Şubat ayı, yıl boyu süreceğini bilmediğim büyük bir maddi kayıpla başladı. Hayatımın finansal açıdan en başarısız yılı, ardı ardına yaptığım yanlış tercihler sonucu beni, büyük kararlar almam gereken bir köşeye sıkıştırdı.
Şubat ayı, 18 yıllık yoldaşım, yan koltuğunda hala bu hayatta beni en çok seven insanın hayaletini taşıdığım arabamın, “sal beni” dediği ay oldu. Kaloriferinden motoruna her tarafı arıza veren gemim, bir deliğini yamarken diğerinden su aldı ve altı ay daha ısrarla sabretmeme rağmen battı.
MUBI’nin Sevmek Zamanı’nı yeniden popüler ettiği günler, “seni bir daha asla sevmeyeceğim” sözlerini sık sık duyduğum günlere denk geldi. “Sevmiyorum ama cebimde dur”, “sevmiyorum ama yanımda kal”, “sevmiyorum ama iletişimi koparma” diyen olgunlaşmamış ruhun sonunda boğazını kestim ancak nefes almak benim için de zorlaştı. Üç buçuk aylık bir yas sürecinden sonra mezardan çıkardım ve şimdi görüyorum ki, ölülerin dönüşü, boşuna korku filmi teması olmamış.
6 Şubat sabahı, hayatımın en büyük depremiyle uyandım. 14 Şubat günü, ne tesadüftür, ilk aşkımla, sekiz yılımı verdiğim insanla, bu vesileyle yeniden iletişim kurdum. Sesini duymadığım, harfini görmediğim on küsur senenin ardından, bir ölüyü daha mezardan çıkarabilmiş olmanın gücünü içimde hissedip umutlandım ancak “ölülerin dönmemesi gerektiği” kuralı yinelendi. Bu seferki korku filmi değilse de zombi filmiydi, peşinizde koşmayan, sizi yemeye çalışmayan zombilerden ama. Ruhsuz, hem dışı hem içi cazibesini yitirmiş, bomboş bir varlıktı karşımdaki. Benim yaşadığım seneleri toprak altında geçirmiş gibiydi gerçekten de. Hiçbir şey öğrenmemiş, hiçbir yeri görmemiş, hiç güzel bir şey tatmamıştı. Biraz böcekler onu yemiş, biraz da o, ufak tefek gelenlerle idare etmiş ve sonunda yaşayan bir ölüye dönmüştü. Bu muydu ömrümü geçirmek istediğim insan? Beni yalnız bırakan? Ailesinin ve benim tuttuğum iplerle bir süre sahnede kalan göz alıcı bir kuklaymış meğerse. Biz bırakınca numarası kalmamış. Tozlanmış, pörsümüş, modası geçmiş. Belki zaten hiç düşündüğümüz insan değilmiş, bizim zorlamalarımız ve Allah vergisi güzelliğiyle ilginçmiş, biz gidince tutunamamış. Baba evine dönüp, sular altında kaldığını görmek gibiydi ona kavuşmak. Hem dönecek yerinin kalmadığını öğrenip üzülmek hem de bir daha asla aklının kalmayacağına ikna olup özgürleşmek. Bin bir şekilde kavuştuğumuz rüyalar da böylece kesilmiş oldu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder