Bugünlerde çok duyuyorum, göğsüme öküz oturmuş gibi diyor
insanlar, ne güzel bir tanım. Ben de öyle hissediyorum. Kızgınlık, kırgınlık,
öfke nöbetleri geride kaldı gibi. Özlem adlı öküz gelip göğsüme oturdu. Hiç bu
kadar ayrı kalmamıştık annemle.
Doğan Cüceloğlu’nun ölümü annesine kavuştuğu savıyla tatlıya
bağlandı. Ne saçmalık. Nereden biliyorsunuz? Kim bilir kaç sene annesiz yaşadı
ve öldü gitti. Buluşmayacaklarını biliyorsunuz. İslam’a da inansanız, -şimdilik-
buluşamayacaklarını biliyorsunuz. Ya da bilmiyorsunuz. Romantik bir laf edip
hayatınıza dönmek amacınız.
Annemin hep anneannem kadar yaşayacağını düşünmüştüm ama yanıldım.
Ben de babam kadar yaşarım diyordum, umarım bunda da yanılırım. Peki ya annem
kadar yaşarsam? Demek ki 26 Şubat’ta ömrümün ikinci yarısının ilk yılını tamamlamış
olacağım. 37 yıl ve 6 ay geçti, kaldı 35 yıl ve 6 ay. Hiç fena değil. Normalde
yarıyı geçtiğim için üzülürdüm ama pandemi nedeniyle 1 yıl kaybetmiş olmak
benim suçum değil.
Evet, ömrümün ikinci yarısında ilkinde olduğu gibi genç,
sağlıklı ve güçlü olmayacağım. Kim bilir hangi hastalıklar gelip beni bulacak,
boğuşacağım. Ama ilk yarısı da benzer değil miydi? Altımı temizliyorlardı,
yürüyemiyordum, yürüyebildiğim ilk yıllarda tek başıma dışarı çıkamıyordum,
çıksam bile günümün üçte birini okulda harcamak zorundaydım falan. İkinci
yarıda daha özgür olacağım. İstediğim gibi kullanabileceğim 35 yıl ve 6 ay.
Kimseye hesap vermeden.
Umut dolu bir yazı oldu bu. Halbuki iki haftadır kendimi
başarısız ve anne hasretinden ölümsek hissediyorum. Neyse, bu kadarcık umut
bende bile olabiliyor demek ki.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder