34. yaş günüm
gerçekten güzeldi. Organizasyonu üstlenen kişi varını yoğunu ortaya koymuş,
davetliler de onu kırmamıştı. O gün yaptığım huysuzluğu düşünürsek, hak
ettiğimden fazlasıydı bile diyebilirim. Sabah çekirdek kadroyla mükellef bir
kahvaltı, bugüne dek benim için yapılmış en kalabalık sürpriz doğum günü
buluşması, aşırı pahalı bir restoranda önceden hazırlanmış menü ve birbirinden
güzel hediyeler…
Yeni yaşımın ilk
filmi, Türkiye’de bir sinemada altyazısız izlediğim Despicable Me 3 oldu.
Manidar çünkü hayatıma bir sürü ana dili İngilizce olmamasına rağmen günlük
hayatta anlaşabilmek için İngilizce konuşan insan girdi: Türkler, İranlılar,
Almanlar, Fransızlar, Suriyeliler… Ve daha çocuksu davrandığım, daha çok çocuğa
maruz kaldığım bir yaş oldu.
Yeni yaşım için ilk
kararım vejetaryen olmaktı. En büyük değişikliklerden birini beslenmemde yaptım
yani. Kırmızı et, tavuk, balık bir anda hayatımdan çıktı ve bir yılın ardından
gururla söyleyebilirim ki bir daha da girmedi, girmeyecek. Üç öğün tükettiğim
gıdalar (demeye dilim varmıyor) şimdi kokularıyla midemi bulandırıyor. Daha
dinç, daha sağlıklı hale geldim (bkz. Lipid profilim).
34. yaşıma
girdiğimin ertesi günü iki litreye yakın filtre kahve tükettim ve yıl boyunca
da kahve tüketimim hep çok fazla oldu. Kahvenin zararları ortaya çıkacaksa, bir
an önce çıksın çünkü maruziyetim büyük.
Nişantaşı’na kademeli
taşınma sürecim “aynı şeye daha fazla ödemeye alışamamam” nedeniyle kötü
başladı. Aynı kalibrede spor salonuna neden 250TL fazla veriyorum, aynı kahveye
neden yüzde 30 fazla ödüyorum, arabamı koyacak yerim vardı benim neden otopark
ücreti ödüyorum diye diye sinir sahibi oldum. Yeni çevre her “e hadi Socrates’e
geçelim” dediğinde boyalı sıvılar içerek 100TL fakirleşmek de alışamadığım
şeylerden oldu. Nişantaşı balonunun ne olduğunu kötüsüyle kötüsüyle öğrendim ve
o bölgede hizmet sektöründe olup Beyaz Türkleri kullanan avam tabakadan
iğrendim.
The Golden Girls,
Vicious, Please Like Me gibi diziler izlemeye başladım (zorla), hayatımda ilk
kez yüzük taktım, hayatımda ilk kez yüzük aldım, evimi satmaya çalıştım-çok
çalıştım-başaramadım.
Kendi evime uğramaz
oldum, belki haftada bir, o da çamaşır yıkamak için. Her gün her saniye bir
program, oradan oraya koşturmaca, bir saniye popo üstüne oturmamaca derken ben,
ben değildim artık. Kahvaltıya onu çağır, kahveye buna git, sinema için
şunlarla buluş… Kendi evimde kalmadığım için uykusuzluk günün en önemli konusu
haline geldi; bugün bir saat uyudum, bugün üç saat -oo, çok iyi-, amma ses
yaptı üst kat, sokaktan ne gürültü geldi be, martı sesi mi o hiç durmuyor
derken kronik uykusuzluktan çöktüm. Nişantaşı’ndan nefret ettim.
Yazmam için teklif
gönderen iki dergiden ikisi de asla çıkamadı, yazılarım boşa gitti.
Galeriler,
açılışlar, basın toplantıları dönemi yine oldu ama kısa sürdü. Bu sene pek
cemiyet insanı olmadım çünkü gerçek cemiyet insanlarıyla tanışıp soğudum.
Adana Film
Festivali’ne vejetaryen olarak katıldım. Hey gidi Eyvan hey! Filmler çok iyiydi,
ilk defa otel de öyle. Son gün üniversite günlerimin simülasyonunu yaşadım,
güzeldi.
Ekim başında İtalya’dan
bir yıllık vize alıp Roma’ya gittim. İki kişi, havalimanına Uber ile ulaşım
dahil 219,42TL ödedim Roma’ya gitmek için. Bunu özellikle yazıyorum çünkü şu an
bu fiyata ancak Sabiha Gökçen’e taksiyle gidiliyor. 11 ayda geldiğimiz nokta
bu. Roma’yı ikinci gidişimde daha iyi öğrendim, daha az sevdim, bir daha asla
gitmesem aklıma gelmez.
Film izlemeden film
festivali geçirmenin nasıl bir şey olduğunu gördüm: Istırap! Antalya yanlış
programlama ve film sayısının azlığıyla, Malatya salon ve seyirci
kalitesizliğiyle bunalttı. Ne gereği vardı bilmiyorum ama Christopher Walken,
Juliette Lewis, Michel Hazanavicius, Danis Tanovic falan görüp gelmiş oldum.
Malatya’dan da kayısıyla dönmüş oldum, hepsi kurtlu çıktı, geri gönderdim,
yerine yolladıkları da kurtlu çıktı. Bir tek uçak düşmedi yani.
Hayatımda ilk defa
masaj yaptırdım, bir daha yaptırmam.
Son beş yılın en
düşük seks rakamlarını gördüm. Tek kişi, hiç kişiymiş.
Zorlu PSM’de ve Küçükçiftlik
Park’ta iki kez Nazan Öncel dinledim. Yeni albümün iyi oluşu sayesinde
barıştık.
Gidiş dönüş 254TL
maliyetle Budapeşte gördüm (bkz. Roma ve yükselen döviz kuru paragrafı).
Hayatımda ilk kez operaya gittim. Şehir vasat. Yedik, içtik, yürüdük. Bir daha
gitmesem aklıma gelmez.
Yılbaşı çekilişinde
hayatım boyunca kazandığım en büyük ödülü kazandım ama AtlasGlobal denen saçma
şirket iflasa gittiği için vermedi.
İkinci kez Paris’e
gittim. İlkinden daha çok sevdim. Özellikle çocukluğumdan beri istediğim
Disneyland gezisi ve Burgonya’da 150 ve 300 yıllık iki çiftlik evinde
geçirdiğim Noel çok güzeldi. Ocakta Tajin, ellerde şarap, projeksiyondan duvara
yansıyan Some Like It Hot, muhteşem bir ev, en yakın yerleşim birimi iki saat
uzakta, mutlak sessizlik, çok kaliteli insanlar… Mutluluğun mekanla çok ilgisi
var.
Le MoMA à Paris sergisini
Fondation Louis Vuitton’da görmek için yağmur altında iki saat bilet kuyruğunda
beklemem, sanat uğruna yıl boyu harcadığım en büyük çaba oldu.
Yılbaşı gecesini
sevdiklerimle, üç farklı evde ama sönük geçirdim. 2017’deki 365 günü 102,5 gün
işe giderek, 207 gün spor yaparak (365km. koşarak hedefimi tutturdum bu kez),
100 gününde alkol alarak, 18 farklı insanla buluşmayı 107 kez sekse çevirerek,
235 film ve 52 farklı diziden 691 bölüm izleyerek tamamladım.
(Devam edecek…)
33. Yaşımı Ne Yaptım (Birinci Bölüm)
33. Yaşımı Ne Yaptım (İkinci ve Son Bölüm)
32. Yaşımı Ne Yaptım? (Tek Bölüm)
33. Yaşımı Ne Yaptım (Birinci Bölüm)
33. Yaşımı Ne Yaptım (İkinci ve Son Bölüm)
32. Yaşımı Ne Yaptım? (Tek Bölüm)
31.
YAŞIMI NE YAPTIM? (Birinci Bölüm)
31. YAŞIMI NE YAPTIM? (İkinci Bölüm)
31. YAŞIMI NE YAPTIM? (Üçüncü ve Son Bölüm)
30. YAŞIMI NE YAPTIM? (Birinci Bölüm)
30. YAŞIMI NE YAPTIM? (İkinci Bölüm)
30. YAŞIMI NE YAPTIM? (Üçüncü ve Son Bölüm)
31. YAŞIMI NE YAPTIM? (İkinci Bölüm)
31. YAŞIMI NE YAPTIM? (Üçüncü ve Son Bölüm)
30. YAŞIMI NE YAPTIM? (Birinci Bölüm)
30. YAŞIMI NE YAPTIM? (İkinci Bölüm)
30. YAŞIMI NE YAPTIM? (Üçüncü ve Son Bölüm)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder