16 Ekim 2010 Cumartesi
DEVIL (2010) by JOHN ERICK DOWDLE *
Mahsun Kırmızıgül New York’ta Beş Minare(2010) filminin New York’ta geçen sahnelerini çekmeden-çektirmeden önce bu filmi izleyebilseydi eminim başka filmlerde gördüğü gibi yapıp Özgürlük Anıtı ve yolda yürüyen karakterleri başta olmak üzere sürekli birilerinin veya bir şeylerin etrafında kamerayla dönmek yerine, açılış sahnesindeki orijinal fikirden nasiplenirdi. Söz konusu açılış David Fincher’ın başını çektiği nesnelere fazlasıyla yaklaşma ya da içinden geçme etkisi yaratan efektlere hoş bir yorum ve birçok filmin denizden şehre yaklaşan açılış sahnelerine taze bir bakış getirmeyi başarıyor.
Süresinin yarıya yakınını bir asansörün içinde geçirme iddiası taşıyan yapım son yıllarda kendine hayrı olmayan M.Night Shyamalan’ın özgün fikrinden uyarlanmış. Shyamalan’ın isminden kelime oyunu yaptığı “Night Chronicles” üçlemesinin ilk halkası olan Şeytan’ın ne kadarının yönetmenin fikri olduğunu bilmiyoruz ancak içindeki dini ve ahlaki takıntıların onun zihniyle örtüştüğü aşikâr.
Film hiç de orijinal olmayan bir şekilde aynı asansöre binen beş insanın bozulan kabinde mahsur kalması ile başlıyor. Birbirini tanımıyor görünen bu beş kişinin kim oldukları ya da belki bu işte parmakları olabileceği üzerinden gerilim yaratmak yerine onları monitörden izleyen Güney Amerikalı güvenlik görevlisi aracılığıyla hemen filmin rengi belli ediliyor. Adam bu beş kişinin günahkâr olduğunu ve şeytanın onları almak için geldiğini söylediğinde elbette mantıklı polis dedektifimiz ona inanmıyor. Adı Şeytan olan bir film izlediğimizden ve ilk saniyedeki dış ses bile asansörde şeytan olduğunu anlattığından dolayı elbette biz güvenlik görevlisinin doğru söylediğini biliyoruz. Senaryo ise süreyi uzatabilmek için bu bilgiyi verdikten sonra katil kim oynamaya kalkıyor. Katilin kim olduğunun ne önemi var? Beş kişiden ilki yaralandığında herkes birbirini suçluyor ve ölümler başladığında hepsi panikliyor, herkes birbirinden korkuyor, ürküyor ama nafile. Onları öldüren şeytan. Ve kimi kullandığı önemsiz. Zaten kapalı alanda birbirini tanımayan insanların sırayla avlanırken birbirlerini suçlamaları fazlasıyla Saw(2004) kokarken bir de Testere serisinin aksine cinayetlerin zifiri karanlıkta işlenmesi etkiyi iyice azaltıyor. Son düzlükte hala bizi kabindekilerden birinin kişisel motivasyonuyla cinayet işlediğine inandırmaya çalışan metin iyice sıkıcılaşıyor. Saçmalamayı ise finale saklıyor. Şeytan’ın kimin içinde olduğu anlaşıldığında (kimse şaşırmıyor elbette) karakterlerden biri geçmişindeki suçu itiraf ediyor. Testere serisinin Jigsaw’u gibi suçluları kendi yöntemleriyle dünyada cezalandıran şeytanımız, pişman olup iyi yürekli birine dönüşen son adamı alamıyor.
Son cümlelerle başka bir varlık değil, bildiğimiz Tanrının zıddı olduğunun iyice altı çizilen asansördeki şeytan; kötülüğe çeken değil de kötüleri cezalandıran, bunu da onlara bir oyun oynayıp öldürdükten sonra yanına alarak yapan bir varlık olarak resmediliyor.
Açılış jeneriği dışında “Kesinlikle İzlenmemesi Gereken Filmler” adlı uzun listeye adını yazdıran yapım, uzak durulmayı fazlasıyla hak ediyor.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
2023 - Kalan 6 Ay
Temmuz, on beş ay sonra spor salonlarına döndüğüm ve eğer bir kaza bela olmazsa, nasıl öleceğimi de öğrendiğim ay oldu. Bunun getirdiği duyg...
-
Başlığın bile yeterince şok edici olduğunun farkındayım. Günlerdir arabesk soslu aşk nidalarımı okumaktan sıkılmışsınızdır belki düşüncesiyl...
-
“Carrie Bradshaw daha fazlasını istediğini bilen bir küçük kasaba kızıydı…” Hem edebiyat hem televizyon hem de sinema dünyasında başarılı ol...
M.Night Shyamalan dan umudumu kesmek istemiyorum :(
YanıtlaSil