Dün gece alternatif bir gerçeklikte beraberdik, hem de saatlerce.
Virüsü atlatmışız, sen Mersin’de kalmışsın, ben İstanbul’a dönmüşüm ve bir gün
uçakla seni ziyarete geliyorum. Skyland’in ilk günlerindeki gibisin, derdini az
çok anlatabiliyorsun. Enişte seni kızdıracak şeyler yapmış, yarım yamalak bana şikâyet
ediyorsun ama çok ciddiye almıyor kimse, malum alınganlığına veriyorlar. Benim
içim buruluyor ama yapacak bir şey yok. Alıp götürmüyorum seni. Oradaki
zamanımızı iyi değerlendirmeye çalışıyorum. Hamur bile yoğurduk beraber ama
şimdi bütün detayları hatırlamıyorum. Uyumadan önce seninle görüşebilmeyi
dilemiştim, gerçek oldu yani.
Dün akşam uzandığım yerden duvardaki fotoğraflarına takıldı
gözüm. Çekildikleri anları hatırladım. Çekerken biliyordum bir gün seni
kaybedeceğimi ve binlerce fotoğraf çekmemin sebebi buydu. Ama bir gün onları
duvara asıp ardından ağlayacağımı nedense öngörememişim. Epey ağladım dün akşam
sanırım, sanırım diyorum çünkü artık gözyaşlarımı ölçemiyorum. Yetmedi. Yetmedi
ki bu sabah kaldığım yerden devam ettim. Hüner Coşkuner ölmüş hem de 58
yaşında. En büyük lise anılarımdan birinin kahramanı. Aşkımı anlatma çabam geldi
aklıma.
37 yaşında ölümü, mezarımı, mirasımı düşünmek istemiyorum ama gece
gündüz aklımda. Bir an önce olsun diyeceğim neredeyse. Annesizlik ne zor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder