31 Ağustos 2013 Cumartesi

PHANTOM (2013) by TODD ROBINSON *




Belgesel ve televizyon işleriyle tanınan, en son yedi yıl önce John Travolta’lı Yalnız Kalpler (Lonely Hearts) ile perdede karşımıza çıkan Emmy ödüllü Todd Robinson; üçüncü uzun metrajı Hayalet (Phantom) ile bu hafta sinemalarımıza konuk oluyor.

"Phantom/Hayalet" filminin eleştirisini Ters Ninja için yazdım. Yazının tamamını Bu Hafta Vizyona Giren Filmler (18 Ekim 2013) başlığı altında okuyabilirsiniz. (link söz konusu günde aktive olacaktır)

ALEX CROSS (2012) by ROB COHEN *




Rob Cohen’i nerede bırakmıştınız? İlk Hızlı ve Öfkeli filminde mi, Vin Diesel’den Bond yaratmaya çalıştığı Yeni Nesil Ajan’da mı, Sony’nin 60 milyon dolarını batırdığı Görünmez Savaşçı’da mı yoksa Mumya serisinin sonunu getiren Mumya: Ejder İmparatoru’nun Mezarı’nda mı? Yeni filmi Alex Cross karşınızda.

26 Ağustos 2013 Pazartesi

29. YAŞIMI NE YAPTIM (Üçüncü ve Son Bölüm)





Yeni yılın ilk kararı, Arzu’yu dinlediğim günleri saymamaktı. Nasıl olsa her gün dinliyordum. Kiremit rengi çantam geldi. Bir kandırıkçı işten atıldı. Yenileri hayatıma girmeyi denedi, şarap eşliğinde kavurma yendi. Spor, Migros, filmler, 550 hasta, uyku, holter, efor, 1-2 ventriküler ekstrasistol, Fringe’in son sezonu, İstanbul, Fil’m Hafızası’ndan arkadaş edinmece derken günler geçti. Astoria, Anthill, Rixos Bomonty gibi yerlerde ev aradım. Sevilenin mezuniyet sınavı için otobüsle Ankara’ya gittim, büyük ihtimalle sonraki on yıl gitmem. Hele ki Teppanyaki Alaturka deneyiminden sonra.




İskenderun’da düğün, Arsuz, Maraş’ta düğün, Laurence Anyways, diş implantı sorunsalı, Hitchcock DVD’leri, Grey’s Anatomy seksleri, Antep’te nişan, iddia, hastanenin bana veda gecesi düzenlemesi ve ardından yaşananlar, Ninja Yazar olarak ilk yazımın “Dupa Dealuri” olmasının verdiği sevinç, iş görüşmeleri, Megapark’ta son nöbet, !F İstanbul Festivali, Beyrutlu, Benim Çocuğum, Kült ile Oscar Night, Fatih Özgüven ile öğle yemeği, Uzunoluk ile anlaşma, istifa dilekçesi, borç dağıtmaca, kartvizit tasarımı, yan apartmandaki gizemli PDR uzmanı, fabrika gezmeleri, saadet zinciri, şarap sofrası, Slow Food akımı, Murat Boz’un kankası ile dumur, İstanbul Film Festivali açılış gecesi, herkesin hesabı bana ödetmesi, şehir dışına kahvaltılara gitmeler (samimiyet fazlası), Mezitli, Yorum İstanbul, IKEA talanı, ev alış ve ev alışverişi, Türk ustaları ile kavgalarım, üzerime 52 tapu olduğunu öğrenişim, İstanbul-Maraş-İstanbul-araş-İstanbul-raş, birilerinin doğum günü için çabalamaca, tüm zamanların en büyük anneler günü hediyesi, Grey’s Anatomy sezon finali, çok iyi niyetli bir yazar ile arkadaşlık başlangıcı, KVC uzmanlığı adayı gerzekle arabada eski çamlar altında, Bodrum Holiday Resort & Spa, tek başına şişe Bailey’s, iki günde üç kişi, İstanbul’daki evimde tek başıma iki hafta(mükemmeldi) ve -aş… Bir yaş daha böyle harcandı, bitti. Kaldı 70 yılım bu dünyada.



Şöyle bir bakınca; bir yıl çok kısa gibi. Yaptıklarıma bakınca, epey vaktim olmuş gibi. Çok yavaş ilerlemişim ama ilerlemişim sanki. Kalp kırıklarımdan kurtulmuşum, Ters Ninja’da yazar olmuşum(47 yazım çıktı bile), Antrakt Sinema Gazetesi’nde yazar olmuşum(8 yazım çıktı bile), basın gösterimlerine davetiye almaya başlamışım, şirketlerin tanıtım yazdırmak için DVD gönderdiği yazar yapmışım kendimi. Ülkenin en mega kentinde hiç de küçümsenmeyecek bir ev sahibi olmuşum, hiç kimsenin hayır diyemeyeceği kadar parayı ideallerim için elimin tersiyle itebilmişim hatta birinin sevgilisi olabileceğimi anlamışım. Uzun süre ya da kısa. Ama platonik türünün dışına çıkıp normale yaklaşmaya başlamışım. Aynı kişiyle üçten fazla kez yatağa girmeyi becermişim. Üstelik beş yıl öncesinden, hatta on yıl öncesinden daha iyi görünüyorum. Hücrelerim daha yaşlı belki, saçım dökük ve beyaz kaplı ama her zamankinden daha fit, daha sağlıklı ve daha estetiğim. Hepsini 29. yaşımda başardım. Bütün dünya bir araya gelip istediklerimi yapmama engel olmaya çalışsa da, ben galip çıktım.

Mutsuzluktan da ölmüyorum üstelik. Mutlu değilim belki ama mutsuzluktan ölmüyorum. Daha serin yaklaşıyorum acılara, eksiklere, ihtiraslara. Bugünün kıymetini biliyorum.

24 Ağustos 2013 Cumartesi

29. YAŞIMI NE YAPTIM (İkinci Bölüm)




İşyerinde seks yapma konusunda kendi kurallarımı yazdım. İşe yarar olduklarından emin olmak için defalarca deneme yaptım. Aile büyüğüme doğum günü için on hediye aldım ve büyük bir organizasyona giriştim. Mutlu ettim. Onun beni asla edemeyeceği kadar. Filmekimi için İstanbul’a gittim. Bazı burnu havada yazarlarla çay içtim. Porno yıldızı olma yolunda yeni numaralar denemek için, İstanbullu olmaya karar vermiş ex-tanımsız’ımla görüştüm. Kırık bir kalp öyküsünün evinde uyudum. Yeryüzüne inmiş bir melek ile günlerce gezdim, tozdum.



Cafissimo aldım, kahve canavarı oldum. Mahkemeye çıkıp bir hasta yakınına dersini verdim. Nöbet arası vakitlerimi cinsellik+kahve+davetler+içki ile doldurdum. Herkese çok kötü davrandım. Filmekimi için Gaziantep’e gittim. “Beasts of the Southern Wild”ı izledim. “Dupa Dealuri” adlı başyapıtı da. Çok güzel insanlarla. Kalbimin parçasıydılar, evlerinin bir parçası oldum. Beypazarı Kurusu geldi memleketinden. Windows 8 aldım. Bağ evinde şarap tattım. Öteki Sinema’da bir günde iki yazım çıktı. “Olur mu olmaz mı”lar hayatımın sağından solundan geçip durdu. “Açlık Oyunları” serisini okudum. İşyeri Hekimi olmaya karar verdim. Antep otobanında, arabada Beckham’ım sıyrıldı. Şirket kurma düşüncesi başladı. Kasım ayında yeniden spora başladım, evde, minimal. Ona ait her şeyi çöpe attım. Birilerinin düğünlerine gittim. Aile saadeti yaşamak için İzmir’e gittim. Ümit Ünal söyleşisine katıldım. Kumru yedim. Turistik seks yaptım. Bilmem kaçıncı kez Adana’ya gittim. Nöbetlerde önüme gelenin ağzına ettim. Günlerce evden çıkmadım. Diziler izledim. Arkadaşımın tiyatro oyunu için bilet sattım, sayesinde güzel bir oyun izledim. Çalıştığım hastaneye istifamı resmen ilettim. Yağmur altında Maraş yollarında otuz kilometre boyunca düşük hızla araba sürüp, elimle saç çektim. Annem ufacık bir ilaç yüzünden ölümden döndü. Biri bana zorla faturasını ödetti. Basın gösterimleri arası mekik dokudum. SAW’dan ilk kez uçtum. Lounge ne demek, gördüm. Birine daha ihtimal verdim, içimi ısıttım. 14 saatte 448 hasta baktım. Yeni yıl arifesini Antep’e giderek değerlendirdim. Bütün gün satın aldım. Yılbaşı gecesi Jack Reacher izledim.

(Devam edecek...)



29. YAŞIMI NE YAPTIM (Birinci Bölüm)





26 Ağustos 2012 Pazar, en kötü doğum günlerimden biriydi. Gece yarısı yeni yaşıma, normalde gitmeyi sevmediğim yüksek yere konuşlanmış bir kafenin otoparkında, tek başıma girdim. Hazır limonata içip arayanlarla konuştum. Taşınması güç dizüstü bilgisayarımdan anlamlı şarkılar dinledim. Bir saat dolmadan sıkılıp eve döndüm. Sabah uyanır uyanmaz Maraş’ta duramayacağımı hissedip, aile büyüğümle Antep Vagon Cafe’ye kahvaltıya sürdüm. AVM gezdim, ALŞVRŞ yaptım, İmam Çağdaş’ta berbat bir yemek yedim. Dönüp Maraş için bile salaş bir pastaneden ucuz pasta aldım. İki pasta. Bir “sonradan akraba”mla aynı gün doğduğumuzdan, birlikte doğum-günü-akşamı kutladık. Orta t-shirtler, pazar malı şortlar, doldurma parfümler felan geldi hediye niyetine. Beklediğimden çok az kişi aradı. Beklediğim bir kişi elbette aramadı. Ağlamadım.



Yeni yaşımın ikinci günü acil servis nöbetiyle geçti. Gece yarısı çıktıktan sonra kandırıkçı biri + sevişmek istediğim birini alıp bir yerlere gittim. İki gün sonra, aslı olmayacağı için suretini öptüm. Suriye olaylarından nasibimi aldım. Yine de aslına yazmamı durduramadım. Filmler izleyip nöbetler tuttum. Kandırıkçılarla bedava yemekler yiyip acımı anlattım. Bazı günler sadece uyudum. Nöbet yorgunluğum içime kapanmama eklendi.



Bir tanıdığın şehre düşen kardeşiyle ilgilendim. Başka bir tanıdığın ailesini yemeğe davet ettim. Aile büyüğümle İstanbul’a gittim. Öğrendiğim kadarıyla, 35 yıldır görmediği şehri gezdirdim. Ayaklarımızda kara sular, bol bol kavga ettik. Onu Maraş’a atıp Altın Koza için Adana’ya gittim. Basın kartımı aldım, Türk filmlerine daldım. Yeşim Tabak’ı oteline bıraktım. Bir diş hekimiyle karanlıkta uzandım. Tüyap’taki ödül törenine bir süredir konuştuğum, Maraş’a düşüşe geçmiş sevgili adayım geldi. Çimler üzerinde gördüğüm anda yanlış insan olduğunu anladım. Elimden geleni yapacak olsam da, Koza’dan ödülsüz döndüğümü biliyordum.

(Devam edecek...)


 



THE COMPANY YOU KEEP (2012) by ROBERT REDFORD ***




Geçmişin Sırları; beş yıldır beyazperdede göremediğimiz başarılı oyuncu Robert Redford’un yönetmen olarak dokuzuncu çalışması. Yönettiği ilk film olan Ordinary People ile 32 yıl önce Oscar kazanan Redford, 77 yaşında ve üretmeye devam ediyor.

"The Company You Keep/Geçmişin Sırları" filminin eleştirisini Ters Ninja için yazdım. Yazının tamamını Bu Hafta Vizyona Giren Filmler (23 Ağustos 2013) başlığı altında okuyabilirsiniz. 

2023 - Kalan 6 Ay

Temmuz, on beş ay sonra spor salonlarına döndüğüm ve eğer bir kaza bela olmazsa, nasıl öleceğimi de öğrendiğim ay oldu. Bunun getirdiği duyg...