Bugün
annemsiz geçen 72. gün. Kolaylaşmıyor.
Dün öğle
saatlerinde, üç gündür çıkmadığım evden bir kafeye gidip oturdum ve herkesin
ortasında kendimi tutamayıp ağlamaya başladım. Çok yalnız hissettim. Kimsem
yoktu artık bu hayatta. Artık geçmişte kalan bir hayattaki insanların anıları
da acı vermekten başka işe yaramıyordu.
Akşam, eski
umut dolu günlerdeymişçesine Sex and the City dizisini açtım. 15-16 yaşlarında
izleyip gelecekte onlarınki gibi bir hayatım olacak dediğim karakterlerle
buluştum. Gerçekten de onlar gibi bir hayatım olmuştu bir süreliğine. Ben
Carrie isem, bir Samantha’m bir de Charlotte’m olmuştu. Sonra onlardan miras
kalanlarla kendi özgün ve özgür kişiliklerimizi oluşturduk. Yarım ömür
harcadığım herkes yok oldu derken. 37 yaşında sıfırdan başlamak zorundayım.
Herkes benim
gibi acı çeksin istiyorum. Kimse mutlu olamasın, benimle bile, kimsenin
mutluluk kaynağı olmayayım. Ne uyumak ne de uyanmak içimden geliyor.
Tüm akşam
bir karenin ardından ağladım yine. Sağlık ocağındayım, bunalmışım, hastaların
ardı arkası kesilmiyor, annem durmuyor, eve gitmek istiyor. Sağlıklı beslensin
diye hazırladığım şeyleri yemiyor, tatlı istiyor ve eve gitmek. Eve gitsek
orada da mutlu olmayacak ve görevim dur durak bilmeden uzayıp sürecek. Biraz
sakinleşsin diye ablamı arıyorum FaceTime ile. Annem onu görürse, Mersin’e
gideceğiz muhabbeti dönerse, olduğu yeri biraz olsun unutur diyorum. Sinir
stres içindeyim, bir ışık kovalıyorum. Ve annem gelip arkadan bana sarılıyor,
yeşil kazağının yumuşaklığı ve ufacık kolları dünyadaki tüm zorlukları bir an
için de olsa unutturuyor. Ablamın gülüşünü, annemin gülüşünü ve sahip
olduklarımı aynı karedeyken ekran görüntüsü alarak kaydediyorum. Ufacığız sağ
üst köşede ama o an için de olsa mutluyuz. Bir daha ne zaman bir an da olsa
mutlu olabileceğimi bilmiyorum. O yüzden annemi kaybettiğimden beri ikinci kez
antidepresan kullanmaya başladım. Kimyasal mutluluk.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder