Artık hem anlatmaya değer şeyler yaşamadığım hem de yazma yetimi kaybettiğim için bu blogu güncellemiyorum. Yazmaya çalıştığım zaman dümdüz cümleler çıkıyor, ben bile sıkılıyorum. Şifreli yazamıyorum, imalarda bulunamıyorum. Sürekli kendimi açıklamak zorunda kaldığım yılların ve ilişkilerin ardından, anlaşılmak için dümdüz konuşmak/yazmak zorunda kaldığım yıpratıcı süreçlerden sonra, artık cümlelere takla attıramıyorum. Yine de koca bir senede bir tanecik olsun yazı girmek istedim eski dostuma.
2023, beklediğimi vermeyeceğini açık eden bir şekilde başladı. Yılbaşı gecesi planım, hiç tanımadığım ve çok da önemli olmayan birinin ölümü nedeniyle gerçekleşmedi. Alternatif planımsa beni, gece yarısından sonra sadece 50 dakika ayakta tutabildi. Sevdiklerimin Covid oluşu, öksürük krizim ve yılın ilk dizisi olarak Dead to Me’yi seçmem, bir tür fal açmakmış, şimdi görüyorum.
Yılın ikinci günü, yeni tanıştığım, hızla güvendiğim, özel hayatımı üzerine boca ettiğim ve biraz ben hızlı gittiğim biraz da o zaten şeytani bir kişilik olduğundan sessizce uzaklaştığım birini yolda gördüm. Yalandan birbirimize sarılıp gerçekleşmeyecek planlar yaptık. Sonra, yıl boyunca bunu her mecburi temasımızda yineledik. Bu kalp kırıcı deneyim bana artık yeni bir arkadaş edinemeyeceğim fikrini aşıladı, en azından gerçek bir tane.
Üçüncü gün, ilk şehirlerarası seyahatimi gerçekleştirdim ve yıl boyu ziyaret edeceğimi bilmediğim 6 ülkedeki 19 şehirden ilkine gittim. Burada, beni ben yapan iki insanla vakit geçirip eskisi gibi davrandım, beni, yeni ve korkunç bir kadere sürükleyen olaylar silsilesi olmamış gibi yani, zamanda yolculuk bir nevi. Fakat ertesi sabah gerçekliğim beni plansızca lüks inşa edilmiş, asla tam dolmayacak bir AVM’nin üç katı da görebileceğiniz avlusunda yakaladı. Mutluluğum, bir yalanla sörf yapıp hızla uzaklaştı. Aynısını yıllar önce de yaşamıştım. Bu kez evimdeydim. O zamanki mutluluk kaynağım da bu tarz bir yalanla topuklamıştı. Gerçi o zaman valizini topladığını görüp anlamıştım, bu kez jetonum geç düştü. Yıllar sonra onu bir kulüpte, duvara yaslanmış etrafı keserken görünce rahatlamıştım. Ben hayatıma devam ediyordum, o ise hala başlama sinyalini bekliyordu. Bu kez de benzeri olur diye umutlanmalı mıyım?
Yürüyüşe başladım. Kilometrelerce. Bazen de koştum. Olmadı, sürdüremedim. Oturarak yapılan işlerde daha iyiyim.
İkinci baharım için kendime seçtiğim mesleğin tasdik süreci çok yordu. Saf saf beklediğim aylar yıla döndü ve kabul edilmedim. Neden, niçin, nayır, nolamaz derken gerçekleri öğrenmem uzun sürmedi. Aslında başvuru dosyamın değerlendirilmediğini, oy verecek üyelerin önüne bile gitmediğini ve içinden pislik akan sözde solcu bir keltoşun geleceğime umutla bakmama yardımcı olabilecek sürece taş koyduğunu öğrendim. Güvendiğim dağlarda birer birer heyelan oldu, inancımı yitirdim, beş yıl sonra kendimi görmek istediğim yere sümüğümü sürüp arkama bile bakmadım. Yine de (varsa) Allah belalarını versin, kul hakkı uygulamasının infaz edilişini görmek isterim.
Ocak ayının 13’ü, cuma gününe denk geldi. 13. Cuma katili belki kalbimi değil ama yüreğimi, bıçakla değil ama sözleriyle deşti. Çok sevdiğim ve beni aynı şekilde sevdiğini zannettiğim bu kişi, elimdeki verilerin yanlış olduğunu, kendisininkilerle karşılaştırdığında tutarsızlıkların kolayca görülebileceğini bildirdi ve mutemetle görüşme şansı vermeden, başka insanlarla bulmaca çözmek ihtiyacı içinde olduğunu söyleyerek telefonu kapattı. Ben de hayatımı kendisine kapattım ve yaklaşık 3,5 ay boyunca da açmadım.
Önce bir Apple ürünü kusurlu çıktı kutusundan, sonra da aldığım yeni masa. Ocak ayının büyük kısmını bu iki yanlışı düzeltmeye harcadım. Hırsla, öfkeyle, en doğrusu, en güzeli benim olmalı derdiyle. Aralık ayının son günlerinde görüyorum ki bazı şeyler düzelmiyor ve düzelmeleri de gerekmiyor. Bu satırları, o defolu masanın üzerinde yazıyorum ve bilin bakalım ne, mükemmel bir masaya ihtiyacım yokmuş.
Mutsuzluktan öleceğimi zannedip antidepresanlara sarıldığım, rüyalarımda hıçkıra hıçkıra ağlarken gerçek vücudumun da gözyaşı salgıladığı, Almodóvar filmleri ve Sex and the City’den güç topladığım haftalar, önüme gelenle tanışıp bazılarıyla soyunduğum günler ve geceler geçirdim. Hiçbiri ruhuma dokunmadı, hiçbiri iz bırakmadı. Ve acılar içinde kıvrandığım bir ocak ayı sona erdi. Şubatın getireceklerini bilmediğim için, daha kötüsü olamaz sanıyordum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder