29 Aralık 2015 Salı

31. YAŞIMI NE YAPTIM? (Üçüncü ve Son Bölüm)

-->

Acil nöbeti tutmamaya yeminim olmasına rağmen yoğun ısrar ve maddi sıkıntı nedeniyle Üsküdar’da nöbete gittim. Elbette aşırı gergin davranıp kavga ettim ve işi bozdum. Rafinera ile tanıştım ve bir daha bırakmadım. LOTR Extended Cut. On yıl yetecek kadar çorap ve iç çamaşırı aldım. Arka arkaya başarısız tanışmalar ve cinsellik yaşadım, kendimden soğudum. En iyi kadın dostumla son olduğunu bilmediğim güzel günler yaşadım.

Para hesabı yapmayı bıraktım. Kişisel bakımlar, pahalı yemekler, metroda kusacak kadar sarhoş olmalar, aynı gün üç kişiyle tanışmalar falan derken İstanbul’un hızına ayak uydurduğum bir dönem oldu yine, sonra yoruldum. HDP’ye oy verdim. Ümitlendim. Ümitlerim boşa çıktı. Yalnızlık hissi canımı acıtmaya başladı. Hatalı buluşmalar yaşadım. Sense8 yılın en iyi dizisi oldu benim için. Daha fazla hata yaptım, daha da kötü performanslar sergiledim, daha fazla partiledim. Voleybolcuların salak olduğuna inanmazdım, ikna oldum. Üçüncü kalp sızımı, iffetli davrandığım için kaybettim.

Yeni bir dinle ilgilenmeye başladım. Yürüyüş yapmak istediğim için gaz yedim, polis şiddetine tanık oldum. Yatakta “sevgilimi aldatmak için gelmiştim ama yapamayacağım” diyen gördüm. Gece yarısı tek başıma üç orta boy pizza yiyecek kadar iştah kontrolümü kaybettim. Grey’s Anatomy’nin iki yıldır biriktirdiğim bölümlerini izledim. Temmuz başında yine istilaya uğradım ve hayat üç hafta durdu. Tekirdağ, Gelibolu, Eceabat, Çanakkale, Geyikli, Bozcaada, Lapseki denen yerleri gördüm. Hande Yener’i canlı dinledim. Goran Bregovic’i canlı dinledim. İlkini beğendim, ikinciyi hayır. Kalori hesabı yapmaya başladım. Dördüncü “işte bu” dediğimi fazla elit ve çok yönlü olduğum için kaçırdım, filmlerdeki “ekmek almaya çıkıp dönmedi” klişesi başıma geldi.

31. yaşımı harcadım.

28 Aralık 2015 Pazartesi

31. YAŞIMI NE YAPTIM? (İkinci Bölüm)


Yılın ilk günlerinde, seksi olmamanın ne demek olduğunu yakından gördüm. Bir insan ne kadar uğraşırsa uğraşsın itici olabiliyordu işte, kaçtım. Ev istila altındaydı ama yine de çok sevdiğim dostumla alkollü kaçamaklar yapabiliyorduk. Dostlardan zevk almak hususunda evin istila altında olmasının, beynin istila altında olmasından daha engelleyici olmadığını ise aralık ayına dek öğrenemeyecektim.

Çocukluk kahramanım The Flash’ın yeniden çevrimini izlemeye başladım.
                   
Her gün alkol, her gün biri, her gün spor. Diziler, filmler, bol hasta bakmaca, İstanbul karıyla tanışmaca derken yılın ilk “ısınacağım” insanıyla karşılaştım. Sosyal, kültürel, fiziksel ve zeka kapasitesi standartlarımın çok çok altında olmasına rağmen ufak bir vurgun yaşattı bana ve elbette istemedi beni üzerine düştüğüm için. Aylar sonra yalvararak döneceğini ve yattığımızda tiksinerek kaçacağımı bilemiyordum elbette.

Utopia adlı harikulade diziyle tanıştım, ilkokul arkadaşımın ne için evlendiğini asla anlayamayacağım avukat kocasının iğrenç davranışlarına maruz kaldım, Maraş’tan misafirlerle balık yedim, spor yapıp mantı tıkınmak gibi uyumsuz davranışlara devam ettim, Kadıköy Sahne’de Feridun Düzağaç dinleyip kendimden geçtim, çok kötü oyunlar izledim, vücudunda mantar olan insanların kendilerine dokunmamı beklemelerine şaşırdım, bir Murakami kitabına daha, Yaban Koyununun İzinde’ye başladım, yılın en iyi filmi olacağını bilmeden Foxcatcher izledim, AKP’li insanlarla seks bile yapılmayacağını öğrendim. Roma, Vatikan, Floransa, Venedik, Verona içeren bir tura katılıp rezil oldum. Yılın ikinci en iyi filmi olacağını bilmeden (en iyisi olur diyordum) Jupiter Ascending izledim, ikinci kalp çarpıntımdan RTE’yi sevdiği için soğudum, Tuna Erdem yüzünden babamdan kalma deri eldivenlerimi kaybettim, !f başladı, partiler, after partiler derken zaman geçti. On yıllık sürücülük hayatımın en korkunç trafik kazasını geçirdim. 50 Shades of Grey filmi fazla duygusal çıktı ve günlük yaşamımı epey etkiledi.

Yılın en güzel tatili olacağını bilmeden Berlin’e gittim. Dokuz gün boyunca oralı gibi yaşadım. Çok acayip şeyler deneyimledim.

Bir anda yüze yakın yeni kitap ve DVD sahibi oldum. İstilacımla her gün kavga eder oldum. Evime bir sürü yeni şey aldım. Yatak odasına yalıtım yaptırdım. İstanbul Film Festivali başladı. İçtim, çok içtim. İstila sona erdi. Temizlikçi buldum. Operadaki Hayalet’i izledim. Yılın son aylarına damga vuracak saçma sapan bir insanla tanıştım. Partiden partiye koştum. İçtim, çok içtim. Samsunlular yatakta çok iyi olduklarını bir kez daha kanıtladılar. Şişmanlarla olmayacağına emin oldum. Barselona’ya gidip harika vakit geçirdim, Filipinliler falan, Rötarların Kraliçesi olmaya başladım, Renksiz Tsukuru Tazaki ve Hac Yılları’nı okudum, günde iki antrenman yapmaya başladım.


MacBook Pro aldım, bu yıl aldığım en iyi şey oldu.

27 Aralık 2015 Pazar

31. YAŞIMI NE YAPTIM? (Birinci Bölüm)



İstatistik manyaklığım yeni bilgisayarımın Windows uyumsuzluğu nedeniyle sekteye uğramışken, ben de vazgeçeyim kötü huylarımdan dedim ama meğer herkes bu yazıyı bekliyormuş. Peki, yazalım.

31. yaşımı ne yaptığımın çok basit bir cevabı var: Harcadım. Tamamını hem de. Bir yıl boyunca tek yaptığım, bedenimle ilgilenmek oldu.

31. yaşıma, bundan sonraki birçok yaşıma gireceğim İstanbul’da girdim. Evin bitmez tadilatları arasında, tavanı boyanan mutfakta aile kahvaltısı yapıp AVM gezdikten sonra en sevdiğim kişilerle Michelin yıldızlı bir restoranda yemek ve pasta ritüeli yaşadım. Evde çay içerek biten gün, evde çay içerek biten bir gündü işte.

Ertesi gün bir iş teklifi aldım ve reddettim. Yürüme engelli biriyle çıktım. Üç gün sonra resmi evraklarda İstanbullu oldum. Her hafta Maraş-İstanbul mekik dokudum. Bilgisayarımı sattım, bir kez daha ve hayatımda son kez kazıklandım. Her gün biriyle yatmaya başladım. Aralarda arkadaşlarımı gördüm. Maraş’ta işyeri hekimi, Adana’da sinema yazarı, İstanbul’da playboydum. Aile Hekimi olmaya karar verdim, ilk Schengen’imi aldım, The Matrix serisini baştan izledim. Hoşlaşmadığım insanlarla pastanelerde oturdum ve o küçük Anadolu şehrindeki günlerimin bitmesini bekledim.

10.10.2014 tarihinde İstanbul trafiğine bir otomobil daha ekledim, ertesi gün Filmekimi başladı. En sıkıldığım festival oldu çünkü dışarıda değil evde olmak istiyordum. Aynı hafta Aile Hekimi sıfatıyla işe başladım, sosyal böcek oldum, bir spor salonuna düzenli gitmeye başladım. Arkadaşımın bir yıl sonraki doğum günü için planlar yapıyordum çünkü artık her şey mükemmel olmak zorundaydı ama ne var ki Gone Girl izlerken bile kopya sekiz kez bozulabiliyordu işte. Ben yanımda olduğum sürece mükemmel diye bir şey yoktu.

Göksel ve Model konserlerinden underground tiyatro oyunlarına davetiye yağdı. İstanbul’da etkinliklere katılmak için tek yapman gereken yerinden kalkmaktı. İlk kez Broadway müzikali izledim ve çok geçmeden sayıyı üçe yükselttim. 7/24 dostlarımla yedim içtim, aralarda doğru insanı bulmak için seviştim.

Amsterdam, Köln, Lüksemburg, Paris, Brugge, Brüksel, Lille ve Charleoi gezisi yaptım. Yeni telefon alıp eskisini ablama hediye ettim. Evimi arzuladığım elektroniklerle süsledim. Anneli beş ay boyunca kafamı diziden filme vurdum.


Yeni yıla yeni bir defterle girdim, 8 yıllık aşkın alışkanlıklarıyla daha fazla devam edemezdim. Yediğim bokları saymaya karar verdim.

2015 YILINDA EN ÇOK…

 

Dalga geçtiğim: Yaşlandıkça kimseyle dalga geçmez oldum
Sinirlendiğim: Zamanı boşa harcadığım için kendim
Tiksindiğim: Bir iş arkadaşım ve bir internet sitesi editörü
Müptelası olduğum: Seks
Elde patlayan teknoloji: Apple Watch
Bezdiğim: Spor yapmak
Sıkılarak izlediğim: Under the Dome
Arabada günlerce dinlediğim: Feridun Düzağaç - Başka
Mutlu olduğum yer: İstanbul'daki evim
Daraldığım yer: Aile Sağlığı Merkezi
Beni üzen: Aşık olamamak
Yapmam diye diye yaptığım: Kitaplara vakit ayırmamak
Beni gururlandıran: Her konuda geçen yıldan iyi performans göstermek
Köşe yazılarını beğendiğim: Yok
Özlediğim dizi: Six Feet Under (yeniden başladım)
Ayrılırken üzüldüğüm: Berlin
Severken soğuduğum: Hep daha fazlasını kovalama hırsım
İmrendiğim: Avrupa'da yaşayanlar
Büyülendiğim manzara: Hatırlamıyorum
Gitmek istediğim ve gidemediğim: Yeniden Amsterdam
Her gün yediğim: Yer fıstığı ezmesi ve bal
En çok içtiğim: Filtre kahve
Ruhumu sakinleştiren: Bilgisayarım
Hiç özlemediğim: Kahramanmaraş, acil hekimi olmak, işyeri hekimi olmak
Aldığım en büyük karar: Muhafazakarlığımı azaltmak
En büyük pişmanlığım: Yeni bir senaryo yazmamak

2014
2013 2012 
2011 
2010 
2009

23 Aralık 2015 Çarşamba

Yayına verilmemiş, yarım kalmış bir Dexter yazısı: DEXTER 7. SEZON



Hiç kötü yıl geçirmeyen, birbirinden biraz daha yukarıda ya da aşağıda denebilecek dönemlere sahip dizi yedinci sezonunda da izleyicileri kendisine hayran bıraktı. Amerika’nın en sevilen seri katili Dexter’ı bu sezon aşk, aile ve cinayetler arasında debelenirken izledik. Üvey kız kardeşi Debra sonunda duygularından emin olup Dexter’a aşkını itiraf edecekken, onu cinayet işlerken gördü. Başlarda kardeşini seven bir komiser olarak profesyonel iş ahlakıyla duyguları arasında bocaladı ama sonunda kalbinin sesini dinledi. Dexter’ın kayda değer düşmanları arasında bu sezon steroid alan bir boksör, anlaşamadığı kişileri zehirleyerek öldüren çekici bir çiçekçi ve Ukrayna mafyasından adamlar vardı. Açıkçası dört polisi birden dövebilen boksör fazla dayanamadı ve dizinin her sezon tekrarlanan şablonunun bir parçası olduğu anlaşıldı.


“Dexter’ın Kadınları” başlığı altında ayrıca incelenebilecek çiçekçi, ölüm masasından seks yaparak kurtulmasıyla herkesi şaşırttı. Dex’in karanlık yanlarından günlük olaylardan bahseder gibi konuşabildiği çiçekçi fazla ilginç olmasa da hikayeye renk katmayı başardı. Sezonun ağır topu-büyük düşmanı ise Ray Stevenson’un canlandırdığı mafya patronu Isaak Sirko idi. Dexter polis katili Viktor Baskov’u (Enver Gjokaj) öldürdüğü için Sirko peşine düştü. Başlangıçta sıradan bir çalışanı diye düşündük ama Sirko bunu kişisel bir mesele haline getirince Baskov’u Sirko’nun oğlu sandık. Gerçek 8. bölümdeki gay bar sahnesinde ortaya çıktı. Sirko, Baskov’a aşıktı. Orta yaşlı yakışıklı Ukraynalı mafya patronunun eşcinsel aşkının katili Dexter’ı öldürmeye çalıştığı bölüm, komiser Debra’nın aynı polis merkezinde çalıştığı kan analisti seri katil üvey kardeşine aşık olduğunu itiraf ettiği bölümle aynıydı. Özetle, dizi bu bölümde Nip/Tuck kıvamındaydı.

2023 - Kalan 6 Ay

Temmuz, on beş ay sonra spor salonlarına döndüğüm ve eğer bir kaza bela olmazsa, nasıl öleceğimi de öğrendiğim ay oldu. Bunun getirdiği duyg...