28 Şubat 2012 Salı
THE DESCENDANTS (2011) by ALEXANDER PAYNE ***
"Senden Bana Kalan" En İyi Film, En İyi Yönetmen, En İyi Uyarlama Senaryo, En İyi Erkek Oyuncu(George Clooney) ve En İyi Kurgu olmak üzere beş dalda aday gösterildiği Oscarlarda hak ettiği tek kategori olan uyarlama senaryo ile heykele uzandı. Filmlerim.com için yazdım. Tamamını okumak için buraya tıklayın.
26 Şubat 2012 Pazar
O GÜN (23.02.2012)
Her yeni telefon alışımızda ilk mesajı birbirimize atardık. Özel olmak adına uydurduğumuz bitmez adetlerden biriydi. 18 Ocak 2012 14.18’de de öyle yaptım. Uzun zamandır kullanmadığın için iptal olduğunu bildiğim numarana üstelik. Başka numaran yoktu elimde, elimden geleni yaptım. Birkaç ay önce 13. yıldönümümüzde de gitmeyeceğini bildiğim bir mesaj yollamıştım zaten, kimseye zararı olmamıştı. Senden çıkan son kelimeler 27 Aralık 2009 21.08’de bana ulaşmıştı. Susmamızı istemiştin. İstediğin oldu. 788 gün dayandım.
O yıl 3758 dakika geçirmiştik baş başa. Sonra sen hain planını yaparak bin kilometre uzağa gitmiştin. Yirmi iki ayrı günün ardından dünyanın en romantik yerinde buluşmuştuk. 210 dakika boyunca mutluydum. İçinden geçenlerden habersiz. Seni son görüşüm olduğunu bilmeden. 26 Eylül 2007 Çarşamba benim başka bir ülkeye gidişimi fırsat bilerek sessizce ilişkimizi noktaladın. Kendince kolaylaştırmıştın ama gözyaşlarımı görmedin. Ben de seni, o günden beri.
Rüyama en çok giren olman hiç değişmedi. Bitmeyen özlemim sabahlara kadar yakamı bırakmadı. Fakat son bir aydır sık aralıklarla, on gündür de her gece içimi oydun. Yapabildiğim kadar dayandım. Yan odadaki temizlikçi kadını unutup odamda deli gibi yürümeye başladım. Sıfır derecede çıplak gibi titriyordum. Anneni aradım. Beni hatırladı. Bir süre sohbet ettikten sonra yeni numaranı istedim. O çok güzel eski numarana göre her tarafı uyumsuz rakam sıralamasını. Son teknolojiden faydalanarak aradım. Sesin her zamankinden de sakin geldi. Ben yabancı gibi adını soyadını söyleyip, o olup olmadığını sordum. Hat kesildi. Üç kez aynı şeyi yaşadık. Dördüncüde beni duydun. Ben, titremekten tavana vurmuş, korktum. Şaşırttın beni. Dinledin. Cevap verdin. Anlattın. Kibardın. Kaliteliydin. Âşık olunacak kadar iyiydin.
En son gözdemin memleketinin eş seslisinde olduğunu bildirdin. Tesadüfün bu kadarı fazla gibiydi. Dilim başka şeyler için kasılsa da içimden ellerini ne kadar özlediğimi söylemek geldi. Sen beni bıraktığından beri sürüyle insanın gördüğüm her yerine rağmen özledim ellerini.
Yirmi dakika sonra hat gitti. Konuları bağlamak için yine aradım. Kısa kesmeye söz vermiştim kendime, başkalarına anlattığım yılları senin de bilmen gerektiğini düşünsem de. Haddimi aştım, devamını istedim. Haddini aştın, kabul ettin. İçtenlikle kapattık. Gerginliği kaçmış balon gibi yığıldım.
O günün gecesinde mışıl mışıl uyudum. Sabah oldu, sonraki gün başladı.
SONRAKİ GÜN (24.02.2012)
Sabah, yeryüzündeki şimdilik en tiksindiğim yere gidip telefonumu kapattım. Türk medyasının asla beynime sokmayacağım propaganda yayınlarından birini elime aldım. Nemrut’un Adıyaman ve Malatya arasında nasıl gerginliğe sebep olduğuyla ilgili başarısız yazıyı okudum. Isparta’nın Adıyaman’da, Malatyalının kollarımda oluşunu düşünüp durdum. On dakika sonra, farklı işlerin ucundan tutarak aynı sistemden kan emdiğim bir arkadaşın Adıyaman’a tayini çıktığını öğrenip vedalaştım. Mobil iletişim cihazımla bağlantı kurup kimlerin aradığına göz attım. Isparta’nın yaklaşık bir yıldır belki de ilk kez kendiliğinden arayışını gördüm. Döndüm. Uzun zamandır beklediğim için dilemekten vazgeçtiğim bir davet aldım. Adıyaman'a. Kapattım. Olmam gereken odaya yürüdüm. Isparta’yı son görüşümde yanımda olan insanı beni beklerken gördüm. Tesadüf olamaz dedim, ilgilendim. Bunların hepsi sonraki gün oldu. Bir gün önce yaşananların sonrasındaki günün erken sabahında.
JODAEIYE NADER AZ SIMIN (2011) by ASGHAR FARHADI ***-
Simin, Nadir’den boşanmak için başvuruyor. Hâkim karşısında, saygıyı da kaybetmeden birbirlerine giriyorlar. Bu yüzü batıya dönük çiftin anlatacak çok şeyi var karşılarındaki adama ancak o bir an önce imzayı atıp gitmelerini istiyor. Simin uzun zaman uğraşıp, para harcayıp vize almış. Kızlarının yurt dışında eğitim almasını istiyor. İran’dan çıkmak istiyor. Nadir Alzheimer hastası babasını bırakıp gitme taraftarı değil. Kızları Termeh babadan yana, anneye soğuk. İmzalar atılıyor, Simin annesinin evine taşınıyor. Hasta babasına işteyken bakması için Raziye adlı kadınla anlaşıyor Nadir. Raziye adamı temizlemek konusunda ikileme düşüyor dini inancı nedeniyle. Raziye’nin kocası Hodjat uzun zamandır işsiz. Adalete güvenmiyor, sınıf farkından şikâyetçi, oldukça da asabi. Alzheimer hastası babayı, Raziye’nin olanları anlamaya çalışan masum yüzlü küçük kızını ve tepkileriyle saygı uyandıran Simin’in annesini de sayarsak bu sekiz insan adli bir olayın ortasında buluyor kendilerini. Tahran sokaklarında, günümüz gerçekleri fonunda.
Asghar Farhadi diyaloglar üzerinden yürüyen, nefes alan, kendini meydana getiren bir metin kaleme almış. Karakterlere gerçekçi demek yetersiz. Yaşananlar inandırıcı demek az. Hollywood usulü bir mükemmel senaryo değil bu üstelik. Kusursuzluğu teknik becerisinden ya da buluşlarından değil, elinizi uzatsanız dokunabilecek olmanızdan kaynaklanıyor. Kamera arkasında da birinci sınıf iş çıkarıyor Farhadi. Ufacık evde yaptıkları inanılmaz. Şehrin sokaklarında, adliye koridorlarında, insan yüzlerinde gezinmeyi iyi biliyor. Bütün o hengâmede tek hata yapmıyor.
New York’ta doğup iki yaşında memleketi İran’a taşınan senarist Peyman Maadi Nadir rolüyle Berlin’de aldığı Gümüş Ayı’yı hak ediyor. Ülkesinde deneyimli bir aktris olan Leila Hatami Simin karakterinde üzerine düşeni yapıyor. Shahab Hosseini sert koca Hodjat olarak inandırıcı. Kadronun kalanında çökertici bir pürüz yok.
“Jodaeiye Nader az Simin/Bir Ayrılık” 2011 tarihli filmler arasında en iyilerden biri. Doğuda yaşanabilecek bir problemin doğulu zihinler ve doğulu vicdanlarla çözülmeye çalışıldığında olabilecekleri kusursuz aktarıyor. Altın Küre’yi kazandı. Yabancı Dilde En İyi Film Oscar adaylığı yanı sıra En İyi Orijinal Senaryo dalında ilk beşe kalması ezber bozan büyük bir başarı.
25 Şubat 2012 Cumartesi
2012 ŞUBAT TÜRKİYE VİZYON FİLMLERİ – 4.HAFTA
"Fetih 1453"ün seyirci garantisi nedeniyle yeni yapımlara yer vermek istemeyen sinema salonlarımızda bu hafta bir film, o da pazar geceki Oscar töreninin rüzgarıyla yer bulmayı başardı. Alexander Payne imzalı "The Descendants/Senden Bana Kalan" haftanın tek yeni yapımı. Filmlerim.com için yazdım. Tanıtımı okumak için buraya tıklayın.
THE DESCENDANTS – alexander payne 24.02
THE DESCENDANTS – alexander payne 24.02
Etiketler:
2012,
alexander payne,
ayın filmleri,
filmlerim.com,
FLASHland,
george clooney,
golden globe,
mehmet serkan çellik,
oscar,
sinema,
şubat,
türkiye
23 Şubat 2012 Perşembe
84. AKADEMİ ÖDÜLLERİ ADAY LİSTESİ VE FİLMLERİN ANALİZİ
PAZAR GECESİ DAĞITILACAK 84. AKADEMİ ÖDÜLLERİ ADAY LİSTESİ AŞAĞIDA. RENKLİ YAZILAN İSİMLERİN ÜZERİNE TIKLAYARAK SÖZ KONUSU FİLMİN AYRINTILI ELEŞTİRİSİNE ULAŞABİLİRSİNİZ.
EN İYİ FİLM
The Artist -Thomas Langmann, Producer
The Descendants - Jim Burke, Alexander Payne and Jim Taylor, Producers
Extremely Loud & Incredibly Close - Scott Rudin, Producer
The Help - Brunson Green, Chris Columbus and Michael Barnathan, Producers
Hugo - Graham King and Martin Scorsese, Producers
Midnight in Paris - Letty Aronson and Stephen Tenenbaum, Producers
Moneyball - Michael De Luca, Rachael Horovitz and Brad Pitt, Producers
The Tree of Life - Nominees to be determined
War Horse - Steven Spielberg and Kathleen Kennedy, Producers
EN İYİ YÖNETMEN
The Artist - Michel Hazanavicius
The Descendants - Alexander Payne
Hugo - Martin Scorsese
Midnight in Paris - Woody Allen
The Tree of Life - Terrence Malick
EN İYİ ERKEK OYUNCU
Demián Bichir - A Better Life
George Clooney - The Descendants
Jean Dujardin - The Artist
Gary Oldman - Tinker Tailor Soldier Spy
Brad Pitt - Moneyball
EN İYİ YARDIMCI ERKEK OYUNCU
Kenneth Branagh - My Week with Marilyn
Jonah Hill - Moneyball
Nick Nolte - Warrior
Christopher Plummer - Beginners
Max von Sydow - Extremely Loud & Incredibly Close
EN İYİ KADIN OYUNCU
Glenn Close - Albert Nobbs
Viola Davis - The Help
Rooney Mara - The Girl with the Dragon Tattoo
Meryl Streep - The Iron Lady
Michelle Williams - My Week with Marilyn
EN İYİ YARDIMCI KADIN OYUNCU
Bérénice Bejo - The Artist
Jessica Chastain - The Help
Melissa McCarthy - Bridesmaids
Janet McTeer - Albert Nobbs
Octavia Spencer - The Help
EN İYİ ORİJİNAL SENARYO
The Artist - Written by Michel Hazanavicius
Bridesmaids - Written by Annie Mumolo & Kristen Wiig
Margin Call - Written by J.C. Chandor
Midnight in Paris - Written by Woody Allen
A Separation - Written by Asghar Farhadi
EN İYİ UYARLAMA SENARYO
The Descendants- Screenplay by Alexander Payne and Nat Faxon & Jim Rash
Hugo - Screenplay by John Logan
The Ides of March - Screenplay by George Clooney & Grant Heslov and Beau Willimon
Moneyball - Screenplay by Steven Zaillian and Aaron Sorkin Story by Stan Chervin
Tinker Tailor Soldier Spy - Screenplay by Bridget O’Connor & Peter Straughan
EN İYİ ANİMASYON FİLM
A Cat in Paris - Alain Gagnol and Jean-Loup Felicioli
Chico & Rita - Fernando Trueba and Javier Mariscal
Kung Fu Panda 2 - Jennifer Yuh Nelson
Puss in Boots - Chris Miller
Rango- Gore Verbinski
EN İYİ GÖRÜNTÜ YÖNETİMİ
The Artist - Guillaume Schiffman
The Girl with the Dragon Tattoo - Jeff Cronenweth
Hugo - Robert Richardson
The Tree of Life - Emmanuel Lubezki
War Horse - Janusz Kaminski
EN İYİ SANAT YÖNETİMİ
The Artist - Production Design: Laurence Bennett Set Decoration: Robert Gould
Harry Potter and the Deat hly Hallows Part 2 - Production Design: Stuart Craig Set Decoration: Stephenie McMillan
Hugo - Production Design: Dante Ferretti Set Decoration: Francesca Lo Schiavo
Midnight in Paris - Production Design: Anne Seibel Set Decoration: Hélène Dubreuil
War Horse - Production Design: Rick Carter Set Decoration: Lee Sandales
EN İYİ KOSTÜM TASARIMI
Anonymous - Lisy Christl
The Artist - Mark Bridges
Hugo - Sandy Powell
Jane Eyre - Michael O’Connor
W.E. - Arianne Phillips
EN İYİ KURGU
The Artist - Anne-Sophie Bion and Michel Hazanavicius
The Descendants - Kevin Tent
The Girl with the Dragon Tattoo - Kirk Baxter and Angus Wall
Hugo - Thelma Schoonmaker
Moneyball - Christopher Tellefsen
YABANCI DİLDE EN İYİ FİLM
Bullhead - Belgium
Footnote - Israel
In Darkness - Poland
Monsieur Lazhar - Canada
A Separation - Iran
EN İYİ MAKYAJ
Albert Nobbs - Martial Corneville, Lynn Johnston and Matthew W. Mungle
Harry Potter and the Deat hly Hallows Part 2 - Nick Dudman, Amanda Knight and Lisa Tomblin
The Iron Lady - Mark Coulier and J. Roy Helland
EN İYİ MÜZİK
The Adventures of Tintin - John Williams
The Artist - Ludovic Bource
Hugo - Howard Shore
Tinker Tailor Soldier Spy - Alberto Iglesias
War Horse - John Williams
EN İYİ ŞARKI
The Muppets - Bret McKenzie("Man or Muppet")
Rio - Sergio Mendes, Carlinhos Brown, Siedah Garrett("Real in Rio")
EN İYİ SES MİKSİ
The Girl with the Dragon Tattoo - David Parker, Michael Semanick, Ren Klyce, Bo Persson
Hugo - Tom Fleischman, John Midgley
Moneyball - Deb Adair, Ron Bochar, David Giammarco, Ed Novick
Transformers: Dark of the Moon - Greg P. Russell, Gary Summers, Jeffrey J. Haboush, Peter J. Devlin
War Horse - Gary Rydstrom, Andy Nelson, Tom Johnson, Stuart Wilson
EN İYİ SES KURGUSU
Drive - Lon Bender, Victor Ray Ennis
The Girl with the Dragon Tattoo - Ren Klyce
Hugo - Philip Stockton, Eugene Gearty
Transformers: Dark of the Moon - Ethan Van der Ryn, Erik Aadahl
War Horse - Richard Hymns, Gary Rydstrom
EN İYİ GÖRSEL EFEKT
Harry Potter and the Deat hly Hallows Part 2 - Tim Burke, David Vickery, Greg Butler and John Richardson
Hugo - Rob Legato, Joss Williams, Ben Grossman and Alex Henning
Real Steel - Erik Nash, John Rosengrant, Dan Taylor and Swen Gillberg
Rise of the Planet of the Apes - Joe Letteri, Dan Lemmon, R. Christopher White and Daniel Barrett
Transformers: Dark of the Moon - Scott Farrar, Scott Benza, Matthew Butler and John Frazier
MONEYBALL (2011) by BENNETT MILLER **
Steven Zaillian 1990 senesinde "Awakenings/Uyanışlar" ile ilk Oscar adaylığını almış deneyimli bir senarist. Üç yıl sonra "Schindler's List/Schindler'in Listesi" ile ödüle uzanmış, 2002'de "Gangs of New York/New York Çeteleri" ile üçüncü kez aday gösterilmişti. Senaryolarını Steven Spielberg ve Martin Scorsese dışında Phillip Noyce, Ridley Scott, Sydney Pollack ve David Fincher gibi isimler filme aldı. Yönetmen koltuğuna oturduğu üç filmle de vasatın üzerinde seyretmeyi bildi.
Aaron Sorkin 1992'nin hit filmlerinden "A Few Good Men/Birkaç İyi Adam"ın senaryosunu yazarak başlamıştı işe. Yedi sezon devam eden Altın Küre'li NBC dizisi "The West Wing" ile yerini sağlamlaştırdı. Mike Nichols filmi "Charlie Wilson's War/Charlie Wilson'un Savaşı" ile edebiyat uyarlamasına ısınıp Fincher'ın "The Social Network/Sosyal Ağ"ı ile müthiş bir iş başararak Oscar'ı kucakladı.
Bennett Miller 2005 yılında Truman Capote’nin “In Cold Blood” kitabını yazarken yaşadıklarını anlatan “Capote” adlı ilk kurmacasını çekti, en iyi yönetmen Oscar’ına aday gösterildi.
Steven Zaillian ve Aaron Sorkin Michael Lewis’in “Moneyball: The Art of Winning an Unfair Game” adlı kitabından “Moneyball/Kazanma Sanatı” adlı senaryoyu uyarladı, Bennett Miller yönetti. İki kez Oscar adayı olmuş Brad Pitt, Altın Küre adayı Jonah Hill, Miller’ın önceki filmiyle Oscar kazanmış Philip Seymour Hoffman oynadı.
“Moneyball/Kazanma Sanatı” Oakland A’s adlı beysbol takımının müdürü Billy Beane'nin oyunun kanıksanmış kurallarını değiştirip Amerikan beysbol tarihine ismini yazdırmasını anlatıyor. Büyük bütçeli takımların her sezon sonunda başarılı oyuncularını transfer etmesiyle sıfır noktasına dönmekten bıkan Billy, yıldız oyuncu yerine skorer oyuncu getirmenin daha mantıklı olduğunu düşünen 25 yaşındaki Yale mezunu ekonomisti işe alarak büyük riske giriyor. İkisi birlikte beklenmeyen bir başarıya imza atıyor.
Yazının girişinde filmin kadrosunu daha önce yaptıkları üzerinden soğuk bir anlatımla sunmamın nedeni filmin beysbolda kazanmanın matematik işi olduğu şeklindeki söylemine karşın sinemada aynı yasanın işlemediğini kanıtlamak. Senaryo matematiği oldukça başarılı, tane tane ve inandırıcı yürüyor. Yönetmen öyküyü akıcı sunabilmiş, spor filmi klişelerine yüz vermeden dinamik olabilmiş. Brad Pitt ayaklarını yükseğe dayamayı seven-ağzındakileri bardağa tüküren-sert-odaklanmış-karizmatik kulüp müdürü rolünde inandırıcı. Fakat toplam; sanatsal kıymeti olmayan, yaratıcılıktan uzak, mekanik ve can sıkıcı.
Bu bir başarı öyküsü. Başarılı olunacağı biliniyor. Kitabın sonu da, senaryonun sonu da belli. Ancak film aynı kaderi paylaşamıyor. Takdir edilesi yanları olsa da, hayran olunası değil. En İyi Film, En İyi Senaryo, En İyi Erkek Oyuncu(Brad Pitt), En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu(Jonah Hill), En İyi Kurgu ve En İyi Ses Miksajı dallarında Oscar’a aday gösterilmiş olmasının sebebi sektördeki boşluk. Kötünün iyisi oluşu.
20 Şubat 2012 Pazartesi
THE TREE OF LIFE (2011) by TERRENCE MALICK ***-
Terrence Malick beşinci filmi “The Tree of Life/Hayat Ağacı”nda sezgi ve duygularımıza yönelik görüntüler sıralıyor. En baştan tanrıyı baba, doğayı anne olarak konumlandırıp doğayla iç içe yaşayan, tanrı inancı güçlü bir aile sunuyor. Süper lüks evleri kocaman bir bahçenin ortasına konumlanmış, cam duvarlar sayesinde yeşilden ayrılmayan aile beşinci dakikada oğullarının ölüm haberini alınca Malick en başa dönüyor. Hayır, oğlun ölümüne uzanan olayların başına değil; evrenin yaratılışına. Acılı anne tanrıya el açıp oğlumu neden aldın, sana bir hata mı yaptım diye soruyor. NASA’dan alınmış görüntülerle ilahiler eşliğinde Big Bang’den yeryüzü şekillerine, su canlılarından dinozorlara on beş dakikada çelik ve betonla inşa ettiğimiz günlere uzanıyoruz. O’Brien ailesinin ilk çocukları doğuyor. Ana rahmi dışındaki hayata uyum sağlamaya çalıştığı o ilk anlardan itibaren gözlüyoruz bebeği. Emme refleksini, görmesini, emekleyişini, ilk adımlarını, ailesinden doğayı ve tanrıyı tanıyışını izliyoruz. Kardeşinin gelişini. Koşmasına, zıplamasına, düşünmeye başlamasına tanık oluyoruz. Haylazlığına. Babasıyla çatışmasına. Brad Pitt’in canlandırdığı para kazanma hırsıyla dolu despot babanın çocuklarına yaptıklarını görüyoruz. Böyle erkeklerin evlenip çocuk yetiştirerek dünyaya ettikleri kötülüğe bakıyoruz. Terrence Malick büyük tabloyu görün diyor, çokça ayrıntıyla.
2011 Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye kazandı “Hayat Ağacı” ve En İyi Film, En İyi Yönetmen, En İyi Görüntü Yönetimi dallarında Oscar adayı olmayı başardı. Ancak baştan sona ilham verici olsa da büyük bir sorunu var. Malick sizi hipnotize edemezse, "şimdi de şu mesajı veriyor" hissiyatından kurtulamamanız olası.
2012 ŞUBAT TÜRKİYE VİZYON FİLMLERİ – 3.HAFTA
Şubat ayının üçüncü cuması salonlar "Fetih 1453" ile dolacak. Filmlerim.com için yazdım. Okumak için buraya tıklayın.
FETİH 1453 – faruk aksoy 16.02
GHOST RIDER: SPIRIT OF VENGEANCE – mark neveldine, brian taylor 17.02
THE MUPPETS – james bobin 17.02
FETİH 1453 – faruk aksoy 16.02
GHOST RIDER: SPIRIT OF VENGEANCE – mark neveldine, brian taylor 17.02
THE MUPPETS – james bobin 17.02
Etiketler:
2012,
ayın filmleri,
brian taylor,
faruk aksoy,
filmlerim.com,
FLASHland,
james bobin,
mark neveldine,
mehmet serkan çellik,
sinema,
şubat,
türk filmi,
türkiye
11 Şubat 2012 Cumartesi
DRIVE (2011) by NICOLAS WINDING REFN ***-
“Drive/Sürücü” bir bakıma yalnızlığın filmi. İtalyan mafyası konulu suç filmi. Aşk filmi. Otomobil filmi. Cannes’da aldığı alkışa, yönetmenine bakarsak Avrupa; oyuncularına, bütçesine, yapım kalitesine bakarsak Hollywood filmi. Nerden bakarsak bakalım dikkate değer bir film. En büyük sorunu dikkat çeksin diye fazla hesaba maruz kalmış oluşu.
Cannes Film Festivali'nde En İyi Yönetmen Ödülü kazanan, ses kurgusu dalında Oscar adayı olan "Drive/Sürücü" filminin eleştirisini Filmlerim.com için yazdım. Tamamını okumak için buraya tıklayın.
(redaksiyon: Kültigin Kağan Akbulut)
10 Şubat 2012 Cuma
THE HELP (2011) by TATE TAYLOR ***-
Tate Taylor’un yönetmen olarak ikinci uzun metrajı “The Help/Yardımcı”, “The Stepford Wives” ile “Desperate Housewives” arasında gidip gelen Mississippili ev hanımlarının arasında güçlü duruşu, inatçılığı ve özgürlükçü bakış açısıyla özel duran Skeeter Phelan karakterini merkeze koymayarak en önemli hamlesini yapıyor. Beyaz adamın gözünden siyahileri kurtaran bir beyaz kadın portresi çizmiyor. Odağını kaybetmeden, uzun süresini avantaja çevirerek ortak temalı-çok merkezli öyküler anlatıyor. Karakterlerini, “çocuğuna bakmasına izin verdiği kadının kahve fincanına dokunmasını istememek” gibi dehşete düşüren ayrıntılarla donatıyor. Tüm iyiliği ya da tüm kötülüğü bir kişi üzerinde toplamaya çalışmaktansa farklı hikâyelere dağıtıyor.,
Dört dalda Oscar adayı filmin eleştirisini Filmlerim.com için yazdım. Tamamını okumak için buraya tıklayın.
8 Şubat 2012 Çarşamba
TINKER TAILOR SOLDIER SPY (2011) by TOMAS ALFREDSON ***-
Vurucu orijinal isminin tam çevirisiyle “Tamirci Terzi Asker Casus” gözlerinizi kırpmadan bakacağınız, tablo gibi bir film. Gary Oldman çoktan hak ettiği Oscar’a ilk kez buradaki rolüyle aday gösterildi. Uyarlama senaryo ve orijinal müzik dallarında da haklı adaylıkları var filmin. Venedik’te Altın Aslan için yarışan yapımın Oscar dışında 11 dalda BAFTA adaylığı mevcut. Bittiği anda baştan başlamak isteyeceğiniz bir romanı okumak gibi. Hipnotize edici.
Yılın en iyi filmlerinden "Tinker Tailor Soldier Spy/Köstebek"i Filmlerim.com için yazdım. Yazının tamamını okumak için buraya tıklayın.
Etiketler:
bafta,
christopher nolan,
colin firth,
eleştiri,
filmlerim.com,
FLASHland,
gary oldman,
istanbul,
mehmet serkan çellik,
oscar,
sinema,
tomas alfredson
2012 ŞUBAT TÜRKİYE VİZYON FİLMLERİ – 2.HAFTA
Dördü 84. Akademi Ödülleri'nde yarışacak altı yeni filmin gösterime girdiği hafta "Yıldız Savaşları" hayranlarının merakla beklediği "Bölüm I - Gizli Tehlike"nin yenilenmiş 3D versiyonu da salonları canlandıracak. "Köstebek" ve "Sürücü" listedeki en iyi filmler. Filmlerim.com için yazdım. Okumak için buraya tıklayın.
DRIVE – nicolas winding refn 10.02
SAFE HOUSE – daniel espinosa 10.02
THE HELP – tate taylor 10.02
JACK AND JILL – dennis dugan 10.02
TINKER TAILOR SOLDIER SPY – tomas alfredson 10.02
MY WEEK WITH MARILYN – simon curtis 10.02
STAR WARS: EPISODE I – THE PHANTOM MENACE 3D – george lucas 10.02
DRIVE – nicolas winding refn 10.02
SAFE HOUSE – daniel espinosa 10.02
THE HELP – tate taylor 10.02
JACK AND JILL – dennis dugan 10.02
TINKER TAILOR SOLDIER SPY – tomas alfredson 10.02
MY WEEK WITH MARILYN – simon curtis 10.02
STAR WARS: EPISODE I – THE PHANTOM MENACE 3D – george lucas 10.02
İLK VE SON 7 ŞUBAT 2012
Kapalı gözlerimi kırpıyorum. Ambulansın şerit ihlalini görüp duruyorum. Göz kapaklarımın altına geçen ışıklar oluyor bazen. Etrafta sonsuz bir zengin adam ne yaptı muhabbeti. Sevmediğim ot dibimde batıyor. İzin günümde peyda olan acil hasta yüzünden gittiğim Adana’dan dönüşte üşüyorum. Güneş şehrinden kara gazlıyor şoför. Nefesim gözle görülüyor. Hastanenin bu yürüyen uzvunda geçirdiğim her saniye daha fazla kirlendiğimi düşünüyorum. Yolda eğlendirsin diye çantaya attığım cihazlara dokunmak gelmiyor içimden. Kirletmek gelmiyor hasta pisliğiyle. Dün geceki ışığa tahammülsüzlüğüm sürüyordu oysa. Bu gece de tek isteğim mum ışığında polisiye izlemekti. Beyaz kulaklığımda Göksel “Acıyor” diye çığlık atarken nerede olmayı arzulayıp neler yaptığım içimi sıkıyor. Bir daha tarih 7 Şubat 2012 olmayacak. Bu ne ziyan.
Her şeyi büyüten kalbim yine mutsuz.
6 Şubat 2012 Pazartesi
CONAN THE BARBARIAN (2011) by MARCUS NISPEL –
Başkarakterinin dünyaya gelişini gösterdiği ilk sahnede ucuzluğun dibini bulan "Conan the Barbarian/Barbar Conan"; doğumu vahşetin ortasında gerçekleşen kahramanının daha bir karışken nasıl bir savaşçı ve çocuk olmanın doğasından uzak bir psikopat olduğunu bol kanla anlatıyor. Marcus Nispel ufaklığa 26 dakikada 26 çocuğa yetecek travma yaşattıktan sonra Arnold Schwarzenegger’in karizmasının yanında iç çamaşırı reklamındaki güzel çocuk gibi duran yeni Conan Jason Momoa'nın sıkıcı intikam öyküsünü izlemeye başlıyoruz.
Bir sarhoş erkek eğlencesi, bir at arabası kovalamacası, bir açık alanda ok uçuşması, bir yelkenlide kavga sahnesi derken ‘finalde kız kavgası’ dâhil “Barbar Conan” bu tarz filmlerde olması gerekli zannedilen tüm anları sıfır yaratıcılıkla baştan yaşatmaya kalkışıyor. Bunca özenti arasında kolajcı yazarların en çok etkilendikleri filmlerin “The Mummy/Mumya” serisinin ilk iki halkası olduğu bir çırpıda anlaşılıyor.
Kırık burun boşluğuna parmak sokma, canlı birinin karnından anahtar çıkarma, kafatası parçalama ve ikiye ayrılan adamlar derken filmin şiddet sergileme konusunda tek rakibi de “Saw/Testere” serisi. O an hiçbir mide bulandırıcı şey olmuyorsa, konuşan kişinin ağzından salya akıyor.
Kötü setler, çirkin makyajlar, sahte arka planlar ve karikatür karakterler görmek için izlenebilir. Ve evet, kutsal bakire (bkz. Immortals/Ölümsüzler: Tanrıların Savaşı) bir kez daha yakışıklıyı görür görmez seks yapıyor.
4 Şubat 2012 Cumartesi
SHAME (2011) by STEVE McQUEEN **-
"Shame/Utanç" Steve McQueen'in ilk filminden de tanışık olduğumuz stilize sahnelerle başlıyor. Çırılçıplak girdiği yataktan çıkan Michael Fassbender görüntüsünün üzerine filmin ismi düşüyor. McQueen'in evde kamerasını sabitlediği noktanın odağı Brandon’ın devasa penisi. Odasından mutfağa, salondan tuvalete çırılçıplak yürüdükçe başlarda belli olmayan penis ortaya çıkıyor. Yönetmenin en baştan görmemizi istediği şey; açılış sekansının son sahnesinde, erkekte gençliğin ve kuvvetin sembolü olan tazyikli işeme ile tamamlanıyor. Penis, iktidarını ilan ediyor.
"Shame/Utanç" filminin eleştirisi. Filmlerim.com için yazdım. Tamamını okumak için tıklayın.
2 Şubat 2012 Perşembe
2012 ŞUBAT TÜRKİYE VİZYON FİLMLERİ – 1.HAFTA
İkisi yerli altı yeni yapımın gösterime girdiği bu hafta hemen herkese göre bir film var. En iyi tercih "Kevin Hakkında Konuşmalıyız", en iştah kabartıcı "Utanç". Filmlerim.com için yazdım. Tamamını okumak için tıklayın.
UNDERWORLD: AWAKENING – måns mårlind, björn stein 03.02
WE NEED TO TALK ABOUT KEVIN – lynne ramsay 03.02
WAR HORSE – steven spielberg 03.02
SHAME – steve mcqueen 03.02
EŞRUHUMUN EŞZAMANI – r. şanal günseli 03.02
GÜZEL GÜNLER GÖRECEĞİZ – hasan tolga pulat 03.02
UNDERWORLD: AWAKENING – måns mårlind, björn stein 03.02
WE NEED TO TALK ABOUT KEVIN – lynne ramsay 03.02
WAR HORSE – steven spielberg 03.02
SHAME – steve mcqueen 03.02
EŞRUHUMUN EŞZAMANI – r. şanal günseli 03.02
GÜZEL GÜNLER GÖRECEĞİZ – hasan tolga pulat 03.02
WE NEED TO TALK ABOUT KEVIN (2011) by LYNNE RAMSAY **
Kevin hayatı boyunca hazırlanmış göründüğü büyük kötülüğü gerçekleştirdikten sonra da suçlu anne oluyor iyi bir evlat yetiştiremediği için. Çocuğun davranışlarından o sorumlu tutuluyor. Eva olaydan sonra yapayalnız kaldığı yaşamında herkes gibi kendini suçluyor, bu yüzden de bir türlü huzur bulamıyor. En başta söylediğim gibi; “Kevin Hakkında Konuşmalıyız”da gerilimi yaratan büyük unsur Kevin’ın kötülüğü değil, çoğunluğun olaylara bakışı.
Tilda Swinton'un performansıyla adından söz ettiren "Kevin Hakkında Konuşmalıyız" filminin eleştirisini Filmlerim.com için yazdım. Tamamını okumak için buraya tıklayın.
Etiketler:
bafta,
eleştiri,
filmekimi,
filmlerim.com,
FLASHland,
golden globe,
john c. reilly,
lynne ramsay,
mehmet serkan çellik,
oscar,
sinema,
tilda swinton
1 Şubat 2012 Çarşamba
KİMSEYİ SEVMEMEK ÇOK ZOR
Hissetme ihtiyacımı öyle zor odaklıyorum ki. İlk defa nefes almamın bir anlamı yokmuş gibi geliyor. Öyle amaçsız. Öyle anlatacak hikâyesi olmayan. Öyle duran. Sevdiğim gelip-giden beni çok sevse elime ne geçecek diye düşünüyorum. Her şeyin en iyisine sahip olsam ya da. Öyle mutsuz ediyor ki beni acil hekimi olmak. Herkes kazandığımı konuşurken benim tek arzum bu işi bir gün daha yapmamak. Tıkandım. Kimseyi sevmemek çok zor.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
2023 - Kalan 6 Ay
Temmuz, on beş ay sonra spor salonlarına döndüğüm ve eğer bir kaza bela olmazsa, nasıl öleceğimi de öğrendiğim ay oldu. Bunun getirdiği duyg...
-
Başlığın bile yeterince şok edici olduğunun farkındayım. Günlerdir arabesk soslu aşk nidalarımı okumaktan sıkılmışsınızdır belki düşüncesiyl...
-
“Carrie Bradshaw daha fazlasını istediğini bilen bir küçük kasaba kızıydı…” Hem edebiyat hem televizyon hem de sinema dünyasında başarılı ol...