyor. Boynuna sarılıyorum, annem seni sordu diyorum. İkimiz de ağlıyoruz. Eltisi “o kahveleri nereden alıyorsun” diyor, anlatıyorum.

 

Annemsiz geçecek 61. günün sabahına uyanıyorum. Takvimlere sorarsak, iki ay olmuş.

25 Ekim 2020 Pazar

YAS GÜNLÜĞÜ - 60. GÜN

Bugün annemsiz geçen 60. gün.
 
Daha önce yazmayı çok istedim. Bir yas günlüğü tutmak istedim, 40. gün biraz gücümü toplar gibi olmuştum ancak yine başaramadım. İlk defa bugün bununla yüzleşecek kadar gücüm var sanırım. Şimdiye kadar arayanların çoğunun telefonunu açmamam da aynı sebepten. Bunun hakkında konuşursam gerçek olacak hissi. Susarsam geçecekmiş gibi. Sessizce dönmesini bekliyorum.
 
Dün kalabalık bir alışveriş merkezindeki spor salonundan çıkıp birini beklemek için kenarda duran koltuğa oturdum. Sosyal mesafemi korumak için yana dönüktüm ancak bir süre sonra sırtım ağrıdı ve koltuğa tam yerleştim. Karşımda annem yaşlarında bir kadın vardı, yanında da benden epey genç kızı. Kızın arkadaşları geldi, kız ayağa kalktı ve mutlu mesut bir şeyler anlatmaya başladı. Anne oturduğu yerden onları izledi. Diğer kızlar ona merhaba bile demedi, o ise dikkatini hiç kaybetmeden dinlemeye ve izlemeye devam etti. Konumuz bu değil elbette. Annemi hatırladım. AVM gezişimizi, onu her yere yanımda götürüşümü, birlikte buna benzer koltuklarda oturuşumuzu, yanımda oluşunu ve şimdi olmayışını ve bir daha asla olmayacak oluşunu idrak ettim. Gözyaşlarımı tutamadım. Bir cumartesi öğleden sonrası Başkentin popüler AVM’sini dolduran yüzlerce insan arasında tek başıma ağlamaya başladım. Kendimi dışarı zor attım ama gidebileceğim bir yer yoktu. Yandaki AVM’ye girdim. Orada da durduramadım gözyaşlarımı. Başka şeyler düşünmeye çalıştım ama düşünecek başka ne vardı ki! Bir kahve alıp cep telefonumdan film izlemeye başladım. Sonra beklediğim kişi geldi ve onun evine geçtik. Yaşama isteğim yoktu ama bedenim hareket ediyordu.
 
Yemek, çay, dizi ve az çok muhabbetle geçen akşam boyunca aklım başka yerdeydi. Bir daha ailem olmayacağını düşünüyordum. İhtiyacım olan tek kişi ölmüştü. Annem yanımda olsaydı o AVM’de ailemle birlikte olacaktım. Eve dönmek zorunda değildim evde hissetmek için. Herhangi bir yere gidebilirdik birlikte, el ele ve gittiğimiz her yerde aile olurduk. Başka hiç kimseye ihtiyacımız yoktu. Annem ve ben bir aileydik. Şimdiyse o yok. Yanıma kim gelirse gelsin nereye gidersem gideyim sadece ben varım. Ailem yok, kimsem yok, ihtiyacım olan tek insan yok, bir daha da asla olmayacak. Ben neden varım, yanıma kimi almalıyım, yanıma kimi alırsam alayım o kişi ailem olmayacak, kimseyle aile olmayacağım ve bundan sonra, ölüp gideceğim güne kadar yalnız ve sadece ben olacağım. O yüzden nerede olduğumun önemi yok, kiminle olduğumun önemi yok artık. Hangi şehirde, kimin evinde, kimin muhabbettiyle olduğumun bir anlamı yok. Benim bir anlamım yok artık. Yarımı, belki de yarımdan fazlasını kaybettim.

2023 - Kalan 6 Ay

Temmuz, on beş ay sonra spor salonlarına döndüğüm ve eğer bir kaza bela olmazsa, nasıl öleceğimi de öğrendiğim ay oldu. Bunun getirdiği duyg...