Gurbet’te
işler zordu. Dil, yol, iz bilmiyordu Eckerö. Anadili ve doğduğu ülkenin resmi
dili arasında bocalayan bir ergenken, iki dilli eğitim verilen Gurbet’e
taşınınca rüyalarını dört dilde görmeye başladı. Babası olacak adam gün boyu
çalışıp kazandığı paranın tamamını elinden alıyor, iyi davranmıyordu. Baba
olmuş adam uzun zaman önce ülkesini bırakıp Gurbet’e giderek oralı bir kadınla
evlenmiş, çocuklanmış, iki yıl sonra da boşanmıştı. Geride bıraktığı kadına,
Eckerö’nun annesine hep “yakında, sonra, daha sonra” demiş, bekletmişti. Geride
kalan kadın bir süre sonra kocasından ümidi kesmiş, araları bozulmuştu.
Kocasından darbe yiyen kadınların çoğu gibi yastığa yorgana ve çocuklarına
sarılmıştı. Belki de bu nedenle Eckerö için annesi, annesi olmuş kadın için de Eckerö
çok önemliydi. Eckerö’nun sırayla söylemesi bile yorucu hayallerinden biri de
annesini yanına almak, Gurbet’te beraber yaşamaktı bu nedenle ama elbette “yakında,
sonra, daha sonra” diye-dene geçiyordu zaman. Zaman.
Gurbet’te
işler zordur. Hayatta kalmak istiyorsanız uyum sağlamalı, güçlü yanlarınızı öne
çıkarmalı, tutulan taraflarınızın tutulmasına izin vermelisiniz. Eckerö şanslı
bir gençti, genetik vergisi birden fazla tutulmaya değer tarafı vardı, baktı
ilgi görüyor izin verdi, tutan tutana oldu sonra. Sonra, Başkent’te
sevgilisiyle yaşadığı bir buçuk yıldan sonra yani, bağımsızlığını ilan etti.
Artık reşit, bağımsız ve halihazırda bedenen şanslı idi.
Eckerö
ile yan yana gelirseniz saatlerce anlatabilir size yaptıklarını, yapacaklarını.
Mesela sevgilisinin yanına taşınmak için babasının şehrinde yarım bıraktığı
meslek okuluna döneceğini söyler size. Atılmıştır okuldan ama dönecektir işte.
Gurbet’in dilini mükemmel konuştuğunu iddia eder ama yazıların çoğunu okuyamaz.
Bu eksiğini kapatacaktır. Gurbet’in ikinci resmi dilini çok sevdiğini size
alıntılayarak bildirir, onu da öğrenecektir tabi ne zannettiniz, İngilizce
öğrenecek olduğu gibi. Hayallerini gökyüzü süslemektedir. Uçakları kullanan
insanlardan olmak ister, o olmazsa uçaklarda çay kahve servisi yapan
insanlardan olacaktır, o da olmazsa uçakta oturup bir yerden bir yere giden
insanlardan olabilir bu yaz. Belki bu yaz değil de gelecek yaz, ee, şey,
annesine memleketinde bir ev aldı da borcu var azıcık, hani bir gün memleketine
dönerse orada yaşayacak annesiyle –e hani annesini yanına aldırıyordu di mi ama
karıştırmayın şimdi bunları siz- saçı nasıl olmuş dersiniz? Evet, kestirmesi
lazım, boyatması lazım, çok uzadı, bütün parasını bakım ürünlerine harcasa da
zaman geçiyor işte-zaman bedenlerimizin düşmanı, saçımızın da. Yapacağı çok şey
olduğunu söyler durur Eckerö ama şimdi işe gitmesi lazım. Saat 22:00’ye kadar
çalışacak, bir saat sonra da ikinci işine gidecek. Arada telefonu var işte
elinde, her arada derede telefonu, hayalleri, telefonu var. Vakti yok şimdilik
anlayacağınız ama hayalleri var. Daha 21, 21, 21, 21’di(r).
“Artık seninle bir arada olmak
zor
Çok denedim yapamıyorum
Katlanmayı bilirdim çekilir
gibi olsa
Söyledim ya, duramıyorum”
Ona
biraz zaman lazımdı. Sessiz kıyamet gibiydi. Kendinden kurtulması lazımdı.
Sanki ihanet gibiydi. Biraz vefa biraz huzur olsun yeterdi, başka bir şey
istemezdi. Biraz sevilse biraz yüzler gülse yeter, sevdiğiyle ölüme giderdi.
Sevdiği. Kimi seviyordu Eckerö? Bir buçuk yılını geçirdiği pedofil hayat
öğretmenini mi? Evet. Onu çok sevmişti, gözünü onunla açmıştı, hayatı onunla
tanımıştı, Eckerö için ona bir harf bile öğreten herkes değerliydi ama geride
kalmıştı o insan işte artık. Sonrası otel odalarında networking. Eckerö’ya
sorarsanız çok insanla tanışmasının sebebi bu. Kimin ne zaman lazım olacağı
belli olmaz. Onun sizin gibi bir masası, title’ı, kariyeri yok henüz. İş
arkadaşları, komşuları, mahalleden tanıdıkları, kahveden ya da hamamdan
aşinalıkları yok. Onun yattığı, yatacak gibi yaptığı, yatmak üzere çıkılan
yolda bildiği kişileri var. Hem de sadece seks yapmanın enseste girmeye başladığı
az nüfuslu Gurbet’te değil, tüm dünyada. Borç, neşe, eşlik alabileceği insanlar
var telefonunda. Hepsine laf yetiştirmekle, hepsine çiçek dağıtmakla meşgul. Kimseyi kırmaya gönlü razı değil. Buna zamanı var, kendini geliştirmeye yok. Ya da
kendini geliştirme şekli Voltran.
“Ben seni azat ettim sen de
azat et, hakkımı helal ettim sen de helal et” deme şansınız yok Eckerö’ya. Nereye gideceksiniz
ki hem? Onun insan koleksiyonunun bir parçası olarak kalmalısınız. Sizi
sevgilisi yapmak isteyebilir ya da aşığı, belki yatak belki oyun belki bardan
arkadaşı. Sizi Facebook’tan, Instagram’dan, Snapchat’ten, Tinder’dan,
WhatsApp’dan, Viber’dan, Tango’dan –adını siz koyun- ekler, hayatına ekler.
Kaçamazsınız. İnsan kaybetmeyi sevmez. “Görüşüyoruz ya, her gün konuşuyoruz”
der, herkesi böyle tarif eder.
"Eckerö Line 1"de kaldığımız yere dönelim.
Dördüncü
saatte Eckerö Gurbet'e, evine döner ama İstemez'in onda kalmıştır yüreği.
Gördüğü anda tutulmuştur Eckerö’ya. Gördüğü en tatlı şeydir bu sanki bütün
ihtişamına karşın. İhtişam, ne de olsa ukalalık getirir. Eckerö ise anlayışlı,
sevecen, sahiplenen, sarılan, tüm aksilikleri görmezden gelen, gülen,
neşelendiren, sarılan, sözler veren, sözler isteyen, istemeden kandıran,
sarılan, öpen, övmekten gocunmayan, yüceltmeyi seven, kalbini bir çırpıda
gösterip acılarını ziyarete açan, sarılan, sımsıkı sarılan biridir. İstemez’in
dayanması güç özelliklerdir bunlar. Dördüncü saate girildiğinde Eckerö Gurbet’e
döner, İstemez yalnızlığına.
Devam edecek…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder