Bu yıl yazmaya başladığım ancak tamamlamadığım üç yazı:
YOUTH
Gençliği geride bırakmış iki adam. Biri maestro,
diğeri yönetmen. İlki elini eteğini çekmiş, çalışmalarını sonlandırmış, tek
isteği hiçbir şey yapmamak. İkincisi ise ölmeden önce son bir film yapma
arzusunda, en iyi filmi, vasiyeti olacak bir yapıt bırakma çabasında. İkisi de
istediğini alamıyor sonunda. Paulo Sorrentino'nun yeni filmi Gençlik (Youth)
Filmekimi kapsamında izleticiyle buluştu.
Sorrentino iki yıl önceki başyapıtı Muhteşem Güzellik
ile tüm ülkelerden hayran edindi. Ritmik bir kurguyla, göz alıcı çerçeveleri
büyüleyici müziklerle harmanladığı, göstergelerle yürüyen, konuşmadan anlatan o
filmin ardından ne yapacağı merak konusuydu. Gençlik'in meziyetleri arasında en
büyüğü, başarı kazanmış öncülüne yüz vermemesi. Sorrentino hayranlık yaratan
anlatımını tekrarlamamış ve bambaşka bir şey deneyerek yine hedefe ulaşmış.
Gençlik, muhteşem bir senaryoya sahip. Tamamına yakını
İsviçre dağlarında bir otelde geçiyor ve kamera konuklar arasında dolaşıyor.
Çıkış noktası bu kadar basit, sonuç ise hayallerin ötesinde.
SICARIO
Sicario izlemek sigara içmek gibi. Meraktan
başlıyorsunuz. Prisoners ve Enemy ile akılları karıştıran Denis Villenvue'un
Cannes'da yerden yere vurulan yeni filmi. Benicio Del Toro'nun performansı
konuşuluyor. Sicario Tetikçi demektir diyor film ve paketin ağzını açıyor. Bir
grup polisin yaptığı hücre evi baskını ile ilk fırtı çekiyoruz, uzun uzun. Bu
sahne klasik kurgu anlayışına yüz vermiyor. Bitti derken cesetleri bir kez daha
gösteriyor. Beyaz bir kağıt silindir olduğunu bilmesine rağmen emin olmak için
bakıp durması gibi içenin eline, Villenvue gördüğümüzden emin olmak ister gibi
defalarca cesetlere kesme yapıyor. Kate'in yaşadığı deneyim herkesin malumu
olana dek ayrılmıyor olay yerinden. Benim tempom bu diyor, hızlı hızlı içip bir
tane daha yakmayacağım, belki bunu bile bitmeden atarım.
Sicario izlemek bir deneyim. Kate'in tavşan deliğinden
geçip (ya da beyaz tavşanı izleyip) geldiği yerde kapıda bırakmak zorunda
kaldığı ortağı dışında kimseye güvenmemesiyle temeli atılan tekinsizlik Amerika
Meksika arası bir otoyola çıkıyor. Kate bir sigara daha yakıyor ancak yarım
bırakmak istese de elindekini atabileceği bir yer yok. Bindiği araçtan çıkış
yok, o yaktı, o seçti gitmeyi ve nikotin artık vücudunda söz sahibi. Merak duygusu
gibi, korkarak olacaklardan, sürükleniyor.
CRONIC
Kronik, yalnız bir adamın öyküsü. Yalnız ve iyi
kalpli. David bir hasta bakıcı. Onu önce ailesinden biri gibi baktığı hasta
kızla görüyoruz. Kızın ölümünün ardından yeni bir hastaya geçiyor, sonra bir
başkasına. Hasta öykülerinin amacı, az konuşan David'i tanımamıza yardım etmek.
David özel bir insan. Cannes 2015 En İyi Senaryo ödüllü Kronik, David'in
hikayesi.
David baktığı hasta kızı barda tanımadığı insanlara 21
yıllık karısı olarak anlatıyor. Yaşlı, felçli mimarı kardeşi olarak. Onlarla
gerçekten ilgileniyor. İşini iyi yapmak ya da profesyonellik değil sözünü
ettiğimiz. Günlük yaşamını tek başına idame ettirememeye başladı diye aile ve
akrabaları tarafından bir köşeye atılan, yük olarak görülen insanları sahipleniyor.
Onların en yakını oluyor. Para için, işi bu olduğu için değil. David böyle bir
insan.
Elbette her insanda olduğu gibi, David'in de
gördüğümüz hale gelmesi bir süreç ve süreç incelikle işleniyor senaryoda. Laf
aralarında, seyirci dışında herkesin bildiği ayrıntılar olarak. Tane tane
birleştiriyoruz parçaları ve tablo finalde netleşiyor. David'i o kadar iyi
tanıyoruz ki sonunda. Banliyö kaldırımlarında yaptığı koşunun intihar olduğunu
gözlerinden anlıyoruz. Hayır, bu açık uçlu bir final ya da şok edici bir kaza
değil. David o yemyeşil yol kenarında bir araç kendine çarpsın diye dikkatsizce
koşuyor. Gördüğümüz en iyi finallerden biri bu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder