5 Eylül 2010 Pazar

WENDA (2010) by ABDULLAH YAŞA-ALİ KEMAL ÇINAR-MEHMET SAİT KORKUT



Orta metrajlı üç filmden oluşan Kayıp’ta, köyündeki faili meçhullerden kaçıp ailesiyle birlikte şehirde yaşam kurmaya çalışan Diyarbakırlı bir gencin canını kurtardıktan sonra iş derdine düşmesini, bulunca da tüm insaniyetiyle aşkı aramasını anlatan ilk hikâye Abdullah Yaşa imzalı.

Gencin; kendini tatmin etme isteğiyle ona sataşan bir JİTEM üyesiyle yaşadığı talihsiz olay sonucu sevdiği her şeyi bir kez daha terk etmek zorunda kalışını ve temelde Kürt insanının düştüğü durum ile asker ilişkisini anlatan yirmi bir dakikalık film, oyuncularının doğal performansları ve hayatın içinden diyalogları ile ön plana çıkıyor.

Ev, iş, kahvehane arasında kısıtlı bir yaşam sürdürmek durumunda kalıp ufak mutluluklar peşinde kimseye zarar vermeden yaşayan Kürt başkarakterinin varlığına bile tahammülü olmayan kötü niyetli zihniyetin insanı çileden çıkartan rahatsız edici egemenliğini görüntülerden kalbimize yansıtabilen yapım; kısa sürede birçok cesur cümle kurmayı başarıyor.



Yirmi sekiz dakikalık ikinci film özellikle “Dolap” adlı kısa metrajıyla ne kadar sağlam bir yönetmen gözüne sahip olduğunu ispat eden ve arka arkaya sunduğu “İnfaz”, “Son”, “Şev-Gece” ve deneysel “Arınma” gibi kısa çalışmalarıyla çıtayı hiç düşürmeyen yönetmen Ali Kemal Çınar imzalı.

Nereli olduğunu bile bilmediği Aslı’ya duygular besleyen Kürt köy öğretmeni Kerem’in varlığından rahatsız okul müdürü, çocuklarla takıldıkları yerde anadillerinde konuşan bu adamdan hoşnutsuzdur. Müdürün peşine taktığı Toros marka arabanın anlamını bildiğinden tedirginliğe kapılan genç öğretmen soyunun talihsiz kaderinden fazla kaçamaz.

Kana bulanmış bu Kerem ile Aslı hikâyesi zaman kavramını yansıtışı, başkarakterlerine hayat veren genç oyuncuların keskin performansları, kusursuz çerçeveleri ve özellikle hayatın tüm güzel renklerini kaybedip siyaha ve beyaza teslim olmuş açılış sahnesinin ufacık ışıklarla çok şey anlatabilişi ile takdire şayan. Söz konusu sahnenin ölçüsü, kurgusu ve ekonomisi benim diyen uzun metrajda başarılamayan bir anlatım dili kurmayı beceriyor.

Aslı’nın çaresizliğinin insan yaşamını hiçe sayan acımasız ve bunalım dolu toplum düzenini eleştirmek amacıyla kullanılan Şarlo’da tezahürü gibi göndermelerle dolu yapım, Güneydoğunun bu en büyük şehrinde sessiz ve kederli ne çok acı yaşandığını umursamaz suratlarımıza çarpıyor.



Wenda’yı oluşturan otuz beş dakikalık üçüncü ve son kısım, “İrem” ile 2008 Hisar Seçkisine kabul edilen kısa filmci Mehmet Sait Korkut imzalı. Bir apartmanın üst katlarında yaşanan modern zaman insanı dertleriyle, zemin kattaki, halen temel bir hak olan özgürlüğüne dahi kavuşamamış Kürt kapıcı ailesinin dertleri arasındaki kontrastı yaratıcı bir şekilde kullandığı apartman boşluğu ve merdivenler arasından yansıtan yönetmenin filmi; ilk iki filmle benzer temaya sahip olsa da yan karakterler ve destekleyiciler ile onlardan biraz ayrı duruyor.

Ağır işlerde çalışmaktan hakkını savunacak takati kalmamış cezaevindeki kapıcının dışarıda hayat mücadelesi veren karısı Meryem gibilerle telefona cevap vermeme lüksüne sahip doktorun karısı gibiler arasındaki uçurum fırsat eşitliği üzerine birçok okumaya açık.

Dışarıda çocuklarla oynaması gereken Meryem’in oğlu Agit; babasının yaptırılamayan mezarının başında bakkal amcasının yönlendirdiği dine sığınıp Kur’an okumadan önceleri Allah’a yalvarırken bir yandan da çocuk aklının yettiğince babası için elinden gelen diğer şeyleri de yapıp “böcek çıkarsa baban da çıkar” gibi efsanelerin peşinde toprağı eşeliyor. Bu ufacık ayrıntı bile çocuklarımızın, genç zihinlerin nasıl yönlendirilebilir olduğu, bugün savaşan büyüklerin çocukken yaşadıkları-onlara hak görülen çaresizlik sonucu bu durumda oldukları üzerine kusursuz bir özet niteliğinde. Babası cezaevindeki Kürt kapıcı çocuğu Agit’i hor görüp oğluyla oynamasına izin vermeyen bir üst kat annesi, o an ülkemize nasıl bir zarar verdiğinin farkında olsa acaba kapıyı bu kadar rahat kapatabilir miydi diye düşünüyor insan.

Her gün onlarcasının önünden geçtiğimiz apartman denen beton yığınlarının bir tanesinin içinde bile böylesine sınıf ayrımı, hiyerarşi, fırsat eşitsizliği ve keder olabiliyorken; bunun topluma yansıması elbette “savaş”tan daha küçük karşılıklar bulamaz.



Elbette her üç filmin ortak imajı olan Diyarbakır Büyükşehir Belediyesinin sokakları durmadan silip süpüren kocaman araçları kan dökülmüş asfaltı temizlemeye yetmiyor.
Birbirlerinin filmlerine oyuncu olarak da konuk olan üç yönetmenin yakaladığı tematik bütünlük ve yine birbirlerinin senaryolarını destekleyen yalın ve güçlü metinleri ise Wenda’yı unutulmaz bir film yapıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

2023 - Kalan 6 Ay

Temmuz, on beş ay sonra spor salonlarına döndüğüm ve eğer bir kaza bela olmazsa, nasıl öleceğimi de öğrendiğim ay oldu. Bunun getirdiği duyg...